Özcan Yeniçeri: “Tweett attı diye göz altına alınan gazeteci; eleştirdi diye tutuklanan on altı yaşındaki çocuk; senaryo yazdı diye terörist ilan edilen televizyoncu, birer Türkiye gerçeğidir. Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği’nin Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye; 180 ülke arasında 154’üncü sırada gösteriliyor. Basın ve ifade özgürlüğü Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ı övme ve sevme özgürlüğüne dönmüştür.”
MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin BM tarafından açıklanan insani gelişmişlik sıralamasında 187 ülke arasında 69. sırada, OECD’nin iyi yaşam endeksinde genel sıralamada 36 ülke arasında sonuncu olduğunu iddia etti.
Türkiye’nin özgürlük endeksinde “yarı özgür” ülke olarak geçtiğini savunan Yeniçeri, “Avustralya’dan Walk Free adlı vakfın yayınladığı küresel kölelik endeksi, 167 ülkede modern köleliği mercek altına alıyor. Türkiye, kölelerin nüfusa oranı açısından dünyada 167 ülke arasında 105. sırada. Endekste Türkiye’de yaşayan modern köle sayısı 185 bin 500 olarak kaydediliyor. Türkiye, Avrupa’da en fazla modern kölenin yaşadığı ülke konumunda” dedi.
Yeniçeri’nin “Türkiye’de Özgürlükler ve Başkanlık Sistemi Tartışmalarıyla İlgili Olarak” TBMM’de yaptığı Basın Toplantısınında yapmış olduğu açıklamalar şu şekilde:
Türkiye’nin Özgürlük ve Demokrasi Karnesi!
Türkiye Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan insani gelişmişlik sıralamasında 187 ülke arasında 69’uncu sıradadır.
OECD’nin “İyi Yaşam” endeksinde genel sıralamada Türkiye 36 ülke arasında sonuncudur.
Özgürlükendeksinde Türkiye yarı özgür ülke olarak geçiyor.
Sosyal gelişmişlik Endeksinde 132 ülke arasında 64’üncü sıradayız.
Bir ülkede yolsuzluk ve suçun genel durumunu ölçen “Kırılgan Devlet Endeksi”nde Türkiye 178 ülke arasında 93’üncü sırada yani “Yüksek risk altında ülkeler” statüsünde.
Dünya ekonomik formunun küresel cinsiyet eşitliği raporunda 142 ülkede ekonomik katılım ve fırsat eşitliği, eğitim, sağlık ve siyasi güçlenme konularında toplumsal cinsiyet eşitliğinin raporunda Türkiye 125. sırada. Türkiye 2013’te 136 ülke arasında 120. sırada, 2012’de ise 135 ülke arasında 124. sırada yer almıştı.
Avustralya’dan Walk Free adlı vakfın bu yıl ikincisini yayınladığı Küresel Kölelik Endeksi, 167 ülkede modern köleliği mercek altına alıyor. Türkiye kölelerin nüfusa oranı açısından dünyada ise 167 ülke arasında 105’incisırada yer alıyor. Endekste Türkiye’de yaşayan ‘modern köle’ sayısı 185 bin 500 olarak kaydediliyor. Türkiye toplam sayı açısından bakıldığında Avrupa’da en fazla ‘modern kölenin’ yaşadığı ülke konumunda.
Uluslararası Şeffaflık Örgütünün uluslararası yolsuzluk algısı endeksine göre Türkiye 174 ülke arasında 64’üncü sırada.
Ekonomik özgürlükler bakımından 178 ülke arasında 64’üncü sıradayız.
Erdoğan’ı Övme ve Sevme Özgürlüğü!
Tivit attı diye gözaltına alınan gazeteci;
Eleştirdi diye tutuklanan on altı yaşındaki çocuk;
Senaryo yazdı diye terörist ilan edilen televizyoncu birer Türkiye gerçeğidir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneğinin Basın Özgürlüğü Endeksinde Türkiye 180 ülke arasında 154’üncü sırada gösteriliyor.
Basın ve İfade Özgürlüğü Türkiye’de Tayip Erdoğan’ı övme ve sevme özgürlüğüne dönmüştür.
İki Sınıf Gazeteci: Tok Esirler Aç Özgürler!
Cumhurbaşkanının uçağına aldığı gazetecilerin tamamı kendisini alkışlamaktan elleri nasır bağlamış gazetecilerdir.
