DEVLET BEĞ’E MİLLET GÖREVİ: HAYDİ SİVAS’A
Ali BADEMCİ
Konya “Türkçe Mitingi”ni büyük bir zevk ve heyâcanla tâkip ettik. Cihânşûmül olan din ve dini görüşler gibi değerlen dirilerek,anayasa ve devlet icbarı dilimize de ortak arandığı şu günlerde MHP’nin bu çıkışının millî ve millî olduğu kadar da tarihi önemi vardır.En az 1000 yıl öncesinden beri Anadolu’ya taşınmış olan ve Anadolu’nın pek daha iyi anladığı “Horasan Erenleri” ruhu da öncelikle tebcil edilmiş oldu. Dilimizdeki güyâ “Farsça” ve “Arapça”kelime ve deyimlerden tâciz olan bir görüşte olmamama, bu durumu bir kültürel akrabalık olarak değerlendirenlerden bulunmama rağmen, miting arîfesinde ve bu sütûnlarda “Güzel Türçemiz”başlıklı yazımla “Türkçe”nin ehemmiyetini yazmıştım.Şimdi bunları tekrardan ziyâde neyin tâkib etmesi lâzım geldiği husûsunu Muhterem Devlet Beğ’e acizâne görüşlerim olarak arz edeceğim.
Peşinen arz edelim ki, Karamanlı Mehmet Bey’in Selçuklu Vezâretindeki anlamlı çıkışı dolayısiyle Konya’da yıllardır kutlanan “Dil Bayramı”na karşılık olmak üzere Sivas’ta bir “Türklük Bayramı”nın ihya edilmesi çok isabetli olmaz mı ? Hani terkettiğimiz Erciyes’in yerine diye de düşünebiliriz. Anayasamızdan çıkarılması düşünülen bu toprakların ortaksız sâhibinin “İcarcı” konumuna lâyık görülmesine en güzel ve en anlamlı cevap sanırım böyle bir çıkışla verilebilir.Gerçi Avrupa ve Amerikalılar gibi “Milliyetçlik”den çok korkan ve onu heyacana gelip ayakaltı olarak ilân eden Sayın Başbakanımız, hemen bu hayırlı işin başında Devlet Beğ varsa onu “Kafa ölçmekle” ittiham edecektir. Ama bunu onların eksik ve çoğu zaman yanlış olan “İslâmiTefekkür”leri ile yine biz Türk Milliyetçileri normal normal karşılarız.Ne yapalım herkesin bir idrak şekli vardır. Suriye’de 1918’in Şerif Hüseyin köpeği, Mustafa Kemal düşmanı Arap Sünniliğini’nin en azından psikolojik olarak Emevî Ruhu’nun devâmı olduğunun farkında olmayıp, devlet şiyâsetimizi sahte sünnî bataklığa gömme yanılgısına düşenlerden “Anadolu İslâmcılığı”nı doğru değerlendirmek gibi gerçek “Ehli Sünnet” bir davranış beklemek çok yanlış olur.
Efendim bizim “Anadolu Erenleri”dediğimiz rûhun Hacı Bektaş, hatta Hoca Ahmed Yesevî’den bile çok önce 9.yy. ikinci yarısından itibâren bilinen ve tanınan adıyla Hallâcı Mansûr tarafından Anadolu’ya taşındığını kesin olarak bilmekteyiz. Kendisi Anadolu’lu olmayan Fars-Beyza-Tur’da 858 yılında doğan Hüseyin bin Mansûr Hallac, adının sonundaki “Hallâc”a bakarsanız bir “Pamuk Atıcısı” sanırsınız ama, gerçekte “Halâç”olarak okursanız doğduğu ve yaşadığı coğrafyadaki “Halaç-Kalaç”gibi Kaşgarlı’nın Lügatı’nda adı asil ve kalabalık Türk kavimleri arasında geçen Türk kavimlerinden birine mensub olduğunu anlarsınız. Yeni dostlarımız, Türklüğü birkaç yıldır keşfeden ”Ulusalcılar”ın, ve “İlerici-Atatürkçü” ağalarımızın, bize yıllardır yutturdukları Mansur ve Pir Sultan Abdal gibi milli kıymetlerimizin en azından “Devrimci” dolayısiyle milliyeti belirsiz, beynelmilel, evrensel kişilikler olduğu komünist yalanını geçelim.. Mansûr der ki:
“Ne Musa’yem, ne Davu’dem, ne İsa’yem
İbrahim’em, Mustafa’yem, Hüseynî ‘yem.
NeTevratî’yem, ne Zeburî’yem, ne İncilî’yem
Kuranî’yem,Muhammedî’yem, Kemteri’yem.
Ne Arabî’yem, ne Farsî ‘yem, ne Hindû’ yem
Beyzalî’yem, Galacî’yem,Türkî’yem.”
