Bizatihi “Haber” Olmak!..
Şükrü Alnıaçık
Türkiye’de medyayı, “kitlesel-ideolojik” veya “milli-gayri milli” gibi karakter tasniflerine tabi tutmak mümkün… Bu tasnif işinin bir de “siyaset-spor, magazin” ayırımı bulunuyor. Ancak “yazılı-görsel” ayırımı da yapmadan medyayı bir bütün olarak ele aldığımızda siyasi eğilimler yönünden Türk basını dörde bölünmüş görünüyor:
a)- Birinci ve en etkin grup, hükümet tarafından desteklenen ve AKP’yi devletin merkezine oturtmaya çalışan “yandaş” medya odağı… Bu Siyasal İslamcı-Liberal odak, üyelerinin farklı mazileri nedeniyle kendi içinde ikiye ayrılıyor:
1- Kadim “ideolojik hareket” üsleri (Akit, Kanal 7, Zaman, Yeni Şafak vs.)
2- Operasyonla düşürülmüş “kitlesel ganimetler…” (ATV-Sabah, Star, Bugün vs.)
b) – Diğer grup, hükümeti desteklemediği halde baskı altında ayakta durmaya çalışan Laik-Cumhuriyetçi geleneğin temsilcilerinden oluşuyor. Bu modernistleri de ikiye ayırmak mümkün…
3- Laik Cumhuriyetçiler, (Cumhuriyet, Vatan vs.)
4- Seküler Demokratlar… ( Hürriyet, Milliyet, Posta, vs.)
c) – Soldan gelen radikallerden oluşan üçüncü grubu da ikiye ayırabiliriz:
5- Global trende bağlanan liberaller (Radikal, Taraf vs)
6- Globalleşmeye direnen Kemalistler (Sözcü, Aydınlık vs)
d) – Türk Milliyetçiliğini savunan gazeteleri de MHP ile olan ilişkilerine göre tasnif etmek mümkün…
7- MHP’nin her şartta desteklenmesi gerektiğine inananlar (Ortadoğu, Bengü Türk gibi)
8- MHP’ye muhalif olan çizgiyi veya parti muhalefetini destekleyenler Yeniçağ gibi)
Yukarıdaki 8 gruptan 7’si MHP’nin bugünkü tavizsiz çizgisine karşıt olan görüşleri temsil ediyor. “40 yıllık Ülkücülüğü” temsil eden Ortadoğu Gazetesi dışındaki bütün gazeteler, şu veya bu sebeple MHP’nin çizgisine muhalif konumda yer alıyor. MHP’nin bu şartlarda siyaset yapması ve parlamentoda bulunması ise bir mucizeyi andırıyor.
Erkeklerin daha ziyade sporla, kadınların da magazinle bu kadar ilgili olduğu bir toplumda ciddi bir ideolojinin temsilciliğini yapmak, ateşten gömlek giymekten farksız görünüyor.
Bir MHP’linin Türk Milliyetçiliği adına başarılı işler yapması halinde nasıl haber olacağının, yukarıdaki tiraj pastasının neresinde yer alacağının doğru hesaplanması gerekiyor. Böyle düşünüce de Türk Milliyetçilerinin neden gazeteci yetiştirmediği, medyada neden başarılı olamadığı akla geliyor.
Ülkücü hareketin gelişme çağlarında Türkiye’de kitle gazeteciliği, Hürriyet-Milliyet- Tercüman-Günaydın dörtlüsünden ibaretti. Hürriyet, etliye sütlüye karışmayan kitleselliği, Günaydın biraz daha bulvar ve magazin taleplerini, Milliyet merkez solu, Tercüman ise merkez sağı temsil ediyordu. Eski NAZİ destekçisi Cumhuriyetin aşırı sola yelken açtığı o yıllarda dergiler hariç, Ortadoğu ve Hergün ise Ülkücülerin yayın organlarıydı.
70’li yıllarda kitlesel medyanın Ülkücüler hakkında yaptığı haberler, genellikle tarafsızlıktan uzak yayınlardı. Bu durumun birinci nedeni, Ülkücülüğü itibarsızlaştırarak mevcut çarpık düzeni koruma isteğiydi. Soldaki cumhuriyetçilerle sağdaki demokratlar arasında gidip gelen “boksör düzen“in siyasi sansasyonlarıyla tiraj yapmak, mevcut gazetelerin geçim kaynağıydı. Haddizatında Cağaloğlu yokuşu, öteden beri Kurtuluş Savaşına ve Türk İnkılâbına soğuk bakışın en güçlü odağıydı. Ali Kemalli, Ahmet Emin Yalmanlı Bâb-ı Âli medyası, 150’liklerin en geniş insan kaynağını oluşturuyordu.
İnönü zamanında İnkılâbın rayından çıkması ve ardından Amerikan yardımı ile gelen demokrasi, “dördüncü kuvvet” olan Bab-ı Ali’yi, -Erol Simavi’nin Özal’a söylediği gibi- “birinci kuvvet” konumuna çıkarmıştı. “Küçük Amerika yaratma” projesinin bir sonucu olarak patronlar reklam vererek gazeteleri finanse ediyor, gazeteler de hükümetleri tanzim ediyordu. Medya farelerinin şantajla diş geçiremediği, kemiremediği tek parti ise MHP’ydi.
Tavizsiz Milliyetçiliğin temsilcisi olan Alparslan Türkeş’i bu menfaat çarkı için bir tehdit olarak gören düzen gazeteleri, 1970’lerde Ülkücülerin canlarını vererek kazandıkları gücü dengelemek üzere yanlı ve yanlış yayınlar yapmaya başladılar. Ülkücüler hem Leninist ideolojik propagandanın hem de yalan haberciliğin hedefi haline geldiler.
Bu durum, Milliyetçi Türkiye idealinin kadro hareketi olan Ülkücülüğü, Gazetecilik mesleğinden soğuttu, medyadan uzaklaştırdı. Ülkücüler, resmi işlere, devlet kadrolarına yöneldiler.
Sandıkla, yalansız, silahsız iktidara gelemeyeceğinin bilincinde olan solcular ise rafine edilmiş yalanla çalışan bir siyasi baskı mekanizması olan medya silahını kuşanmak üzere Basın Yayın Yüksek okullarına girdiler ve bu alanı ele geçirdiler.
Bugün bir MHP ilçe delegesinin, 40 yaşına kadar haber değeri taşıyan hiç bir şey yapmadığı halde “MHP’den istifa etiği anda” genel merkez faaliyetlerinden daha büyük puntolarla “bizatihi haber olmasının” sebebi ne yazık ki budur.