HÜSEYİN HATIL
Boğazdan geçen gemilerin düdük sesiyle uyandı.
Homurdanarak çıktı yataktan, sabahlığını üzerine aldı. Boğazın eşsiz manzarasına bakan terasa çıktı.
Başı ağrıyordu. Gece alkolü fazla kaçırdığını düşündü. Yaşlandıkça daha da çok içer olmuştu. Saat on biri geçmişti, “neredeyse öğlen olacak” diye mırıldandı.
Denizi ve gemileri seyretti bir süre. 10 yıl evvel, Türkiye’nin en pahallı(!) gazetecisi olarak şimdi yazdığı gazeteye transfer olduğunda almıştı bu villayı. “İyi ki almışım” diye düşündü.
Evdeki yardımcı kadına, oğlunun Amerika’dan gönderdiği kahveden yapmasını sonra da kahvaltı hazırlamasını emretti. Nedense bu kahveye çok alışmıştı. Kahve içmeden ayılamıyordu.
Telefonu çalıyordu. Gazeteden asistanı arıyordu. Akşam ki televizyon programının konuklarının isimleri söylüyor, program gündeminin son terör olayları olduğunu haber veriyordu asistanı.
Kahvaltı masası hazırlanırken, yarın yayınlanacak yazısına başlamayı düşündü.
Şehitleri yazacaktı. Yazıyı öyle etkileyici yazmalıydı ki, daha geçen yıl teröristler için yazdığı “halk savaşçıları(!)” başlıklı, örgüte itibar kazandıran yazıyı unutturmalıydı. Ne de olsa iklim değişmiş, rüzgar tersten esmeye başlamıştı.
Önce internetteki arama motorlarına “şehitlik-ayet-hadis” yazdı. Şehitliğe dair ayet ve hadisleri kopyalayıp, yapıştırdı yazısının girişine.
28 Şubat sürecinde, paşalara en yakın gazeteci olarak, onlardan dinlediği kahramanlık hikayelerine de yer vermeliydi. Vermeliydi ki “Ergenekoncu” diye yaftaladığı paşalarla da bu vesile ile arasını düzeltmeliydi.
Şahitlere dair hüzünlü hikayelerden bir kaçını okudu internetten. Şehitlerin yaşam öykülerine dair ilginç(!) birkaç anekdot da eklemeliydi yazısına.
Ve kendi askerlik anıları da mutlaka olmalıydı bu yazının içinde. Hoş askerlik yaptı sayılmazdı ya. Askere alınacağı zaman yurt dışına çıkmış, bir süre yurt dışında yaşamıştı sırf dövizle askerlik yapabilmek için. Ama yine de 21 gün boyunca çakı gibi askerlik yapmıştı. Askerlik anıları yeniden gözünün önünde canlanırken “Vatan hizmetinin azı çoğu mu olurmuş” diye düşündü.
Yazıyı kurgulamıştı. O kadar güzel olacaktı ki bu yazı. Akşam televizyona çıktığında göğsünü gere gere şehitlerin acısını paylaşacak; dün, itibar kazandırmak için şehir şehir gezerek kendini paraladığı o teröristlere lanet okuyacaktı.
Artık yazıya başlayabilirdi. Şehitlere dair ayet hadisler hazırdı. Paşalardan dinlediği kahramanlık öyküleri, 20 yaşında ölüme koşan şehitlerin yürek burkan hikayeleri, 21 günlük bedelli askerlikten kalan hatıralar….
Böyle etkileyici bir yazının başlığı da ilgi çekici olmalıydı.
Yazının başlığını yazarken kendiyle gurur duyuyordu: “Şehit Olmak İstiyorum”
HÜSEYİN HATIL