Bakınız Türklük vurgusuna.. Peki neden Mansur? Çünkü o Anadolu’da Müslüman-Türk varlığının ilk ideoloğudur. Çünkü kendisi olgun devrini ilk gençlik yıllarını geçirdiği Bağdad’da Abbasiler’in Eba Müslimi Horasaniî (veya Mervezî) gibi bir Türk yiğidini önce kullanıp; talihsiz ırkçı,Arap Milliyetçisi namussuz Emevî iktidarına son verdirip sonra hunharca katledildiğini, kendisinin de aynı akibeti paylaşacağını bilircesine canını Türkistan’da Türkler’in yoğun olarak yaşadığı Maverünnehr, Koço Turhan ve İdikut bölgelerine atmıştır. Onun buralarda yaptığı şey Farslar’ın Şiîliği Abbasiler’in Arap Sünnîliği’nin İslâmiyeti götürdüğü karanlık akıbetten kurtarmaktı. Yani kendi milletini asli kaynağında “Müslüman” yapmaktı. Bu zamânda öyle sanıldığı ve bize öğretildiği gibi Türkler birkaç günde ve kitle hâlinde İslâmla meşbu olmamışlardır. Veya Haccac’ın, yahûd Kuteybe’nin zulmü ile din değiştirmemişlerdir. Esasında Mansûr’dan evvel bile Müslüman olan veya şu yahud bu şekilde İslâm ordularında paralı asker olup da işi “Alperen”liğe döken, Ferganalı Tapgaçoğlu Ahmed ve Karahanlılar’la çağdaş Tulonoğulları Devletleri her ne kadar Abbasî vasalı olsa da birer Türk organize idâresi ile yüzlerce Türk’ü İslâm bayrağı altında, ya Müslüman olmuş veya bu okula öğrenciliğe gelmiş Türklerdir.. Mansûr bu oluşumları bilen onlara asker toplayan, hatta “Ruh Oluşturan” bir evliya olarak Türkistan’da bulunduğu yıllarda başta kendi kavmi Halaçlar ve diğer Türk unsurlara devâmlı batıya gitmelerini ve Hz.Peygemberi’in emrini işâret edercesine, ”Eyyûb-el Ensarî”nin mübârek şehâdet mekânına”ulaşmalaşarını tavsiye”* etmiştir.
Bir de şunun için Mansur ki, O, Eş’ariler’ den Kuşeyrî, Gazalî, Fahrettin Razî, Şiî NasireddînTusî; filozoflardan Tavhidî, Suhreverdi Halebî; lehçe şâiri Şuştarî’nin onu örnek aldıkları gibi; daha sonra Nasrabazî, Yusuf Hamadanî, Ahmed Yesevî, Hakim Senaî gibi Horasan tasavvufçuları kesinlikle onun yolundadırlar. Daha sonra Türkistan’da Yesevî, Halep’de Nesimî, Anadolu’da Mevlâna, Yunus Emre, Lamii, Ahmediî, Niyazi Mısrî, Hacı Bektaş Veli mektepleri kesinlikle Mansûr’un Türk İslâm şuuru ile yoğrulmuşlardır. Yunus onun için:
“Gör Mansur’u nittiler boynuna ip taktılar,
Her gördüğün söyleme, sözün olsun karaca.”
diyor. Bugün Anadolu’da Türk ruhûnu borçlu olduğumuz Eratna Emiri ve evvelinde Sivas Kadısı olan Kadı Burhaneddin ki Yıldırım-Emir Timûr kavgasında “Anadolu Ruhu”nun yanında yer almış ve Mansur için:
“Gönlümün goncasında bunca sır var,
Ki keşfetmez mi anı illâ ki Hallaç.”,
diyor. Karakoyunlulardan, Akkoyunlulara; Azerbaycan Türkmen Şâiri Seyyid Nesimî’den, Türkçenin en büyük ustalarından olan Safavî Şah İsmaİl Hatayi’ye kadar ona olan hayranlıklar Anadolu’daki Türkmen varlığı ve “Misk-i Amber” lezzetindeki mübarek Türk kokusudur.
Yakın zamândan bahsetmeğe gerek var mı bilmiyorum! Anadolu için “Anadoluculuk” yapanlara.. Türklük sevdaları depreştiği için “Turancı” denilenlere.. Mustafa Kemal’i yeni keşfedenlerden geçmişte onu hiç tanımayan “Ulusalcılar”a kadar herkes görev başına.. Ben şahsen bu işte en büyük görevin Sayın Devlet Beğ’e düştüğüne inanıyorum. Çünkü geçen gün Konya’da ilân ettiler ki,”Vatan Elden Gidiyor”… Mustafa Kemal Samsun’dan Amasya’ya varıp burada hızını alamıyarak Sivas’da demirlemedi mi? Amerikalı çirkin gazeteciye “Sevr’i “tanımadıkları burada belirtmedi mi? Mübârek milletimizin boynuna zencir takılamıyacağını “İlk Söz” olarak Sivas’da ilân etmedi mi? Ben inanıyorum ki yine Türklüğü “Anadolu Asabiyeti” ihyâ edecektir. Artık milliyetçiler de, Sultan Alparslan’ın “Bid’at bilmeyen” torunları da köhne “Arabî” kralcılıkdan vazgeçmelidir. En büyük” bid’at” milletini “İnanç” zümrelerine ayırmaktır.
Hadi Devlet Bey, kurtar bizi boyunduruktan, parçalanmaktan; birbirimiz ile savaştan, dedikodudan, hırhızlıktan, yalancılıktan ve talancılıkdan.. özümüze götür.. O çeşmeden su içelim. 10 yıl Marşı ile, İstiklal Marşı ile ve o Mübarek Bayrak ile.. Sivas’a, Sivas’a, Sivas’a.. Kılçdaroğlu’nu da dâvet edin.. Ama siz ondan evvel koşun.. ”Emanet Olan Davayı“ nasıl kucakladığınızı görelim ki ”Arkanıza Bakmadan Giderken“ önümüze bakmadan sizi tâkib edelim.. Dolayısiyle “Ulu Vasiyeti”de yerine getirmiş olun. Kıskansın sizi Kılıçdaroğlu.. Aşkta O’nu geride bırakın.. Makamının ilk sâhibine lâyık olmak istiyorsa o da aynı görevi Tunceli’de yerine getirsin.. Biz de gidelim.. Bizden olanlarla kucaklaşalım..
______________________
*Baki Yaşa Altınok, Ene’l Hak Şehidi Hallâc-ı Mansûr Tâvâsîn, Sf.50,Ankara 2013.