Eğitim:
Abbasiler’in Selçuklu dönemlerinde Türkmenlere çok değer verildiğini daha evvel ifade etmiştik. Fakat maalesef eğitim sadece Bağdat ve Basra’da kalmış, buralardaki eğitim kurumlarında Araplar ve Farslar kadar olmasa bile bir miktar Türkmen âlim yetişmiştir. Fakat zamanla Bağdat taşrası durumunda olan Türkmeneli tam Anadolu gibi kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Bu sebeble bugün en önemli kent olan Kerkük’de bile eskiden kalan eğitim müessesesi hiç yoktur. Gerek Selçuklu ve gerekse Atabeyler ile Osmanlı zamanında bizim devlet anlayışımızın kendi insanından korkması gibi garip bir düşünce sebebiyle tarih içinde maalesef Irak Türkmenleri eğitimsiz bırakılmış ve toprağa yapıştırılmıştır.
Osmanlı devrinde Araplar’ın yoğun olduğu Bağdat ve Basra’da Medrese ve Rüştiye gibi önemli eğitim kurumları açıldığı halde Türkmeneli’nin eğitimine hiç önem verilmemiştir. Süleymaniye gibi halkı Kürt olan şehirlerde Askeri Rüştiye bulunurken Erbil ve Kerkük’de ilk mektepten başka okul açılmamıştır. İkinci Meşrutiyet’ten sonra Mutasarrıf Avnullah Kazimi Kerkük’de bir sanat okulu ile 5 sınıflı bir idadi açılmış, 1912’de Musul valisi Süleyman Nazif bu okulu Sultani’ye çevirmiş ise de İngiliz işgali bu okulu da kökünden kapatmıştır.
Osmanlı’nın son döneminde aydınlar ve bilhassa askeri bürokrasi birinci derecede Araplar’dan ikinci derecede de Kürtler’den çıkmıştır. Bu sebeble 1. Cihan Savaşı’nda Barzani ailesinde olduğu gibi bilhassa Süleymaniye Rüştiyesi’nde yetişen ve harp okuluna giren askeri bürokrasi Türk ordusunu arkadan vururken, Araplar da Arap Milliyetçilerinin arkasına takılarak devlet kurma peşine düşmüşlerdir. İngilizler devrinde Nuri el-Said ve benzerleri Türk payesine sahip oldukları halde yanlarına aldıkları aynı durumdaki Kürtler’le hükümet kurmuş ve Türkmenler’i tamamen dışlamışlardır. Türkmen subay ve erat ise Mustafa Kemal’in arkasında Milli Mücadele saflarını tercih etmiş ve en az Anadolu insanı kadar şehid vermişlerdir.
Türkmen çocukları Türk devrinde elbette Anadolu’da olduğu gibi mahalle mekteplerinde, camilerde ve kısmen de medreselerde eğtiliyorlardı. Bu tamamen denetimi az eğitim genel olarak dini bilgilere yönelikti. Herkes gayet mükemmel tarzda Kur’an okuyabiliyordu. Türkmenler’de olan genel özelliklerden dillerine çok bağlılıkları sebebiyle öğrendiklerini cemiyete aktarabiliyorlardı ve bu iş tamamen temiz ver arı Türkçe ile yapılıyordu. İkinci lisan Arapça dini tedris dili olduğu için Kur’an’ın manasını anlıyorlardı. Zaten Mevlid ve ilmihaller ile milli-dini destanlar, Fuzuli, Gülistan tamamen Türkçe idi.
Türkmeneli’nde musiki eğitimi aileden gelir. Aşağı yukarı bütün Türkmen kızları ve erkekleri yanık sesleri ile Hoyrat çekerler. Aynı zamanda başta saz olmak üzere herkes müzik aleti çalmasını bilir. Sanılır ki davulculuk-zurnacılık işlerini aptal denen çingeneler yapar. Ancak o aptalların davulu ve zurnası var ya Bayat’ın kemiklerini bile titretir. Halk oyunlarında ve folklorda davul-zurna esastır; aptalın dışında Türkmen’in ruhunu kimse yakalayamaz. Bunlara özellikle düğünlerde bol para verirler.
