Amerikan işgali ile devletin adı değişmedi; yenisi de eskisi de “Irak Cumhuriyeti”. Al birini vur ötekine! ABD bölgeye demokrasi getirecekti, insan haklarını koruyacaktı hani nerede? İdare eski tas eski hamam; fakat kaynaklar bir damla ter dökmeden paylaşılıyor. Öyle ki Kürtler’den sonra “Örgütler” de petrol satmaya başladı; nerede devlet nerede hükümet, altta kalanın canı çıkıyor. Zavallı Türkmenler’den başka altta kalan da yok; tapuları yakılmış, toprakları ellerinden alınmış, gelen vuruyor giden vuruyor!
ABD işgalininin hemen ardından İbrahim El Caferi, Ahmed Çelebi, İyad Allavi, Celal Talabani, Abdülaziz El Hakim, Adnan Paçacı, Muhsin Abdül Hamid, Muhammed Bahr El Ulum, Mesud Barzani, İzzeddin Salim Gazi, Meşal El Yaver adlı kişilerden geçici bir Hükümet kurulmuştur; bu hükümette ne yazık ki bir Türkmen temsilci yoktur; Şii Arap ve Kürt ağırlıklıdır.
Amerikan’ın işgali altında 15 Ekim 2005’de bugün yürürlükte olan anayasa kabul edildi. Bu anayasada “Demokrasi” hükmü yer almasına rağmen tıpkı Suudi Krallığı Anayasa’sı ve İran’da olduğu gibi resmi dinin “İslâm” olduğu şerh edilerek daha baştan dinî bir devlet olduğu esası ortaya konmuş ve ülke, dolayısıyla mezheplere yönetilmiştir. Anayasa 4/1’e göre resmi dilin Arapça ve Kürtçe olduğu kabul edilmiş, böylece diğer milliyetler görmemezlikten gelinmiştir. Kürtler’e eski durumlarını kat kat kuvvetlendiren federal haklar tanınmış ve Kürdistan adı altında “Özerk“ bölge anayasa teminatı altına alınmıştır. Irak Anayasa’sı 9/b ye göre Silâhlı Kuvvetlerin tek olacağı ve başka güç oluşturulamayacağı kabul edilmişken ABD desteğinde eğitilen Peşmergeler’in ikinci bir ordu olmasına ses çıkaran olmadığı gibi petrol tasarrufunun merkezi hükümete ait olduğu amir hükmüne rağmen zamanla bu husus da delinmiş ve bugünkü gibi Kürt Yönetimi petrol ihraç eden ülke konumuna gelmiştir. Irak Anayasa’nda Türkmenler’le ilgili eskiden beri gelen kendi dillerinde eğitim yapmak hakkından başka bahse rastlamak mümkün değildir. Bu hak ise Asurî ve Keldanî gibi çok küçük unsurlara da tanınmıştır. Seçimler dört yılda bir yapılmaktadır ve ülkede can emniyeti olmadığı için hiç de güvenilir sonuçlar vermesi beklenemez. 2004’den bu yana İyad Allavi, İbrahim El Caferi’den sonra Nuri El Maliki Başbakan’dır ve Nisan 2014 seçimlerini de kazanmıştır. Fakat ülke fiilen üç parçadır ve her türlü örgütün cirit attığı bir arenadan farklı değildir. Şartlar ne olsun seçim seçimdir, Irak Parlamentosu’nda koca Türkmen nüfusun 9-10 milletvekili vardır. 100 bin kişiye 1 milletvekili seçildiği anayasa hükmü olduğuna göre Türkmenler’in nüfusunun ne kadar küçültüldüğünü hesap etmek zor değildir. Tabiî olarak dağınık yaşayan Türkmenler’in bazı seçim bölgelerinde en az 100 bin olmaları gerektiği için çok yerde oyları kendilerini temsil etmeyen adaylara gitmektedir. Dolayısıyla Türkmenler çok kaba bir hesapla ancak 1/3 nisbetinde temsil edilmektedirler. Önceki Maliki Hükümeti’nde İller’den sorumlu Devlet Bakanı Turan Müftü ve spordan sorumlu bakan Mehmet Cafer iki kıytırık bakanlık koltuğunda oturmaktadır. Ne yapalım Amerika’nın getirdiği demokrasinin bu sonucuna da şükredelim; hiç olmazsa adları var.
Bugünkü Irak’da ne Cumhuriyet prensiplerinden ne de demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Ülke bir yandan Sünnî ve Şiî diğer yandan Kürd-Arap olmak üzere etnik esasa göre parçalanmış durumdadır. Merkezi hükümetin hiçbir yaptırım gücü yoktur. Peşmerge ordusu evvelce Erbil’de olduğu gibi şimdi de ve yıllardan beri Kerkük’ü çevirmiş durumdadır. Kürtler gibi, terör örgütlerinin de işgal ettiği Türkmen yerleşim merkezlerinde her türlü katliam ve kepazelik sürmektedir. Irak Hükümeti anayasasında yazılı olan hiçbir hukuku uygulayacak gücü yoktur. Irak Ordusu derleme toplama güçler karşısında çil yavrusu gibi dağılmaktadır. Silâhlı bir güç yerine âdeta sürü haline gelmiştir. Ordunun boşalttığı yerlere ya Peşmerge yahud da ipsiz sapsız militanlar yerleşmekte ve istedikleri tasarrufu yapmakta, devlet gibi kanun salmaktadır. Buna karşılık ne ABD ne de Batı maalesef ses çıkarmamaktadır; çünkü onların burunları petrolden başka koku almamaktadır. Gücünü yitirmiş olan devlet resmen üçe bölüneceği günü beklemektedir. Bölünmenin ise sonuçlarını daha şimdiden patron görmemezlikten gelirken çıkarlarından başka şeyi düşünmemektedir.
