Ali BADEMCİ
Siyasileşen PKK’nın BDP’si, aydın ayırışımı ile belki de son merhalesini tamamlamaktadır. Alevîler’den iş çıkaramadılar, çünkü tanınmışlar listebaşı olmayı çoğunlukla kabul etmediler. Kürtçülüğü aydınlık alâmeti sanan solcu aydın ve sanatçılar da davetleri kabul etmiyor. Barajı aşmak ve kitlelere ulaşmak için en sonunda “Kürt” menşeyli olan veya öyle sanılan tanınmışlara yöneldiler. Elbette kendilerine göre akıllı bir “Açılım” teşebbüsü! Ama karar makamı PKK ve İmralı olunca bundan da başarı elde edileceği ihtimal dâhilinde değil; bütün bunlara karşılık BDP barajı aşabilecek mi? Kürt terörizmine; menşeine bakılmadan ülkede herkes karşı; BDP’nin de AKP’nin de “Açılım” adı altındaki bölücü tezahürlerine halk itibar etmiyor; aklı selim Kürtler’in bile onayladığı söylenemez.
AKP, “Açılım” işinin tepki gördüğü ve en azından tasvip edilmediğinin bal gibi farkında; Başbakan, Toroslu olmak ve Türkmenlik’ten dem vuruyor; AKP teşkilâtı “Milliyetçi kanattan” adı altında aday arayışı içerisinde; bazı eski ülkücüler bu tuzağa düşme eğilimindedir. Hangi sebeble olursa olsun bu tuzağa düşmenin ihanetten başka anlamı yoktur. Çünkü AKP’de yüzlerce ülkücü peçete olarak kullanıldıktan sonra paçavra gibi gibi atılmıştır. Bu işin MHP içindeki sıkıntılardan faydalanarak göstermelik siyaset yapmaktan başka anlamı yoktur. Hangi sebeble olursa olsun ülkücü şahıs AKP’li olamaz; kabul ederse uşaklık yapmış olur!
Muhalefetin feveranına rağmen Cumhurbaşkanı kanun ve teamülleri çiğneyerek hâlâ kendini AKP Genel Başkanı sanıp böyle çıkışlara ve görüntüler sergilemeye devam ediyor! Muhalefet partileri ile en küçük bir irtibatı veya iletişimi yok! Dolayısıyla ilk görevi olan milli bir meselede ülkede siyasetini toparlayacak gücünü kaybetmiştir. Cumhurbaşkanı, sanki İmam-Hatip okulları dünya ölçeğinde bir kolejmiş gibi öğrenci sayısının bir milyona ulaştığından ve üç kardeşinin de böyle olması ile övünmektedir. İyi ki bir İmam-Hatip Lisesi okumuş; bütün eğitimi ve siyasi hayat felsefesi de bunun üzerine kurulmuştur. 28 Şubat sızlanmaları da bitmiyor, İmam-Hatipli sayısı altmış bine kadar düşmüş; hâlbuki her şey bu ihanet üzerine bina edilmiş ve bu önemli müdahalede milliyetçiler görüş ortaya koyamamışlardır. Dolayısıyla karşıt görüş olarak önü açık olan “Siyasi-İslâm” başını almış gitmiş ve bugünkü duruma gelmiştir.
Çok ilgi çekicidir ki “İmralı”nın silâh bırakma çağrısı yurt içinde olduğu gibi dışarıda da hiç yankı bulmadı; şenlikler yapılacağı sanılıyordu da şimdi “Nevruz”u bekliyorlar. Bu husustan Başbakan da dertleniyor, neden ilgi yok? Sebebi belli bu işi kimse ciddi bulmuyor ve inanmıyor. Türk insanı iyimserdir; bu hususta fikir bile serdetmez, çünkü hep iyiliklerin yanındadır; ama hiç kimsenin de başının üstüne çıkarılmasını istemez. İşte şu “Açılım” heyulası da baştan beri bir takım aç unsurları şımartmak ve milletin üstüne çıkarmaktan ibaret; bunu görmemek mümkün değildir. Dışarıda ilgi görmemesinin de sebebi bellidir ki bu işin boyutlarının açıklandığından ibaret olmadığını bilmeyen yok!
İşte bu bütün karanlık ortam ve çelişkiler içinde BDP’nin barajı aşması için yaptığı çalışmalar elbette kendi yönlerinden çok önemlidir; fakat bu şimdilik mümkün görülmüyor! AKP devlet adına Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da biraz yardım eder ve BDP’nin elinden tutarsa elbette her şey mümkündür. Celâl Doğan’dan sonra Özal’ın oğlu gibi varlık iddiasında bulunanlara biraz gaz basılırsa olmayacak şey yoktur bu memlekette! Bu durumda BDP’nin karşı duruşu terkederek “Başkanlık Sistemi”ne geçişi onaylaması gerekiyor; çünkü önümüzdeki dönemin bütün kurguları bunun üzerinedir. BDP’nin Marksist eğilimlileri AKP’nin bir boşluğunu dolduruyor ama sanırız daha ileri bir marksizm arzu edilerek CHP’nin sol tüfenginin tesirsiz hale getirilmesi arzu edilmektir.
Kötü bir senaryo da BDP barajı aşamazsa MHP’nin durumudur; çünkü devlete hâkim olan hükumet tıpkı yabancılar gibi bunları birbirine eş fakat düşman kardeşler olarak görüyor! MHP’lilerin kafasının karışık olduğuna ve küçük hesaplar yapıldığına bakmayın; esas kurgu BDP barajı aşmazsa MHP’nin de aşmaması gerektiği yönündedir. Çünkü arzu edilen 400 vekillik AKP, ancak bu şekilde mümkün olur! Gerçekleşmesi mümkün mü? Cumhurbaşkanı bu kadar yüksek sesle ifade ettiğine göre demek mümkün görülüyor. Bunun için MHP’nin devletin anahtarı olduğunu söylüyoruz; iktidarın en küçük emellerini bile hesaba katarak muhtemel oyunların veya tasavvurların bozulması gerekiyor. İşte MHP yönetimi, liste tanziminde seçilmeyeceği tahmin edilen veya en azından oy katkısı yapamayacak kişileri tercih etmesi halinde AKP’nin istediği gerçekleşmiş olacaktır.
AKP listelerinde, tanınmış ülkücü şahıslara yer verilir mi? Şimdilik böyle bir ihtimal yok; en azından ülkücü camia bu işe çok tepki gösteriyor ve “Ulusalcılar” ile CHP’den de kınayan veya gülenler olacaktır. Bu işe giren zayıf kişiliklerin kendilerini biraz daha sıfırlayacakları gerçeği ortadadır. Böyle bir ortamda ülkücünün veya bu saflarda hasbel kader de bulunmuş olan kişilerin AKP’ye gitmesi ihanetin de ötesindedir. AKP, MHP hiziplerine el atar mı? Mümkündür ve “Vekil olmak” cazip görülebilir; zaten bunların bir kanadı ile AKP oynamaktadır. Bilemiyoruz ama ileri “Türkçülük “ispatı AKP’de mümkün müdür?
Sağlıcakla kalın.