NE biçim ifade bu:
–Sermaye ve medya eğer kendisini Meclis iradesinin üzerinde vehmediyorsa, bu da milli iradeye tehdittir…
Bu ülkede ne sermaye, ne de medya kendisini milli iradenin ve onun tecelligâhı Türkiye Büyük millet Meclisi‘nin üzerinde görüyor…
–Sermaye ve medya eğer kendisini Meclis iradesinin üzerinde vehmediyorsa, bu da milli iradeye tehdittir…
Bu ülkede ne sermaye, ne de medya kendisini milli iradenin ve onun tecelligâhı Türkiye Büyük millet Meclisi‘nin üzerinde görüyor…
Ortada vehim içinde biri varsa o da Başbakan Erdoğan…
Karşıt sermayeyle medyanın söylem ve eylemlerinin demokratik haklardan ve olması gereken geniş demokrasi anlayışından kaynaklandığını düşünmüyor ve kendisine muhalefet edilmesini, milli iradeyi tehdit olarak algılıyor…
Asıl o kendisini milli iradenin ve Meclis’in üzerinde görmektedir…
Sözün özü; bu siyasal anlayışı taşıyan kişiyle ülkeye ileri demokrasi filan gelmeeeez!
* * *
* * *
HERİFİN suratına dikkatli bakarsanız ne kadar nursuz olduğunu görürsünüz…
Bir değil, iki değil, galiba üçüncü kez Meclis çatısı altında ve bir kısmı türbanlı tam 78 kadın vekilin huzurunda yine ana avrat küfür etti…
Hem de kime biliyor musunuz…
Ağzından küfür ve argo çıkmamış CHP’li Muharrem İnce‘ye…
Bir insan, edepten, ahlâktan, aile terbiyesinden yoksunsa ve öfkesini küfürle, argo sözcükler kullanmakla çıkarmaya ve yakışıksız benzetmeler yaparak bastırmaya kalkıyorsa biliniz ki başlı başına psikolojik bir vak’adır ve kişi, mutlaka tedaviye muhtaçtır…
………………………… ..
Seçip Meclis’e yolladığımız insanlar kendilerini hiçbir zaman toplumun üzerinde göremezler…
Af buyrun hiçbiri, dışkısında boncuk var zannına da kapılmaz…
Aksine yurttaş yani asil, daima vekilinden öndedir ve onu parlamentoya sağa sola sövmek üzere değil, yasama görevi yapsın diye göndermiştir…
Meclis Başkanı, küfürbaz vekilin iktidar partisine mensup olduğuna bakmadan gerekli işlemi yapmalı ve edepsizliğe Meclis çatısı altında da yer olmadığını göstermeli…
DERKENAR: AKP yönetimi, küfürbaz vekil hakkında herhangi bir işlem yapmadı ve sustu. Bu suretle de o küfürleri onaylayarak edepsizliğe arka çıkmış oldu. İktidarın anlayışı işte bu; memlekete hayırlı ve uğurlu olsun!
* * *
MGK belgesini yayınlayan gazetenin çalışanı Mehmet Baransu hakkında dava açılabilir ve meslektaşımız yargılanabilir. Bunun sinyalini, medyayla ilişkileri sürdüren Başbakan Yardımcısı Bülent Artınç verdi…
Arınç’a göre bu, Türkiye’de ilk defa olmuyor…
Bu konuda söylediği de dikkate değer:
-Ama bunun bir sonucu var; bunu yapan, gazetecilik başarısını gösteren bir insanın, bunu yapmanın suç olduğunu da bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Gazeteci sıfatı, kanunlarda yazılı suçların işlenmesi bakımından bir imtiyaz ve ayrıcalık doğurmuyor.
Doğru…
Ama bir doğru daha var; benzer her belgenin ele geçirilmesi ve kullanılması da suç; Silivri’de görülen davalara ilişkin belgelerin mahkemelere servis edilmesine ne diyecekler; doğruluğu meşkuk o belgeleri delil diye kullanmak suç değil mi?
Balyoz ve Ergenekon dosyaları taranıp bu tür belgeler imha edildi mi, edilmedi; servisçi kişiler hakkında işlem yapıldı mı, yapılmadı…
Sahte belgeleri düzenleyenlerin yakalarına yapışıldı mı, yapışılmadı…
O belgeler “Geçersiz” denilerek dosyalardan çıkarıldı mı, çıkarılmadı…
Hükümler bunlara göre verilmedi mi, verildi…
Arınç konuşuyor ama yine boş konuşuyor…
Aslı mevcut belgeyi yayınlayan Mehmet Baransu ise beş yıl yatacaksa bilsin ki, aslı mevcut olmayan belgeleri sızdırarak insanların haksız yere mahkûm edilmelerini sağlayanlarla susanlar da Baransu ile birlikte yatacak…
Hukuk konuşursa böyle diyecek!
