-16-
Irak Türkmenler’i üzerine tam anlamıyla kabus ne yazık ki kardeş Türkiye’nin soğuk savaş yıllarından beri sözüm ona “stratejik ortağı” olan Amerika’nın bu ülkeye tam müdahalesi ile başlamıştır. Ortadoğu’da İngilizler’in yerine oturan yeni dünya patronu ABD hemen onlardan sonra bölgeye müdahil olmuştu. İran-Irak Savaşı’nda açıkça Saddam’a destek olan yeni patron en sonunda onun kellesini almıştır. Bu sebeble kısa da işe İran-Irak Savaşı’ndan başlamak gerekiyor; zaten evvelki bölümlerde burada bırakmıştık.
Saddam Hüseyin şüphesiz ki Sünnî ve gerçek anlamı ile bir Arap Milliyetçisi idi. Hatta bu hususta Mısır’da yetiştirilmiş ve bu işte de ABD’nin emeği olduğu çeşitli kaynaklarda ortaya konmuştur. Hasan el-Bekir’e Cumhurbaşkanı yardımcısı olan Saddam bu yıllarda eski Osmanlı Arap Dünyası’nda yayılan “Milliyetçi-Sosyalizm” akımı yani Mişel Eflâk Baasçılığını iyice sahiplenmiştir. Eflâk’ın her ne hikmetse kendisi Suriyeli Hıristiyan bir Arap olması sıfatıyla görüşleri bu ülkeden ziyade Irak’da kök-budak salmıştır. Fransa’da Marksist duygularla yetişen Eflâk’ın ideoloji ortağı ise bizim Hatay’in Arsuz ilçesinden olan Zeki el-Arsuzî olup o da Hıristiyan ve Araptır. Bu ikili Suriye’ye çok emek vermişlerken zamanla tecrid edilerek Saddam tarafından sahiplenilecekleri, hele hele Eflâk 1989’da öldüğü zaman Hafız Esad’ın kabul etmemesi yüzünden Saddam’ın daveti ve cenazeyi coşkulu karşılamasıyla kendine Irak’da gömülecek bir mekan bulması akıllarından geçmemiş çok ilginç bir durumdur. Saddam’ın İran karşısında iyi olmayan durumlara düşmesi, Baas Partisi ve Arap Milliyetçileri nezdinde, işte bu Eflâk cenazesi işi durumunu biraz hafifletmişti.
Daha Hasan el-Bekir zamanında hasta olan bu adamın yetkilerini kullanarak Saddam’ın Türkmenler’e uyguladığı vahşet ve jenosidi daha evvel kısaca anlatmıştık. Saddam Hüseyin 1979 yılında Baas Partisi önderliğinde bir darbe ile Irak Devlet Başkanı oldu; fakat şöyle bir kendini toparlamadan 1980’de İran’a savaş ilân etti. İşte Saddam Türkmenler’e ilk olmayan en büyük ihaneti yaparak eğitimsiz olduklarını bildiği halde onları cepheye sürdü. Siyaset düşünürlerinin “Anlamsız” olduğunu belirttikleri bu savaşta en az bir milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Ne yazık ki İran da aynı yolu izleyerek kendi Türkmenlerini cepheye sürmüş, dolayısıyla iki taraftan da Türk insanının kanı akmış; fakat bu gerçeğin üzerinde hiçbir Allah’ın kulu durmamıştır. Savaşta tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi Irak Ordusu’nu arkadan vuran Kürtler canını kurtarmak için Türk sınırlarına koşarken ne yazık ki Türkmenler ülkelerinin ordusunda şehid olmasını yeğlemişler ve ne kadar kötü olursa olsun devletlerine ihânet etmemişlerdir. Dolayısıyla öncelikli hakları ve anavatanları olan Türkiye’ye, savaş dolayısıyla öyle büyük bir göç olduğu hususu hiçbir yerde konu edilmemiştir.
