Ali BADEMCİ
Türkiye’nin yakın tarihinin sosyal analizleri henüz yapılmamıştır. Osmanlı’nın son dönemi ile Cumhuriyet devri Türkiye Sosyalist hareketleri ile ilgili ilmi çalışmalar yapılmış olsa da bunlar tek yanlı ve taraftar değerlendirmeleridir. Osmanlı’da sosyalist hareketler evvela azınlıklar tarafından başlatılmışsa da Cumhuriyet devrinde Türk solunun tamamen Türkleştiği bilhassa görmemezlikten gelinmiştir. Hâlbuki çağdaş Rus Bolşevizmi tamamen olmasa bile ağırlıklı olarak bir Tatar hareketidir. Ancak Bolşevizm’in Lenin’den sonra Çarlaşma’sı dünyada yeni bir Rus milliyetçiliğini ortaya koymuş ve Stalin devrinde Rus olmayan Bolşevikler telef edilerek eski ve sömürücü komünist dönem gelişmiştir. Marksizmin beynelmilel karakterinden ötürü Türk solunun ve TKP’nin Sovyetler’e bağımlılığının Türkiye’ye akseden şekilleri bir devlet politikası olarak mücadele cephesi olarak ilân edilmiştir. Bu konuda tamamen ABD politikaları ve soğuk savaş dönemi stratejileri Türk Devleti’ni CIA aracılığı ile teslim almış, daha sonra sağ-sol olarak adlandırılan cepheler birbirini görmeye ve tanımaya bile vakit bulamamıştır. Ancak 1990’da Sovyetler’in çökmesi ile Türk Sosyalizmi nefes almış ve bağımlılıktan kurtularak müstakil düşünme ortamına girmiştir. Hâlâ bu cephe içerişinde, 1980 öncesi acılara rağmen ABD’nin provokatif faaliyetleri sürmekte ve Türk Devleti de bunlara katkı yapmaktadır.
1968’lerde başlayan dağa çıkan Türk sosyalizminin yeni bir evreye girdiğini görsek de tahlillerini yapamadık. Bu hareketler içinde Osmanlı Sosyalizmi’nin artık azınlık unsurları da bulunmuyordu. Çünkü Osmanlı azınlıklarının ayrılma düşünceleri artık realize olmuş ve Türk Sosyalistleri kendi başlarına kalmışlardı. İşte Cumhuriyet devri Türk sosyalizmini mutlaka bu gözle tetkik etmek ve enternasyonalizmden arındırmak gerekiyor. O zaman daha tutarlı sonuçlar elde ederiz. Mustafa Suphi’den günümüze kadar iz bırakan sosyalist ideolog ve liderler köküne kadar Türk menşeylidir. Bugün Kürt hareketi içerisine girmiş olan liderler de öyledir. Bu sebeble yakın geçmişi Kürtler’e dayansa da bu seçimden sonra teşekkül eden BDP marksizminin Türk önderlerden oluştuğunu hemen görebiliriz. Nereye gider, bu çok ayrı bir meseledir ayrıca incelenmesi şarttır.
Deniz Gezmiş’in soyağacına hiç baktınız mı? Kendisi Rize-İkizdere-Cimil’li olduğu bilinir, ama doğrusu Konya’lı bir Karamani’dir ve su katılmamış bir Oğuz Türkü’dür. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Karamanlılar ne ise Cumhuriyet Türkiyesi’nin 68 kuşağı lideri Deniz Gezmiş de odur. Karamanlı Oğuzlar’ın Selçukluların yabancılaşmasına isyanı ne ise Gezmiş’in Amerikan aleyhtarı eylemleri de odur. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının öldürülmesi ile Baba İlyas’ın öldürülmesi arasında zerre kadar fark yoktur. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Konya’da Sünnilik korunduğu için bugünkü köktendinci görüşlerin merkezi olmuş Şikari’nin aykırı Müslümanları olan Karamanoğulları Türkiye’nin her yanına ya dağıtılmış yahut da dağılmışlardır.
Deniz Gezmiş’in, Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Devran Seymen, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan adlı ilk mücadele arkadaşlarına bakınız; bunların çoğu bugün hayattadır ve tamamı Türk kökenli, belki kuvvetle muhtemel Türkmen Alevidir. Yetiştikleri sosyal ortam mutlaka tetkik edilmelidir. 30 Mart 1972’de Mahir Çayan ve 9 arkadaşının fiili mücadele coğrafyalarını iyice tetkik ediniz; 730 sene evvel meydana gelen Baba İlyas toprakları değil midir? Çayan’ın hangi arkadaşı Türk değildi söyleyebilir misiniz? Bu hareketlerin elbette inanç boyutları yoktu, fakat Baba İlyas’ın bağımsızlıkçı düşünceleri ile örtüştüğü gün gibi aşikar değil mi? Bugün Baba İlyas olayının da inanç boyutlarının olmadığı ispat edilmiş ve İslâm Batıniliği olmasa dahi Babailik başkaldırısının yaşanacağı tesbit edilmiştir. Gezmiş’in darağacı arkadaşları Hüseyin İnan Sivaslı, Yusuf Aslan Bozok ise Yozgatlı’dır.
68 Kuşağı deyimi bu nesil için adlandırmadır; görüşlerini beğenir veya beğenmeyiz; siyaseten karşı da olabiliriz. Fakat meseleyi tamamen sosyal boyutları ile inceleyip Amerikan görüşlerine de itibar etmemeliyiz. CIA’nın ülkeyi kendi menfaatleri yönünde, bölgeyi de yeniden dizayn etmek için zorlu bir ideolojik dayatmaya girdiğini şimdi daha yakından görmekteyiz. Araplar’ın Türkleri Müslüman yapmak ayet ve hadis uydurmaları gibi Amerika da kardeşi kardeşe kırdırmak için bir çok şey uydurmuş ve dünya kadar yayın ortaya koymuştur. Zamanın gazetelerine şimdi bakarsanız kendi halimize gülersiniz. Türklüğün klâsik marksizm ile hiçbir meselesi olamaz, ancak siyasal marksizm noktasında milliyetçilerin itirazları kabul edilebilir. Bugün için de böyle bir şey söz konusu değildir. Türk marksizmini siyasi Kürtçülükten ayırabilir ve koruyabilirsek daha başarılı oluruz.
Siyaset müessesesi bu konularda fikir oluşturamayabilir; bu husus çok önemli değildir. Fakat marksistlerin biraz beynelmilel kimlikten uzaklaşması; milliyetçilerin de millet olunduğunun farkına varılarak bu işin altından kalkılması hiç de zor değildir. Aslında ülkücülerin “Ne Amerika Ne Rusya, Milliyetçi Türkiye” sloganı işle Türk Solu’nun “Bağımsız Türkiye” mesajları arasında nitelik ve nicelik bakımdan hiç fark yoktur. Türk Dünyası nazarında Marksizm bir Türk düşünce gerçeğidir. Elbette milliyetçilerin Sünnî İslâmi düşünceleri de Marksistleri ilgilendirmemelidir. Tarihi, kültürel ve sosyal süreç budur. Bugünkü Türkistan’da 50 milyon Türk marksizmin İslâmi izahını yapamamış ve kabule yanaşmamaktadır. Çünkü Türk düşünce sisteminde böyle bir şey yoktur ve tamamen Arabî ve Baasçı görüşlerdir. İslâm’ın Marksizm ile hiçbir ilgisi olamaz; çünkü İslâm ruhanî bir düşüncedir.