Ergun KAFTANCI
MİLLİ İRADE bir bütündür; şu ya bu partinin seçtiği insanlar bir başlarına milli iradeyi temsil edemezler. Kişi milli irade değildir; Meclis bütünüyle milli iradedir. Bütün demokratik ülkelerde milli irade böyle algılanır…
Şimdiiii…
Milli irade oluşmuşken onu kısa günde âdeta reddeder gibi dışlamak ve “Ben bu milli iradeyi beğenmedim, yeni bir seçimle yeni bir milli irade oluşsun” derseniz ve bunu sağlamak amacıyla harekete geçerseniz, demokrasiye karşı olduğunuz ve milli iradenin bir değer ifade etmediği görüşünü savunduğunuz anlaşılır.
Bugün bu yaşanıyor…
İleride ne olacağını kainat görecek!
…………………………
Milli iradeye omuz verenler, ülkeyi kişi iradesine doğru çekiştirip duran zihniyete ateş püskürüyor.
Elektronik postama gelen ve memuriyeti nedeniyle adını saklı tuttuğum okurum şunları yazmış:
“Siz kimsiniz, bu ülkeyi babanızın tarlası mı zannettiniz; size kim bu ülkeyi sallapati yönetmeniz için yetki verdi. Kim kafanıza milli iradeyi tanımazdan gelmenizi soktu… Seçimin sonucunda koalisyon kurulması koşulu ortaya çıkmadı mı? Bu sonucu reddedecek, onu teperek ülkeyi ikinci kez seçime götüreceksiniz de ne olacak, kaderiniz mi değişecek… Aksine, bu defa iyice gerileyeceksiniz. Seçmen size öyle bir ders verecek ki, bin kere attan düşmeyi, iktidardan düşmeye tercih edeceksiniz… Milli irade
düşmanlığınız da yadsınamayacak belge olup idam fermanı gibi boynunuza asılacak…”
“Siz kimsiniz, bu ülkeyi babanızın tarlası mı zannettiniz; size kim bu ülkeyi sallapati yönetmeniz için yetki verdi. Kim kafanıza milli iradeyi tanımazdan gelmenizi soktu… Seçimin sonucunda koalisyon kurulması koşulu ortaya çıkmadı mı? Bu sonucu reddedecek, onu teperek ülkeyi ikinci kez seçime götüreceksiniz de ne olacak, kaderiniz mi değişecek… Aksine, bu defa iyice gerileyeceksiniz. Seçmen size öyle bir ders verecek ki, bin kere attan düşmeyi, iktidardan düşmeye tercih edeceksiniz… Milli irade
düşmanlığınız da yadsınamayacak belge olup idam fermanı gibi boynunuza asılacak…”
Birkaç e-posta daha var; hepsi birbirinin benzeri…
Herkes, koalisyon kurmak yerine erken seçimin kafalara ve dillere perseng (*) edilmesini eleştiriyor.
Şaziment Yuvalı adındaki hanım okurum ise “Ülke hâlâ vesayetten ve toplumu esir almaya kalkan siyasal anlayıştan -statükodan- kurtulamadı. İnşâllah bu defa oylarımızla bu durumu yenmeyi başaracağız” diyerek yaşanan siyasal gelişmeleri yorumlamış…
………………………..
Değerli okurlar; sandık kısa günde ikinci kez önümüze gelirse ülkenin içine sürüklendiği koşulları mutlaka ama mutlaka dikkate alarak oy kullanalım…
Koalisyon hükümeti kurmayan, kurdurmayan, çağrılara mırın kırın ederek yaklaşmayan, canlarımızı alan teröristler adına siyaset yaparak topluma acı veren, gözyaşı döktüren, lider sultasını sadece partide değil ülkede de kurmaya kalkan siyasal anlayışlara “defolun” diyerek kapıyı gösterelim.
AKP’nin 13 yıldan bu yana sinsice dayattığı başkanlık sistemi dahil, dinsel ağırlıklı kararları, başarısız her türlü ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel gelişmeleri ve antidemokratik yasaları -torba yasalar da dahil- sandığa yeniden gömelim…
Biliniz ki, kişi, kurum ve kuruluşlar yedi canlı değildir.
Önünde sonunda can verirler; önemli olan, o süreci hızlandırıp tamamına erdirmek ve sapkın mantıktan da, uygulamalarından da kurtulmaktır!
………………………… ……
Duyduk duymadık demeyin…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rize’deydi…
Yeni seçim dönemini âdeta başlatmış oldu…
Güneysu’daki Kıbletepe‘de yaptırılan görkemli (!) camii, cumhur cemaat açtı.
Sonra da Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırları konusundaki tartışmalara ilişkin olarak konuştu ve “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir anayasayla netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir” dedi.
………………………… ……
Dayatmaya bakın…
Yönetim sistemi nasıl değişti, anayasa yoluyla mı?
Meclis kararıyla mı?
Referandum yoluyla mı?
Yanıt…
-Hiçbiriyle değişmiş değil…
Yönetim değişikliği, Tayyip Bey‘in kişisel tutkusudur ve şimdilik bir varsayımdan ibarettir.
Buna “Hayal denizinde kulaç atmak” denir
………………………… ……..
Ne demiştik anımsayın; ülkede anayasal başkanlık yok ama fiili başkanlık var demiştik…
Çok şükür Tayyip Bey, memleketindeki Kıbledağı‘ndan seslenirken bu iddiamızı doğruladı.
………………………… …
Madem yeni yönetim sürecini yaşıyoruz, yani Beştepe‘deki külliyede mukim muhterem ne derse o yapılıyor ve bundan sonra da yapılacak, o zaman seçime ne gerek var…
Meclis ne ifade edecek…
Vekiller ne işe yarayacak…
Ya partiler ve demokrasiye bağlı öteki anayasal kuruluşlar…
Yargı, hak, hukuk ve adalet…
Başlarına ne gelecek!?
………………………… …
Milli irade ne diye sorulduğunda “Saray” mı diyeceğiz, Tayyip Erdoğan mı!!!
………………………… …
Cumhuriyet tarihine bakınız; Tayyip Bey kadar iktidar hırsıyla yaşamış başka bir siyasetçiye rastlayamazsınız…
Ne İnönü, ne Bayar, ne Menderes, ne Demirel, ne de Özal bir başlarına, ne yönetim sistemini değiştirdiler, ne bulundukları konumu topluma baskı olarak dayattılar…
………………………… ..
Milletimiz ilk kez Tayyip Bey‘in baskıcı durumuna tanık oluyor…
Baskıcı bir anlayışın önünde sonunda nereye gideceğini, herkes külâhını önüne koyup düşünmelidir!
Tayyip Bey de!
————————–
(*) Bazıları bir sözcüğün ya da konunun dile yapışmasına pelesenk diyor. Oysa doğrusu perseng sözcüğü…Pelesenk bir ağaç türüdür ve uzaktan yakından dille ilgisi yoktur.