Ali BADEMCİ
Biliyoruz ki Davutoğlu’nun “Seçim Hükümeti” arîfesinden beri AKP avcılık için pusuya yatmış durumdaydı! Bay Tuğrul’u kandırdılar ve güya MHP’yi “Seçim Hükümeti”ne ortak ettiler, Bay Tuğrul da hepimiz ile dalga geçerek, “Babamın partisini iktidar ortağı yaptım” diye övünüyor ve “Beni ihraç e-de-mez-ler” diye meydan okuyor. Ama onu evvelki gün MHP’den ihraç ettiler! Yani edilirmiş!
Genel Merkez ve Genel Başkan’ın iradesine ve alınan karara elbette saygılıyız, fakat şahsi kanaatimizi de söylemekten geri kalmayacağız. Bay Tuğrul’un yıllardır beraber olduğu arkadaşlarını “Sarhoş-Çakal” gibi ölçüsüz ifâdelerle kötülemesi elbette Türkeş terbiyesi ile izah edilemez! Fakat ihraç edilmeseydi ne olurdu? O zaman üyeliği devam edecek ve başka partiye kaydolup aday adayı olamayacaktı! Olmak için noter kanalı ile istifa göndermesi gerekecekti! O zaman sanki memlekette saltanat varmış gibi “Babamın ocağı” dediği partiyi kendisi paşa paşa terkedecekti! Şimdi, inşallah söylediğini yapar mahkemeye müracaat eder, üyeliğini kazanır da kendisine AKP’ın vadettiği adaylık ve muhayyel makamlara kavuşamaz!
Tuğrul’in arkasından geleceklerden bahsediliyordu, bu haberler fos çıktı. Şimdi Adana AKP’den ilk sırada imiş; biz Adana’lıyız bu adamın arkasından gidecek bir Allah’ın kulunu bulamazsınız! Yıllarca “Baba Türkeş’in buradan tek vekil seçildiğine ve Bay Tuğrul’un da onun otomobil plâkasını aldığına bakmayın; çünkü o bir Başbuğ’du! Tek başına Meclis’i titretmiş adamdır! Arkadaşlarına “Sarhoş” ve “Çakal” diyen talihsiz adamın şahsi kusurları bunların yanında solda sıfırdır! Bunu herkes biliyor da neden insanların özel hayatını ortaya atıyor? Başka şey bulamamış mı? Ülkücüler ölüm için sıraya girdiği zamanlarda kendisi lâstik donla gezen ve arkadaşlarında “Sarhoşluk” gibi kusurdan başka eksiklik bulamayan zavallı adamın ne duruma düştüğü bir ibrettir! Kusurlarını, Bahçeli’nin partiden kovduğu o meşhur “Kasetçiler”den öğrenelim mi!
Şimdi uyarı ve tavsiyelerde bulunmuş olan Bay Tuğrul’un AKP’ye transfer için dolgun bir liste verdiği konuşuluyor! Büyük ihtimalle de haber doğru ve önümüzdeki günlerde bunları göreceğiz! İnşaallah o meşhur kurultayda Tuğrul aleyhine Bahçeli lehine adaylıkdan çekilen ve öteden beri AKP’den kancalı olduğu ileri sürülen kişi de bunların içinde değildir! İnşaallah ülkücülükte hak iddia eden, bakan, müsteşar, genel müdür olup da nemalananlardan da bu listelerde yer alan yoktur! Biliyoruz ki Ankara görmeyen düz ülkücünün yanına AKP yaklaşamaz, önüne çıkıp teklif yapamaz, telefonla bile arayamaz! Bir AKP kurmayı, MHP’li birine “Milliyetçi aday (MHP’li diyemiyor) arayışı içindeyiz.” demiş de; o da “Bana küfür ediyorsun ben de daha beterini yaparım” diye çıkışmış!
Bir ülkücünün MHP’li olması için Genel Merkez’den davet beklemesi gerekmiyor! Hasbelkader evvelden ufak tefek problemler yaşanmışsa önce AKP ve CHP’nin umudunun sertçe defedilmesi, ülkücü ve MHP’li olduğunun ilânı ve dik durulması gerekiyor! Hem MHP’den hem de AKP’den davet beklemek ülkücülükle bağdaştırılabilir bir anlayış değildir! Elbette bay Tuğrul hareketinin rövanşı bütün ülkücülerin şartsız-şurtsuz, MHP’de bulundukları ve bulunacakları hususunun ilânı ile ancak alınabilir. Bu ölçülere uymak ise ülkücülük gereğidir!
Bir ülkücü AKP’den veya CHP’den vekil seçilse ne olur; bu iş ülkücülük adına bir kazanç mıdır! Kazanç olabileceğini, nasıl düşünebiliriz? Belki bu işin siyaseten izahı olabilir; bazı faydalar mülâhaza edilebilir, “Ülkücü her yerde ülkücüdür” diye düşünülebilir! Bunlara ve Ankara siyasetine söylenecek bir şey yoktur! Şu son sözlerimiz de elbette onlara değildir! Kusura bakmayın, sözlerimiz tamamen kişi ve kişiliklerin de dışındadır, sadece ülkücülük noktai nazarından, böyle bir davranış geçici olarak birine baba demekle çok farklı değildir! Hangi giden geri geldi? Gittiği yeri hep ülkücü mü yaptı? Geldiyse nasıl geldi? Giderken taşıdığı ölçülerin, ne kadarı ile geri döndü? Bunları biliyoruz, isterseniz kitabını da yazarız, fakat sürçü lisan ettiysek affola! Bunlar şahsi kanaattir ve kişilerle ilgili değildir. Siyasetin değil, ülkücülüğün şartıdır! En azından bizim anlayışımız ve ülkücülük tarifi böyledir.
Muhabbetle.