Ergun KAFTANCI
EN SON, 17-25 bandındaki sanıkları nasıl akladıklarını ve taa zirveye kadar ulaşan yolsuzluklarla haksız edinimlerin üstünü nasıl örttüklerini gördük…
Daha başkalarını da yaşadık…
Dün yazdım; yasaklamadıkları hiçbir olay kalmadı gibi, hepsini kamuoyunun dikkatinden kaçırmaya çalıştılar.
Başardılar da…
Ama unuttukları bir şey vardı, fısıltı gazetesi…
Yanlış doğru, çeşitli bilgi bu yolla söylenti demeti halini aldı ve hepsi yurttaşların belleğine konuk oldu…
Halkın, yasaklamaların nedenlerini ve ayrıntılarını fısıltı gazetesinden öğrenmesi de, “Yasaklama başarısını” gölgede bıraktı, yasakçıları da oyundan düşürdü…
………………………… ………….
Yasaklama yoluyla saklama alışkanlığına sahip olanlardan biri de Başbakan Davutoğlu…
Muhterem, RTÜK hakkında soruşturma açılması isteğine set oldu…
Bu istek CHP’lilerden geldi; Oğuz Oyan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın televizyonlardan siyasal konuşma yaparak AKP’ye zımmi yoldan destek olmasına ilişkin suç duyurusunda bulundu.
Bunun üzerine Savcılık ve Teftiş Kurulu harekete geçti…
Ancak Davutoğlu RTÜK hakkında soruşturma açılmasına izin vermedi, iki makamı da “Durun bakalım” diyerek engelledi…
Soruşturma açılsaydı Erdoğan‘ın anayasayı çiğnediği, yanlı görev yaptığı, aktif siyasete bulaşmakta beis görmediği bir kez daha ortaya çıkacak ve üstelik bu sefer, yasaları harekete geçirecek boyutta tescil edilmiş olacaktı…
…………………….. ……………..
1 Kasım seçimine bu yasakçı ve örtücü anlayışla yan yana gidiyoruz.
Böyle bir zihniyete oy vermekle demokrasi geri gelecek, hukuk yerleşecek, yasalar uygulanacak, bireysel haklar saygıyla karşılanacak, milli birlik ve bütünlük sağlanacak, ekonomi dipten kurtulacak, refah tabana yayılacaksa aman geç kalmayın, sabahın ilk ışıklarıyla sandığa koşun, sıraya girin ve vicdanınızı rahatlatın…
Oy verin…
Ama sonra pişmanlık duygusuna kapılıp ağlamayın, “Vah ben ne halt ettim” diye dövünmeyin…
* * *
* * *
MUHTEREMİN hayalinde sadece Dünya Lideri ya da İslam Halifesi olmak yokmuş, Nobel Barış Ödülü‘nü almak da varmış…
Bunu yeni açıkladı…
Ödülü dağıtanlara “Ödül neden bana değil” diyerek kızdı…
………………………… …………..
Demek ki “Kriterleri” uymuyormuş…
İki buçuk milyondan fazla insana iltica kapısını açmak, hepsine mülteci demek, öyle anlaşılıyor ki barış ödülünü kazanmak için yeterli neden değil. Yanında başka argümanlar da aranıyor…
Anlaşılan o ki bir siyasetçinin, bu ödüle aday olması için mültecilere kol kanat germesi yetmiyor, kendi insanlarına da kol kanat gerip germediğine
bakılıyor.
Adayın topluma ne verdiği irdeleniyor…
………………………… …………..
Araştırdım, bu ödüle layık olabilmesi için adayda aranan bazı koşulları buldum…
Sıralıyorum…
Nobel Barış Ödülü‘ne aday olmak için devlet adamı meziyetlerine sahip olmak gerekiyor. Onlar tadat edilmemiş, demek ki devlet adamlığı kriterleri adaydan adaya değişiklik gösterebilir…
Aday, baskı ve işkenceye olanak tanımamış olacak…
Hak, hukuk ve adalet anlayışı güçlü olacak…
Eşitlik ve özgürlükleri sahiplenecek…
Toplumun maddi ve manevi refahını gözetiyor olacak…
Ülkesinin anayasa ve yasalarına olduğu kadar uluslararası yasalara da, hukuk normlarına da itibar edecek…
Daha önemlisi, dünya barışına katkıda bulunmuş olacak…
İnsanlığa hizmet için kurulmuş tüzel kişiliklerin çalışmalarına katılarak destek vermiş olacak…
Bu “Olacakları” oldurmayan, Nobel Barış Ödülü‘ne aday sayılmıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kriterlere yakın olsa bile herhalde hepsine sahip değil ki adaylığı düşünülmemiş…
İleride inşâllah!
Şimdilik o ödülü alan Orhan Pamuk‘tan sonra ikinci kez göğsümüzü kabartan Türk bilim adamı Dr. Aziz Sancar‘ı alkışlamaktan ve sinemize basmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok…
* * *
ESKİ Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Hukuk Devleti Konferansı” toplantısında konuşmuş…
Dinlemek isterdim…
Gazetelerde okudum; Kılıç, ülkede had safhada bir gerilim ortamı yaşandığını, bunun da siyasetçiler tarafından üretildiğini söyleyerek durumu, “Kamu gücünü kullanarak toplumu korkutuyorlar” gerçeğine bağladı…
Teşhis yerinde…
Yani tam isabet!
AKP iktidara geldiği günden bu yana toplumu hem dine sığınıp Allah ile korkutuyor, hem yasalara sığınıp polis ve yargıyla…
Bürokratları ise “Atarım haaa…” diyerek korku mahzenine tıkıyor.
Korku imparatorluğunu böyle kurdular…
Ama bugün ondan kendileri de korkar oldu. Çünkü imparatorluk yıkılma sürecinde. Şimdi “Ya gidersek, nasıl hesap veririz” korkusundalar.
Çaresi yok, gidecekler ve hesap da verecekler; elleri mahkûm!