Milletimizin tek bir ferdinin başka vatanlarda tüyü titrediği zaman bir Türk olarak benim içim titrer. Bu sebeble kaç gündür bir “Kırım” yazısı yazamadım. Gönüldaşlarım ikaz bile ettiler. İnanın ki çok zorlandım. Öyle zor olacağından veya düşünme payının çok olacağından değil. Anadolu’da doğup büyüyüp de “Kırım” denildiğinde kekeleyen insan bulmak hemen hemen mümkün değildir. Çünkü son 200 yıllık Türkiye Türkleri tarihi aynı zamanda “Kırım Türklüğü”nün yani Tatarlar’ın tarihidir. Tatarlar’ın Tarihi ise baştan başa Türk tarihidir. İşin zorluğu bütün bunlardan ziyade yüzyıllardan beri Tatarlar’ın uğradığı soykırımı ifade de insanı derin hüzne ve isyana sevk eden duygulardır. Hiçbir tarihi bilgiye sahip değilseniz bile Cengiz Dağcı’nın bir ömrü boyunca haykırışlarının hatırlamak, çağdaşımız olan bugünkü Kırım lideri Cemiloğlu’nun mücadelesini hatırlamak yeterlidir. Tarihimizin bu Kırım sancısının biraz açalım mı ?
Bugünkü Ukrayna coğrafyasına İslâm coğrafyacıları ve ana kaynaklar “Deşt-i Kıpçak” derler. Yani Kıpçaklar’ın yurdu.. Doğu Türkistan’a Uygur, Türkmenistan’a Türkmen, Anadolu’ya Türkiye denmesi gibi. Bugünkü Kazakistan-Kırgızistan-Özbekistan adlandırmaları da öyle. Yine bugünkü özerk Tatar ve Başkurt Cumhuriyetleri’nin üzerinde bulunduğu İdil-Ural coğrafyasının Tatarlar’dan önceki adı Başkurdistan’dı. Hâlâ tarih kitaplarında Kazan ve Ufa denildiği veya İdil-Ural zikri Başkurtistan, yani Başkurtlar ülkesini ifâde eder.
Çok eskilere gitmiyelim: Tatarlar’ı bugünkü Kırım ve Kazan coğrafyasına Cengiz Han taşımıştır. Evvela 12.yüzyıl sonuna kadar onlarla anayurtta savaştı sonra, 1209 kurultayı ile yanına alarak dünya hakimiyeti için önce batı sonra güneye doğru hep yanında taşıdı. Tarih Tatarların mı Cengiz’e borçlu olduğu, yoksa Cengiz’in mi Tatarlar’a borcu olduğu hususunda şüphesiz ki ikinci şıkkı haklı bulur. Lâkin Tatarlar’ı o güne kadar Orhun Vadisi’nden Cengiz’in sopasından başka birşeyin kaldıramadığı da önümüzde bir gerçek olarak durmaktadır. Süphesiz ki Cengiz Han ile beraber, Tatarlar’ın üzerinden geçtiği medeni Türkistan coğrafyası onları insafa getirememiş ama birbirleri ile savaşmanın ve yağmanın dışında yeni bir dünya olduğunu öğrenmişler ve Kıpçaklar arasında ”Biz bir milletiz” diyerek daha mülâyim davranmışlardır. İşte Cengiz’in Ukrayna ve İdil Ural fütühatı Tatarları’n ve Cengiz Han’ın taşıdığı diğer Türk kavimlerinin birar Kıpçaklaşmasını ve daha geride İdil Bulgarları’nın ise bir Türk kavmi olarak tamamen Türk tarihinden silinmelerine sebeb olmuştur. İşte Cengiz fütuhatının birleştirdiği Deşt-i Kıpçak ve İdil-Ural ülkesi oğlu Cuci’nin Altınordu Türk İmparatorluğu’nun yeni ve devasa vatanı olmuştur. Ancak bundan sonradır ki biraz da hanedan anlaşmazlıklarından ötürü zamanla Kazan yani İdil Tatarları ile Kırım Tatarlar’ı aynı kökten iki adlandırma olarak ortaya çıkmıştır. Cuci’den sonra Müslüman olan Altın-Ordu İmpatarorluğu tarihe ilk Müslüman-Türk imparatorluğu olarak adını yazdırdı. Fakat ne yazık ki iç karışıklıkların yoğun olduğu bir dönemde tıpkı Anadolu gibi Timur’un yumruğunu yiyeyerek biraz daha bitap düştüler. Esasaında Cengiz Han’dan önce Kıpçaklar bizim Selçuklu ve Anadolu Selçuklu sultanlarının haberdar olduğu ve kardeş bildiği en önemli komşu kuzeyde Kıpçaklardı. Selçuklu Sultanları ile tüccarlarının ve bizim bugünkü Kırım aşkı bu tarihlerden başlamaktadır. İç karşıklıklardan başlayan zafiyetten yüzyıllardan beri Kıpçaklar’a benzemek isteyen ve şimdi de “Tatar” cesareti ve teşkilâtçılığını örnek alan Ruslar faydalandı. Altın Ordu’nın dağılması ile ortaya çıkan Kırım, Kazan, Astrahan, Sibir hanlıklarından evvela Kazan’a göz dikerek 1550’lerde ortadan kaldırdı ve zaman içinde diğer zayıf hanlıkları da aynı şekilde yuttu. 