Evvelki günkü yazımızda, MHP’ye ülkücülerin rey vermesinin şartlarından bahisle tamamen şahsi, fakat genelliği olan görüşler ileri sürmüştük. Şüphesiz ki rey verme işi öyle bir iki kişi ile olacak iş değildir; elbette “Vermesen verme” diyenler olabilir, bunlara da mutlaka saygılıyız. Yalnız bir husus vardır ki, halka da “Vermezseniz vermeyin” diyemeyiz. Çünkü vatandaşlar siyasi partilerin yegâne hedefi ve iktidar olmanın ilk basamağıdır. Böyle olunca bir rey dahi çok önemlidir. Bu önemli meseleye sırtımızı dönersek kendi kendimizi sırtımızdan hançerlemiş oluruz. Biraz vatandaşın, yani milletin kıymetini ve kadrini bilmemiz lazım. Çünkü siz ne derseniz deyin, insan toplumsal olarak hemen nem kapıyor ve yolunu hemen değiştiriyor. Son iki seçimdeki farklılık işte bu önemli hususlardan kaynaklanmaktadır.
Şu anda, Türkiye’nin her tarafında ülkücü camiaya yönelik yeni parti faaliyetleri yapılmaktadır. Netice şöyle veya böyle olur; bu apayrı bir hadisedir. Demek ki bir bunalım veya iyi gitmeyen şeyler vardır ki, ülkücüler siyasal bir hedeftir. Herkes kendi sıkıntılarına göre bu bunalımın kaynaklarını bulup analiz edebilir. Bu işin akıllı olmak ve akıl vermekle hiçbir ilişkisi yoktur. Meselâ bana göre bu bunalımın kaynağı teşkilâtların iyi durumda olmamasıdır; bir başkasına göre Genel Merkez, daha başkalarına göre de seçilmiş Vekil ve Mahalli İdarecilerdir. Bu hususları alt alta sıraladığımız zaman her görüşte olanın da kendilerine göre haklı tarafları vardır. Şüphesiz çare bulacaklar da, o mevkide bulunanlardır. Elbette bizler hariçten gazel okumaktayız. Çünkü yetkisi Olan insanlar değiliz. Şimdilerde yanlış olan fikir, “Rey vermeyelim de, boylarının ölçüsünü alsınlar ve Meclis dışında kalsınlar” şeklindeki anlamsız ve sonucu ihanete kadar varan söylemlerde bulunmaktır. Yoksa eleştiride bulunmak ve tabanın sıkıntılarını ortaya koymak hiç de yanlış bir hareket değildir. Aksini düşünürsek serbest fikrin değeri ve itibarı kalmaz. Müsaade ederseniz zaman zaman kendi aramızda ve kahvelerde, halk arasında MHP ile ilgili konuşulanları maddeleyelim:
1)Parti teşkilâtları üye kayıtlarını tamamen iyi olmayan niyetlerle sır gibi saklamaktadır. Esasen kayıtlar oldukça eskimiş ve birçok üye hayatta bile değildir.
2)Delege olarak seçilenler parti hedefleri ve ülkücülükten habersiz formalite şahıslar olup, çeşitli telâkkilerle yönlendirilecek insanlardan oluşmaktadır.
3)Milletvekilleri halktan uzaktır ve çoğu zaman taban tarafından tanınmamaktadır. Halkla bağları yoktur ve Meclis kürsüsüne bir defa dahi çıkmamış, ekran görmemiş insanlardır.
4)Teşkilâtlar adam tutmak ve kayırmak suretiyle hizipçilik yapmaktadır.
5)Genel Merkez teşkilât yenilerken yeterli, çalışma yaptırmamaktadır.
6)Belediye Başkanları ve Meclis üyelerinden kimse memnun değildir. Bunların yolsuzluk iddialarına karşı Genel Merkez kayıtsızdır.
7)Partililer, seçimden seçime hatırlanmakta ve hiçbir isteklerine idareciler tarafından kulak verilmemektedir.
8)Ülkücüler, her seçimde birileri tarafından aldatıldıklarını düşünmektedir.
9)Gençler, bilgisiz yetişmekte ve politikacılar tarafından kendi emellerine uygun şekilde yönlendirilmektedir.
10)Kitleler, “Rey vermem de vermem” diye yemin etmektedir.
Bu maddeleri istediğiniz kadar uzatabilirsiniz; meselelerle ilgilenmek particilik, duyarsız kalmak ihmaldir. Bu durumda gelecek hesabı yapılmadığı için ilerisi görülmüyor demektir. Kimse akılsız değildir ve bugünkü iletişim kolaylarında herkes her şeyi bilmektedir. İktidar olmak isteyen araştırır bakar, istemeyen de seyreder durur. Ne diyelim?
Hoşça kalın.