Ergun KAFTANCI
SEÇİM propagandası başladıktan itibaren, meydanlarda yaptıkları her konuşmanın üç çeyreği yalandan ibaret. Geri kalan tek çeyrekte de muhalefete sataşıyor, âmiyane sözcüklerle liderleri karalamaya kalkıyorlar…
MİT‘e ait TIR olayı yeniden gündeme gelince yine yalanları sıraladılar.
Operasyonu yapan görevlilere casus, operasyona da casusluk dediler. Meğer araçlardaki silah ve mühimat terör örgütlerine değil, Suriye yurttaşı olup da sınırımıza yakın yerlerde yaşayan Türkmenler’e gidiyormuş…
Yalan!
Çünkü Bayırbucak Türk’ü dedikleri insanlar, Suriye’deki dikta rejimi tarafından asimile edilmiş, araplaştırılmış, köklerinden ve kültürlerinden koparılmıştır.
Bugün sadece köylerde oturan, çiftçilikle geçinmeye çalışan bir kısım Türkmen de, hiçbir konuda organize olmamış durumda.
Böyle bir toplumun AKP iktidarından yardım olarak silah ve mühimmat isteyeceğini düşünebilir misiniz? Silah ve cephane talep etmeleri için öncelikle, silahlı savunma yapacak organizasyona sahip olmaları gerekmez mi?
Bayırbucak Türkleri’nin, böyle bir oluşum içinde olmadıkları için sadece ilaç ve yiyecek gibi insani yardım talep ettiği öğrenildi. Peki, silah ve mühimmat insani yardım mı!?
Durmadan, sıkılmadan, arlanmadan yalan söylüyorlar. Operasyon yapıldığında araçlarda ilaç vardemişlerdi; çıka çıka silah ve mühimmat çıktı. İşte o zaman yani foyaları ortaya çıkınca, operasyonu yapan kolluk kuvvetlerine mensup görevlileri casuslukla suçladılar.
Araçlarda ilaç ve insani yardım olsaydı casusluk söz konusu edilebilir miydi!?
Onun için çoğuna -sadrazam dahil- Pinokyo diyorlar ya; aynaya baksalar yalandan burunlarının uzadıkça uzadığını onlar da görecek…
* * *
SANDIĞIN önümüze gelmesi yaklaştı…
Tayyip Bey‘in işi hâlâ bitmedi mi?
Propaganda süresinin biteceği güne kadar muhteremi meydanlarda AKP propagandası yaparken görecek miyiz; temcit pilavına dönen lâflarını dinleyecek miyiz?
Millet hep aynı yüzü görmekten ve hep aynı şeyleri dinlemekten sıkıldı be birader!
Üstelik, hukuk da buna izin vermiyor; dolayısıyla yargı da anayasaya ve yasalara yönelik bu meydan okumayı görmek zorunda; zira yasaları çiğnemek ve adaleti ortadan kaldırmak hiçbir yurttaşın ve kurumun haddi değil.
………………………… .
Yasaya göre toplu açılış filan gibi bahaneler de ortadan kalktığına göre Tayyip Bey‘in saraya çekilmiş olması gerekmiyor mu!?
Seçim yasaklarına rağmen kimse “Bir cumhurbaşkanı tarafsızlığını yitirip siyasal yandaş haline gelebilir” diyerek Tayyip Bey‘i haklı göremez ve savunamaz.
Demokratik ülkelerde anayasa ve yasalarla siyasal teamüllere sırtını dönen –diktatörler hariç- ve onlarla inatlaşan bir cumhurbaşkanı görülmemiştir… Toplum, o yolda ısrar edene “Sen kimsin, amacın ne” diye sorar ve de “Haddini bil” der…
Bizde bu dahi mümkün değildir.
Demokrasi nerede?
* * *
İÇ DİNAMİKLERLE didişme bitti, şimdi uluslararası kuruluşlarla, gazetelerle, yazarlarla didişme süreci başladı…
İÇ DİNAMİKLERLE didişme bitti, şimdi uluslararası kuruluşlarla, gazetelerle, yazarlarla didişme süreci başladı…
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak, ona buna en ağır ifadelerle yüklenilmesinden dolayı utanıyorum.
Bir ülkenin iç işlerine ve toplumsal disiplinine lâf eden yabancı kişi ya da kuruluş olursa, onlara sokak kabadayısı ağzıyla değil, diplomat ve devlet adamı ağzıyla yanıt verilir diye biliyorum…
Yapmamız gereken de budur!
İçimize oturan haksız yere eleştiri ve yorum yaptı diye Amerikan basınının etkili bir gazetesini karşımıza almamız, yöntem olarak hiç de akıllı işi olmadı.
Türkiye’yi New York Times gazetesinin muhatabı haline getirmek, ülkemizi küçültücü bir tavırdır! Yeni Türkiye, benzeri tavırlarla mı büyütülüp etkili ülke haline getirilecek…
Geçiniz!
……………………….
Koktu ülke koktu, kokutuldu…
Her şey, her konu, her adım ve her lâf vıcık vıcık hale getirildi, cılkı çıktı Türkiye’nin. İşin, af buyrun “Poh” tarafı, muhafazakâr demokrat ayağına yatanların cılkı çıkmış bir ülkeyi yeni sıfatı ekleyerek halka yutturmaya çalışması…
* * *
BUGÜN bir iki ekleme yapmak istiyorum…
İktidarın ve Tayyip Bey’in Osmanlı hayranlığı ve ona benzeme gayretleri iyice yükseldi. Kılık kıyafet, kurum kuruluş, alışkanlık ve tutku filan hepsi Osmanlı dönemindeki malzemeyle benzeşiyor. Fes, sarık, cübbe, takunya, kuşak, sandal, saray, külliye, debdebe, tantana, şaşaa; hepsini günümüze taşımaya çalışıyorlar…
Bunu yaparken de bilgisizlikleri ortaya çıkıyor…
Tarihçi Prof. İlber Ortaylı bunların yanlışlarını yüzlerine vurmaktan ve beceriksizliklerini eleştirmekten yoruldu vallahi…
Padişah İkinci Mahmut’un, kıyafetlerini beğenmeyip lağvettiği mehter takımının yenilenen giysilerini bile yozlaştırıyorlar. Doğru düzgün kıyafet ara ki bulasın. Bornozu kaftan diye çerinin sırtına geçiren bunlar değil mi!?
………………………..
………………………..
Bir diğeri de şu…
Burçlarına göre siyasetçilerin karakterlerini okumuşlar…
Zahmet etmişler…
Dört müstafi bakan dahil alayının karakterini burçlarına bakmadan göremeyene acırım…
Görme engelli insanlar bile bunların ne mal olduklarını görebiliyor yahu!