Medyayı “Alo Fatih” hatlarıyla televizyonları dizayn eden,
“Batsın Sizin Gazeteciliğiniz” diyen
“Tıvıtır mıvıtır” dinlemeyen,
Gazetecilere “Akbabalar, tasmanızı çıkarttık” diye hakaret eden,
Türkiye’nin medya patronlarını ‘Köşe yazarı, hâkim olamıyorum diyemezsiniz’ diyen kendisinin medyanın patronlarının patronu gören bir Cumhurbaşkanı var…
Türkiye’nin bir gazetecinin rahatsız edici ‘soruları sorabilmesi ve başına hiçbir şey gelmeden evine gidebilmesini’, basın özgürlüğü olarak tanımlayan bir de Başbakanı var.
Yalnız bu veriler bile demokrasi ile basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin bulunduğu yeri özetliyor.
AKP döneminde gazeteciler,
Ya onur ya konfor,
Ya erdem ya ekmek,
Ya örs ya çekiç arasında bir seçim yapmaya zorlanmıştır.
AKP döneminde basın çalışanlarını iki sınıftır. İktidarın yanındakiler; tok esirler; Gerçeklerin yanındakiler ise aç özgürler sınıfını meydana getirmiştir.
Sansürcü, Baskıcı ve Yasakçı İktidar!
Türkiye’nin Twitter’de yazıları, Youtube da görüntüleri yasaklayan; internet de ise kendi sesini ve marifetlerini sansürleyen bir iktidar var.
Rüşvet ve yolsuzluğun adına “darbe”, çalmanın adına “alma” koyan bir iktidar var.
Türkiye’nin kendi davasının yargıcı olan bir hükümeti, mahkemeleri bağımsız, hükümleri tarafsız olmayan bir düzeni var.
Deniz Feneri davasında yargılayanları yargılayan, Rüşvet ve Yolsuzluk davasında sorgulayanları sorgulayan bir iktidar var.
Kendi yolsuzluklarını yine kendi aklayan bir zihniyet var.
AKP, ‘ben adaletim, adalet benim’ diyor.
Tek Kişi, Tek Hükümet, Tek Yargıç, Tek Parti!
Türkiye hikmetinden sual edilemeyen bir kişi tarafından yönetiliyor. Yalnız kuvvetlerin birliğini değil Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı ve AKP Genel Başkanlığını da Tayyip Erdoğan nezdinde toplanıyor.
Türkiye’de bütün özgürlükler ‘tek kişi’nin devamında ‘tek parti’nin sonuçta Cumhurbaşkanı ve adamlarının iki dudağının arasındadır. Keyfilik lif lif, damar damar toplumu parçalamıştır.
Yozlaşmanın Ölçüsü!
Unutmamak gerekir ki, bir yerde yasal sisteme müdahale ne kadar çok yapılıyor;
Ne kadar çok yasak koyuluyor,
Ne kadar çok gizlilik kararı alınıyor,
Otokratik yöneticiler ne kadar etkinse orada özgürlükler de de o kadar çok baskı altında demektir.
Yine bir yerde basın ve ifade ne kadar özgür,
Şeffaflık ve hesap verebilirlik ne kadar etkin,
Yargı ne kadar çok bağımsızsa;
Orada temiz yönetim de o kadar etkindir.
Basın özgürlüğü, yönetimde şeffaflık, bilgi edinme hakkı ve özgürlüğü, adil yargılama, etkin denetim gibi ilkeler yolsuzluk olaylarını da büyük ölçüde sınırlar.
Geleceklerini tehdit altında gören iktidar sahiplerinin kendi elleriyle kendi evlatlarına nasıl kıydıklarına tarih şahittir.
Sorun iktidar bakımından var olma ya da yok olma aşamasına geldiğinde temel dinî ve insanî değerler etkisini yitirir. Katı ve keskin bir iktidar mücadelesinde din, dava, kan ya da can kardeşliği araç mertebesinde muamele görür!
Otoriter yönetimler kendilerini devlet; devleti de millet yerine koyarlar. “Devlet demek ben demektir” söylemi, böyle bir anlayışın dışa vurumudur.
Türkiye’de on iki yıldır iktidarda bulunan AKP de bu genel kuraldan yeteri kadar nasibini almıştır.
Basın ve ifade özgürlüğü bütün özgürlüklerin anasıdır. Basının özgür olmadığı yerde baskı yapanların kendisi dâhil hiç kimse özgür değildir!
Başkanlık Sistemi ve Erdoğan!
Erdoğan Başkanlık sistemine geçişin startını vermiş durumdadır. Bu bağlamda basında yer aldığı kadarıyla Başkanlık için şu gerekçeleri ileri sürmüştür:
-G-20 ülkelerinin 10’u başkanlıkla yönetiliyor. Başkanlıkla daha seri hareket ederiz diyor.