Saddam Hüseyin İran-Irak Savaşı’nın sona ermesinden iki yıl sonra ani bir kararla 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti. O güne kadar Saddam vahşetine ses çıkarmayan ABD ve Dünya petrol söz konusu olunca birden aynı hedefe kilitlendi ve Irak’a karşı korkunç bir ambargo ile işe başlandı. Kürtler ve Şiî Araplar ayaklandılar; fakat Türkmenler geri durdular ve sefaletin, ambargonun bütün ağırlığını çektiler. Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal her gün ABD’de akıldanelik yapıyordu ama birgün olsun Türkmen sefâletini dile getirmedi. Özal’ın da ısrarlı pompalaması ile ve Birleşmiş Milletler kararıyla ABD ve Suudi Arabistan güçleri 45 gün gibi kısa bir zamanda sadece hava gücünü kullanarak Saddam’ı Kuveyt’den çıkardılar. Savaştan sonra Saddam yanlısı güçlerle ABD ilişkileri iyice sertleşti, Bağdad Televizyonu hergün Saddam’ın Amerika’ya meydan okuması ile başlayıp yine aynı şekilde devam ediyordu. Şiî Araplar ve Kürtler sürekli olarak yabancı güçleri ülkelerini işgale çağırıyordu. Bu safhada da Türkmenler’den aykırı davranışlar görülmedi. 1993’de uçuş yasakları dolayısıyla ABD Bağdad’ı ağır bir bombardımana tabi tuttu. Aralık 1998’de ABD “Çöl Tilkisi” adlı bir operasyonla gemiden havalanan uçaklarla stratejik hedefleri bombaladı. Şubat 2001’de ise bu sefer ABD-İngiliz uçakları benzer saldırıları tekrarladılar.
11 Eylül 2001’de ABD’de 3000’e yakın insanın hayatını kaybettiği “İkiz Kuleler” adı ile bilinen büyük terör olayları meydana geldi. Usame Bin Ladin’in El-Kaidesi tarafından yapılan bu saldırılar uçak kaçırma olayı ile de genişledi. ABD bu büyük olayların bir ucunu Irak ve Saddam’a bağladı ve bundan sonra Irak’da kitle imha silâhları bulunduğunu iddia etti. Aslında son saldırılarda Irak’ın bütün stratejik tesisleri yerle bir edilmişti. Saddam’ın inadının koalisyon güçlerine 400 milyar dolar zararı dokunduğu hesap ediliyordu ve ABD her şeyden evvel Ortadoğu’nun Suudi-Kuveyt-Irak petrollerine sahip olmayı kafaya koymuş ve 500 bin askeri bu tarafa yönlendirmişti. Nihayet ABD 9 Nisan 2003’de bu amacına ulaşarak Bağdad’a girdi ve ülkeyi tamamen işgal ederek, Saddam’ın oğullarını öldürerek uzun bir muhakeme döneminden sonra 30 Aralık 2006’da Kurban Bayramı günü onu da idam ederek tarihe gömdü.
2003’de Irak işgal edilirken Türkiye ABD ordularının Kuzey Irak’dan girişleri için gerekli tezkereyi Meclis’den geçiremediği için onlarla arası açılırken Kürtler’le ABD arasında olağanüstü bir muhabbet ortamı meydana geldi. ABD tamamen Şiî Araplar ve Kürtler’e dayanıyordu. 15 Ekim 2005’de oluşturulan yeni bir anayasa ile Amerika’nın yeni Irak Devleti ortaya çıkıyordu ve ülkede hemen hemen çoğunluk Türk-Arap Sünniliği gibi dini oluşumların dışında başka milliyet de tanınmıyordu. O güne kadar Türkmeneli’ne yayılmış ve kırmızı çizgiler oluşturmuş Türkiye ise tamamen devreden çıkarılarak Irak’taki gücü ve varlığı sıfırlanıyordu.
Amerikan işgali altındaki Irak fiilen üçe bölünmüş oluyordu: İran etkisi altındaki Arap Şiiler, Sünni Araplar – Sünni Türkmenler, Kürtler. Anlaşılmaz bir şekilde Kuzey’de Kürtler etnik esasa göre bölünürken Sünni Arap ve Türkmenler ile Şiî Araplar mezhep esasına göre ayrıştırılıyordu. Tabii olarak tıpkı Kürtler gibi kendi içlerinde mütalaa edilen Sünni Araplar da etnisiteye dayalı bir Türk ve Türkmen varlığına karşıydı. Bu durumda Türkiye’nin de terk etmesiyle Türkmenler siyasi bakımdan oldukça güçsüzlendirilmiş ve Türk yurtları bir bir kuzeyden itibaren Kürt işgaline uğramış ve Kerkük’e dayanmıştır. Yıllardır İsrail ve ABD tarafından teşvik gören Kürt nüfusu bu sıralarda Kerkük’de çoğunluğa yaklaşmış durumda olup itirazlı bölge olarak Kürtler’in tek başına referandumunu beklemektedir.
Amerika 2011’de Irak’dan askeri güçlerini çekti fakat sömürü bir avantaj olarak siyasi vaadler karşılığında sürmektedir. Bağdad’da Şii Arap iktidarı, Kuzeyde Erbil başkent olmak üzere Kürt Özerk bölgesi ortada Türkmeneli’nin de içinde bulunduğu terörizm hakimiyeti altındaki Sünni Irak. Yarından itibaren bu oluşumlara daha yakından bakalım.