Özerk Kürdistan:
Irak Anayasası’na göre Federal bir hükümet olan Özerk Kürdistan devlet olma yolunda bütün müesseselerini kurmuş durumdadır. Ayrı bir Başkanı ve Başbakanı ile Meclisi de bulunmaktadır. Bu Hükümet ABD ve İsrail tarafından büyük imkânlarla desteklenmektedir. İsrail bankaları yıllardan beri karşılıksız kredilerle desteklediği gibi, Kürt yönetimi anayasaya aykırı olarak petrol ihraç eden ülke konumundadır. Ordu tamamen ABD subayları tarafından en az 20 yıldan beri eğitilmektedir. Telefon ve internet kodları bile ayrıdır, merkez bankası bile kurulmuştur. Ne yazık ki son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de bu husus için iknaa edilmiş, karşılığında bir miktar petrolle avutulmuştur. Türkmen ne kimsenin derdinde ne de umurundadır.
Geçen asrın başlarından itibaren Barzani âilesinin ülküsü bugün gerçekleşmiş vaziyettedir. Özerkliğin 1970’lerde tanındığı bilinmekle birlikte çok uygulanmamış olup gerçek sağlamlaştırma 1991 ABD harekâtından sonradır. Aslında sürekli olarak lafı edilip kamuoyunu yanıltan husus “Kürdistan” meselesidir. Tarihi kaynaklarda bir halk veya devlet adı olmaktan ziyade coğrafi terim olarak “Kürdistan” daha güney doğuda Zagros Dağları’nın eteklerindedir. Bugün Dicle’nin kuzeydoğu kıyılarından itibaren Zagros’a kadar olan ovalıklar hiçbir zaman bu adla anılmamıştır. Hele Erbil ve Kerkük’ün hiçbir şekilde Kürdistan olması mümkün değildir. Dolayısıyla bugünkü konumu ile Özerk Kürdistan Türkmeneli’nin bütün kuzey ve doğusunu ahtapot gibi sarmıştır.
Barzani âilesinin çiftliği olan Özerk Kürdistan’ın bugün ilhak edilmiş mesahası 40.000 km2 civarında olup ancak Konya Vilâyetimiz büyüklüğündedir. Başta Erbil olmak üzere ovalık yerler hâlâ ve tarihten beri Türkmen yurtlarıdır. 5 milyon olduğu iddia edilen Kürt nüfusun ise tamamı da bu çiftlikte yaşamamaktadır. Son zamanlarda yarım milyonun üzerinde Kürt itirazlı bölge olan Türkmeneli’nin başkenti Kerkük’e çekilmiştir. Özerk Kürdistan’ın başkenti Erbil de böyle bu şımartılan insanlar tarafından gasbedilmiştir. Türkiye’den habersiz adım atmayacağını söyleyen Mesut Barzani belki kendince akıllı davranıyor ama tarihin tecellisini hiç hesaba katmıyor.
Irak’da PKK:
Yıllardan beri Türkiye’nin kucağında beslediği ve terörist örgüt olarak ilân ettirdiği, Abdullah Öcalan’ın PKK’sının Irak Kürt Bölgesinde olağanüstü derecede ağırlığı vardır. Özellikle Kandil Dağı’nda bulunan eli kanlı katiller bütün lojistiği Özerk Bölge’den sağladıkları gibi, yıllardan beri Türkiye hududunda binlerce militanın eğitildiği kamplar da Barzani sorumluluğundadır. PKK’yı terk eden ve Türkiye’de dosyaları kabarık olan eski militanlar ile buradan götürülen T.C. vatandaşları orada yerli halk haline gelmişlerdir.
Barzani, PKK’nın gücünden elbette tedirgindir. Fakat Türkiye ve ABD bir türlü bunların aralarını bulmaktadır. PYD aracılığı Irak-Suriye’de de bir koridor açan PKK, Suriye Kürtleri karşılığı olarak kullandığı Rojava adı ile batıdan da, Barzani’yi kuşatmış vaziyettedir. Barzani dedesinin nüfuzuna sarlıp “Büyük Çiftlik” ile kendini teselli ederken Rojava Selâhiddin Eyyubi’yi ve daha evvelini kadim Suriye topraklarında diriltmek istiyor. Sanki Eyyubi’nin “Kürt” kişiliği varmış gibi! Yani Büyük Kürdistan!
PKK bugünkü Irak Kürt Bölgesinde kendisine karışılmadığı ve mevcut imtiyazlarına dokunulmadığı müddetçe pek bir şeye karışmak istemiyor. Çünkü lojistiği ve barınma imkânları kesilirse Türkiye’de at oynatamayacaktır.
(Yarın:Irak’da El-Kaide)