-Meclisin vermediği yetki kullanılamaz. Denetimsiz anlayış sıkıntı doğurur.
-Parlamento ve yargı denetiminin olduğu sistemde başkanın bir yere kadar yetkisi var. Başkanlıkta benle gelen benimle gider, ama şu an sizinle gelen sizinle gitmiyor.
Erdoğan Başkanlık için ‘ABD’de padişahlık olmuyor da, Türkiye’de niye oluyor’ diyor.
Bunlar Erdoğan’a ait ve başkanlığı kutsayan sözlerdir. Bu ifadelerin tamamı tartışılır açıklamalardır. G.20 ülkelerinin 10’u başkanlıkla yönetiliyorsa demek ki onu da Parlamenter sistemle yönetiliyor. Türkiye’de yüz elli yıllık parlamenter sistem uygulanmaktadır. Parlamenter sistem deneyimi vardır. Yüz elli yıllık deneyimi yok saymak yanlıştır.
Erdoğan, Başkanlık sisteminde ‘Meclisin vermediği yetki kullanılamaz’ diyor. Ama aynı Erdoğan, Anayasa’nın kendisine vermediği yetkileri kullanmakta bir sakınca görmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasanın açıkça Cumhurbaşkanının tarafsız ve siyaset üstü olduğunu söylüyor. Halbuki, Erdoğan Anayasaya rağmen siyaset yapıyor ve tarafsız davranmıyor.
Erdoğan, Başkanlık sisteminde ‘TBMM’nin vermediği yetki kullanılamaz’ diyor. Anayasanın vermediği yetkiyi kullananların, TBMM’nin vermediği yetkiyi kullanmayacağını kimse garanti edemez!
Parlamento ve yargı denetimi Başkanı sınırlandırır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut parlamenter sistemde yargıyı hallaç pamuğu gibi atıyor. Deniz Feneri davasında yargılayanları yargılatıyor, yargıyı pranga gördüğünü her fırsatta dile getiriyor.
Erdoğan, Başkanlık için ‘ABD’de padişahlık olmuyor da, Türkiye’de niye oluyor?’ diye soruyor. Çünkü ABD’nin padişahlık gibi bir geçmişi yoktur ve Türkiye’nin altı yüz yıllık padişahlık geçmişi vardır.
‘Benle Gelen Benle Gider’ ya da Ganimet Sistemi!
Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık sistemine meşrulaştırmak için benle gelen benle gider sistemi bir başka biçimde ABD’de 19. Yüzyılda uygulanan ganimet sistemine benzemektedir.
Siyasal süreçte iktidara gelenler, kamu görevlerini yandaşlarına tahsis etmeyi ya da kendi adamlarını kadrolara doldurmayı bir hak olarak görürler. ABD’de 19. Yüzyılda “Spoils System” denilen bir uygulama vardı. Bu sistemde, her seçim sonucu, memurlar yerlerini, seçimi kazanan siyasal partinin memurlarına terk ediyordu. “Ganimet Sistemi” bu sistemde, memuriyet siyasal iktidarın siyasal yandaşlarına dağıttığı bir ganimet olarak görülüyordu.
1831 yılında Senatör William C.Marcy’nin senatoda söylediği “Siyasi savaşta yenilenler görevlerinden çekilmelidir; ganimet, savaşı kazananın hakkıdır” sözü, ganimet sisteminin esasını ortaya koymaktadır. Ganimet sistemi, kısaca memurlukların liyakat ve eşitlik ilkelerine dayalı olmaksızın, siyasal iktidara destek olan ve yardım sağlayan kimselere bir ödül olarak dağıtılması sistemidir.
Erdoğan’a Uygun Bir Başkanlık Sistemi!
Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkça Cumhurbaşkanlığıyla yetinmek istemiyor. Türkiye’nin yalnız Cumhurbaşkanı değil her şeyi olmak istiyor. İstediği Türkiye’ye uygun değil kendisine uygun bir Başkanlık sistemidir. Hikmetinden sual edilemeyen, dokunulamayan, kutsanan ve hesap sorulamayan bir Başkanlık olsun istiyor.
Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan, “yüz milyon dolar sen ver…”, “sıfırla”, “on milyon doları geri gönder. Onlar kucağa oturacak” sözlerinin ne anlama geldiğini kendisine soracak bir Başbakan ya da hükümet olsun istemiyor.
Kendisine bağlı, kendisinin her şey olduğu, hikmetinden sual olmayan bir sistem oluşsun istiyor. Bunun yolunun da Başkanlıktan geçtiğini düşünüyor.
Bekleyip halkın bu konuda ne yapacağını hep birlikte göreceğiz!