* * *
İKTİDARLAR kişiyi ya da herhangi bir kurumu sessiz bırakmak ve bu yolla yok etmek istediğinde parayı da kullanır…
Demokrasi dışı yönetimlerin, hasımlarını etkisiz hale getirmek için kullandığı ilk meşru (!) yöntem vergi memurlarını, adamların üzerine salmaktır…
Memurlar da astronomik rakamları “Vergi borcunuz bu kadar” diyerek insanların burnuna dayarlar…
Sonrası tufan…
……………………….
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de böyle bir muameleye maruz kaldı; vergi memurları derneğin hesaplarını kontrol etti ve usulsüzlükler buldu…
En önemli olanı, yapılan bağışların vergisi…
Bağışları ticari faaliyet saydılar…
O paraların da vergiye tabi oluğunu iddia ederek dernekten 1.5 milyon lira vergi istediler…
Eski parayla 1.5 trilyon!
……………………….
Gerekçesi de akıllara ziyan…
ÇYDD muhalif bir dernek ve iktidarın hiçbir işini onaylamıyor ya…
“O zaman batsın” dediler…
Anlayacağınız, gerekçe derneğin muhalif olması…
……………………….
Oysa bu dernek tam 574 öğrenciye burs veriyor, bine yakın öğrencinin değişik masraflarını karşılıyor…
Bütün bunları da Allah rızası için yapıyor ama Tayyip Bey’in de hışmına uğramaktan da kurtulamıyor…
İktidarın ve Nabi Avcı amcamın izlediği eğitim ve öğretim politikalarıyla taban tabana zıt bu tasarruf, “Haydi kızlar okula” ya da “Okumayan çocuk kalmasın” ilkeleriyle nereye kadar ve ne kadar bağdaşıyor, artık siz karar verin!
* * *
TÜRKLÜĞÜN karalanması amacıyla Ergenekon adıyla anılan davanın sanık sandalyelerinden birine oturtulan gazeteciMustafa Balbay‘ın tahliye edilmesi ve Anayasa Mahkkemesi’nin bu yöndeki kararı, yanlış bir hukuk anlayışından“Dönme” sürecine gelindiğini gösteriyor…
Sadece Balbay’ın değil, Engin Alan başta olmak üzere hukuk dışı ve hak gaspı sayılan uzun tutukluluk süresini yaşamış herkesin durumu, bu karar çerçevesinde değerlendirilmelidir…
Şayet hukuk çarpıtılmasaydı ve yargılama usulü, siyasetçinin kin ve nefretinden azade tutulabilseydi hem insanlar hak ihlâline uğramamış, hem de adalete beslenen toplumsal güven yara almamış olurdu…
Neresinden bakarsanız bakınız bu karar dahi bizi, hâlâ “İşte adalet” demek noktasına götürmüyor…
Dreyfus Davası‘na benzer davaların varlığından kesinkes kurtulduğumuz gün, işte adalet demek o kadar güzel ve kolay olacak ki…
Velhasıl-ı kelâm…
“İşte adalet” diyebileceğimiz gün, işlenmiş hukuk cinayetlerinin faillerinden yargı yoluyla hesap sorulduğu gün olacaktır.
DERKENAR: Kendisini eleştiren emekli komutanların askeri tesislere alınmaması emrini bizzat verdiği açıklanan Genelkurmay Başkanı’nı, demokratik hakkımı kullanarak protesto ediyorum. Mahkeme nasıl kadıya mülk değilse o makam da verilene mülk değil; bari üniformalara gölge düşürmeyelim…
Sadece Balbay’ın değil, Engin Alan başta olmak üzere hukuk dışı ve hak gaspı sayılan uzun tutukluluk süresini yaşamış herkesin durumu, bu karar çerçevesinde değerlendirilmelidir…
Şayet hukuk çarpıtılmasaydı ve yargılama usulü, siyasetçinin kin ve nefretinden azade tutulabilseydi hem insanlar hak ihlâline uğramamış, hem de adalete beslenen toplumsal güven yara almamış olurdu…
Neresinden bakarsanız bakınız bu karar dahi bizi, hâlâ “İşte adalet” demek noktasına götürmüyor…
Dreyfus Davası‘na benzer davaların varlığından kesinkes kurtulduğumuz gün, işte adalet demek o kadar güzel ve kolay olacak ki…
Velhasıl-ı kelâm…
“İşte adalet” diyebileceğimiz gün, işlenmiş hukuk cinayetlerinin faillerinden yargı yoluyla hesap sorulduğu gün olacaktır.
DERKENAR: Kendisini eleştiren emekli komutanların askeri tesislere alınmaması emrini bizzat verdiği açıklanan Genelkurmay Başkanı’nı, demokratik hakkımı kullanarak protesto ediyorum. Mahkeme nasıl kadıya mülk değilse o makam da verilene mülk değil; bari üniformalara gölge düşürmeyelim…