Manda döneminde İngiliz idaresinin Türkler’e karşı davranışlarını çok iyi bildiğimizden Türkmenler’in hiçbir şekilde eğitim müesseselerine sokulmadıklarını peşinen söylemeliyiz. Bu sebeble o yıllarda okumak için Türkiye’ye yüzlerce Türkmen genci gelmiş; bunlara Cumhuriyet idareleri azami kıymeti vererek okumalarını ve yetişmelerini sağlamıştır. Irak’ın bağımsız krallık olduğu dönemde ise Araplar ve Kürtler kendi lisanları ile eğitim yaparken Türkmenler’e bu tabii hak tanınmamış ve zorla eğitim dili Arapça olarak uygulanmıştır. Bu sebeble Türkmenler’e açık bir jenosit uygulanmış ve Araplaşmaları yönünde teşvikler bile verilmiştir. Bunun için bu zaman içersinde Erbil’in büyük kısmı kendiliğinden Kürtleşti. 14 Temmuz İhtilali’nden sonra ise Türkmeneli’ndeki bütün okullara Arap, Kürt ve Nesturi öğretmenler tayin edilmiştir. 1935 yılında Kerkük Ortaokulu’nda okuyan dava adamı Av.Enver Yakuboğlu hatıralarında ”Abdüllehad Sersem, Naum Miha Bebluk, Fuat Kandale, İbrahim Fettuhi, Yakup İsko, Yusuf Hilanto gibi Nesturi hocaların dışında iki Arap bir de Kürt hocamız vardı.” diyor. İşte Türkmenler’in eğitimi bundan ibaretti ki daha sonraki İhtilal hükümetleri de aynı yoldan gitmişlerdir.
Baas partisi iktidarında çıkarılan bir kararname ile Türkmenler’e anadilde eğitim, Türk Edebiyatçılar için serbestlik, Kültür Bakanlığı’nda bir Türkmen Müdürlüğü, bir haftalık biri aylık gazete ve dergi, Kerkük TV’de Türkçe yayın gibi haklar tanındı ise de bunlara hiçbir zaman uyulmamıştır.
Basın Yayın:
Türkmeneli’nin külliyetli nüfus barındıran Kerkük, Erbil, Telafer, Hanakin gibi iyice şehirleşmiş ve kültür seviyesi yüksek şehirlerinde edebiyatla başlayan yayın hayatı İstanbul’a tam bir paralellik arzeder. Yeni Osmanlılar ve Serveti Fünün edebiyatı doğrultusunda Kerkük’te ilk çıkan gazate Havadis adını taşımakta olup 1877’de Veli Fevzi Paşa tarafından kurulmuştur. Bu gazete 1909 yıllarında Kerkük eşrafından Zeki Ahmed Medeni kardeşler yönetimine geçmiş, Cihan Savaşı ortamında ise Seyyid Mahmud bey idaresinde Kevkep Maarif adlı bir 10 günlük bir gazete ile yine Medeni Kardeşler tarafından Maarif adlı ayrıca bir dergi daha yayımlanmıştır. İngilizler devrinde Teceddüd gazetesi bir hayli hizmet etmiş ancak sık sık sahip ve sorumluları cezalandırıldığı halde 40 yıldan fazla yayın hayatını sürdürmüştür. Bunların dışında iki ileri bir geri Kerkük, İleri, Afak, Bağdat’da Yeni Irak, Beşir gibi, süreli yayınlar çıkarılmıştır. Bizim gönüllerimizde yereden “Kardaşlık” ise 1961 yılında yayına başlamış ve aralıklarla günümüze kadar devam etmiştir. Böylece 50 yıldan beri Irak’da Türkmen davası düşe kalka da olsa “Kardaşlık” ile özdeşmiştir. Türkmeneli’nde tutsaklık devrinde yine de Ahmet Medeni, Hıdır Lütfi, Molla Sabir, Yakubzade Cemil, Şakir Sabit, Ata Terzibaşı, Abdülhakim Rejioğlu, Rıfat Yolcu, R.Kazım, Mehmet Hurşit Dakuklu, Ali Maruf, Şakir Sabir Ziraatçı, Erşet Hürmüzlü gibi önemli milliyetçi aydınlar yetişmiştir. Bunların çoğunun ocağı “Kardaşlık” dergisidir.
(Yarın:Edebiyat)