1475’de ise Osmanlı aynı akibeti gerçekleşmeden Kırım’ı kendi topraklarına kattı. Tatarlar 1774 Kaynarca’ya kadar cephedan cepheye Osmanlı ile bilhassa Avrupa fetihlerinde en önde giden sipahiler oldular. Ara sıra “Bozkırlılıklar”ı hortladı ve bütünlüğü bozdukları oldu; lâkin bu davranışlar Osmanlı’nın çok zor durumda olduğu ve 1850’de istikraz ile temin ettiği borç para ile Rusya’ya karşı “Kırım Savaşı” adı ile bir savaş açmasının bile önüne geçilemedi. Tatarlar için belki de İmparatorluk feda ediliyordu. Çünkü bu savaştan müttefiklerle birlikte Türkiye galip çıkmasına rağmen dünya ölçeğinde Avrupa ve Kafkaslar’da verilen tavizler karşılığında Kırım’ın Kaynarca statüsünde en küçük değişiklik yaptıramadı. Görünüşte Kırım , Kuban ve Bucak Tatarları müstakil olup dini işlerde Osmanlı Halifeliğine bağlıydılar. Osmanlı, Ukrayna idaresini bunlardan biliyordu. Savaşlarda devlete asker desteklerini ve cengaverliklerini de biliyoruz. Bunların karşılığında Türkiye onlardan vergi almadığı gibi üstüne para da veriyordu.
Birinci Cihan Savaşı sonunda çok büyük umutlarla Kırım’dan da destek gören Bolşevikler Stalin devrinde bütün bir Rus tarihinin intikamını alırcasına özellikle Kırım Tatarları’nın üzerine yüklenmişler ve onları komple Sibirya’ya sürmüşlerdir. Bu soykırımın acı hikâyelerini romanlarda bile görmekteyiz. Ne yazık ki 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir Tatar melelesi vukuu olmuş bu sefer Türkistan’a gönderilen Tatarlar’ın gittikleri yerlerde kardeş kavgasına tutuşmaları özellikle teşvik edilmiştir. İşte bunlardan biri de Taşkend’de yıllarca işkence çeken bugünkü Cemiloğlu’dur. Bugün Ukrayna Cumhuriyeti’ne bağlı Kırım Özerk Bölgesi’ne yeni yeni dönme imkânına kavuşan Kırım Tatarları ulaşabildikleri nüfus sanırım 500 bin civarındadır. başta Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Finlandiya, Özbekistan, Türkmenistan ve Rusya’da kalan Kazan Tatarları tabii olarak bu değerlendirmelerin dışındadır.
Tarihi verilere göre Cengiz Han’dan sonra Rus devlet iskeletinin %50’den fazlası vaftiz edilerek Hiristiyanlaştırılan Tatarlar’dan meydana geliyordu.Cengiz ve oğulları iki sefer Moskova’yı tarumar etmesine karşılık,Emir Timur Moskova’ya hiç girmediği halde Cengiz’i daha çok sevmelerinin sebebi Tatarlarlar’la-Ruslar’ın zaman içinde kaynaşmasıdır. Eğer bir fantezi değilse Taşkend’de Lenin’in bile Tatar asıllı olduğu yazılmaktadır.Gerçekten Lenin’in ilk yol arkadaşlarının da Tatar Galiyev ve Turar Rıskulav gibi fikir adamları olduğu düşünülürse böyle bir şeyi ihtimal dışı düşünmek mümkün değildir.Bizim ittihatçıların Parvus Efendi’si de ihtilâl için onu Rusya’ya uğurlayan akıl hocalarındandır.1800’lerde Çarlık bürookrasisiNde Hiristiyan asıllı 200’ün üzerinde “Tatar” soyadı bulunuyormuş.
Şu anda yetersiz de olsa Türkiye Kırımlılar’ın davasını sahip leniyor.Bazı bakanlarımız daha şimdiden kendilerinde de bir miktar Tatarlık olduğunu söylüyorlar.Kırım Tatarları Türkiye’nin her yanına iskan edilmişlerdir.Bunların Türkiye Türkleri ile lehçe problemleri de yoktur.Kırım Özerk Cumhuriyetinde bir sürü arkadaşlığımız olan insan ve ilim adamı var.Tabii, her bakımdan devletimizden daha fazla onların yanındayız.Kabaran Rus şövenizmini ve iştahasını lanetliyoruz ver artık bu kaabil şeylerin insanlığa sığmadığını haykırıyoruz.Allah Tatarlar’ın yardımcısı olsun.