Ali BADEMCİ
Kolay değil 1000 yıl öncesinden bugüne kadar çile çekmek; çünkü dünyanın en dayanaklı savaşçılarının bile bu kadar uzun zamanda, bu kadar çetin bir mücadele yapıp ayakta durması katiyyetle mümkün değildir. Sanıyorum dünya tarihinde böyle bir şeyin örneğini ve benzerini görmek, düşünmek, hatta tahayyül etmek bile imkânsızdır. Her devirde onlara soykırım uygulanmıştır; Suriye’de Arap dışında milliyet bırakmayan Emevilerin yanında, evvel veya sonra Arap hareketinin Yahudileri bitirip dünyaya dağıttığı gerçeği karşısında Türkmenlerin ayakta durmasını ve sıkı sıkıya Suriye’den sonra Anadolu coğrafyasına yapışmalarını cidden izah etmekte tarih sosyolojisi âciz kalmaktadır.
Ortadoğu’ya ilk Türkler, Kuteybe Bin Müslim (670-715) adlı Emevi komutanı zamanında Fergana’dan paralı asker olarak gelmişlerdir. Fergana, tam anlamı ile Karluk yurdudur ve her iki Türkistan’ın hem ortasında hem de taşrası durumundadır. Özellikle Suriye’ye transfer olan Fergana Karlukları’nın henüz Müslüman dahi olmadıklarını bilmekteyiz. Ancak 751 Talas Arap – Çin Savaşı’ndan sonra yavaş yavaş bir Müslümanlaşma eğilimi görülmeye başlamıştır. Karluklar, Çinlilere karşı Arapların yanında yer alıp savaş da Müslümanların zaferi ile bitince, biraz da olsa Türk-Arap muhabbeti başlamıştır. Kaşgarlı Divanı’nın başında yer alan Türkler ile ilgili Hadisi Şerif ve inzar ayetleri hikâyesi de bu devre rastlar; çünkü Kaşgarlı Mahmut’un kendisi de Karluk’tur. Sonraki yıllarda yine Suriye’ye Karadeniz yolu paralı askerler veya esir ticareti dolayısıyla Kıpçak savaşçılar da gelmiştir.
İşte 878’de Tolunoğulları bu paralı askerlerin teşkil ettiği ilk Müslüman Türk Devletidir (868-904), devlet kurucusu Tolunoğlu Ahmed Ferganalı bir Karluk Türk’üdür. Devletin yüzölçümü 1.500.000 km. karedir. Devamı mahiyetinde olan ve yine aynı paralı askerler tarafından kurulan yine Ferganalı Muhammed’in İhşid Devleti (882-969) aynı coğrafyada fakat başkenti Fustat (Eski Kahire) olan ikinci Müslüman Karluk devletidir ki, bu devleti Mağrib’den gelen Şiî Fatimîler yıkmışlardır. Fakat her türlü bu Şiî Devleti zamanında da Türk komutanlar ve Beğler vezirlik gibi çok etkili makamlarda bulunmuşlar özellikle Suriye’de Karluk varlığını sürdürmüşlerdir.
Kaşgarlı Mahmud, Karlukları “Oğuz” diye nitelendirdiği için Kafesoğlu Hoca Suriye – Golan – Filistin Karlukları’na “Türkmen” demektedir. Bunlar Bağdat’ta Abbasi Halifeliği bünyesinde de bulunmuşlardır. Hemen hemen bütün ordu onlardan meydana geliyordu; fakat Arap literatüründe adları “Etrak” yani Türk’tür. Ancak daha sonra Selçuklular ile birlikte Türkistan – Horasan-İran-Anadolu-Bağdat’a nüfuz edilince önce Fars, sonra Selçuk kaynaklarında bunlara ısrarlı biçimde “Türkmen” denmiştir. Y. Ziya Yörükan, Selçukîler devrinde sadece Suriye’de mezhep taassubunu önlemek için 2,5 milyon Türkmen yerleştirildiğini yazmaktadır. Böyle bir zamana göre abartılı görünse de müteakip yıllarda Suriye’de sağlanan huzur ifâde edilmek isteneni anlamamızı kolaylaştırmaktadır.
Büyük Selçukluların Türkmen coğrafyasında tutunmak için ne derece kan verdiklerini çok iyi bilmekteyiz. Anadolu-Suriye-Irak-Acem ve Irak-ı Arab’da ne derece Türkmen kanı döküldüğünü sadece Malazgirt’i göz önüne getirerek çözebilirsiniz. Ya Anadolu-Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de Haçlılar karşısında Anadolu Selçukluları’nın direnişi bir asırdan fazla sürmüş ve oluk gibi Türkmen kanı fedâ edilmiştir. Memluklular devrini tasavvur edin; Mısır ve Suriye’de tutunmak için sadece Cengiz ve Timur’a nasıl kafa tuttuklarını, Moğol ordularının Ayncallud’da yenildiğini, Emir Timur’un ise ürkek durduğu Şam topraklarından Mısır’a doğru adım atamadığını tarih doğrulamaktadır.
Ortadoğu Türkmen coğrafyasında Osmanlı devirleri huzur yılları olduğu halde İran öyle değildir. Peki şimdi? Türkmen 1000 yıldan beri uzun ve ince yolu tamamlamış değildir: Yine ölüm, yine soykırım! Yetmez mi?
Sağlıcakla kalın.