H. Nurcan YAZICI
Değerli okurlarım, “Yaşadıklarımız çok ağır, bunaldık, sıkıldık. Her yer dar geliyor. Nereye gidersek gidelim endişelerimiz, korkularımız, kafa karıştıran vesveseler, kavgalarımız, cevap bekleyen binlerce sorularımız bizimle geliyor” diyorsunuz…
Bu hal ile, maalesef “güzel ve umut dolu işler” için ne yan yana gelebiliyor ne de keyifli anların mimarı olabiliyorsunuz!.. Kurulan muhabbet ortamlarının çok çabuk tükendiği, uzatmak içinse enerjinizin yetmediğini ifade ediyorsunuz.
Geleceğe dair, umut ve heyecanımız yok, sadece dertlerimizi dile getiriyoruz. Yoruluncaya ve “yeter tıkandım artık” deyinceye kadar yüreğimiz konuşuyor, konuşuyoruz.
Ülkemizden başlıyor, partimiz, kentimiz derken, en son kendimizle ilgili belimizi büken ne varsa dertleniyoruz… Bitmek bilmeyen şikâyetleri, memnuniyetsizlikleri ardı ardına sıralıyor, böylelikle içimizde var etmemiz gereken güzelliğe, şükür, sabır, enerji ve eyleme bir türlü sahip olamıyoruz… Sahip olma yolunda ki çabamız da, gücümüz de tükeniyor…
Acı bir kahveyle açılıyor bütün sohbetlerimiz. Acı acıyı açıyor, acı acıyı büyütüyor… Kimse memnuniyetlerinden, işbirliğinden, güzelliklerden, sevdiklerinden, evdeki çiçeklerinden, kitaplara olan muhabbetinden, dinlediği bir türkünün ruhunda bıraktığı tattan, yağmurda ıslanan saçlarından, annesinden aldığı o muhteşem teşekkür duasından, sabah ezanında yankılanan sabâ makamının yüreğe bıraktığı hazdan bahsetmiyor…
Hâlbuki insanlar, zaman zaman güzellikleri paylaşmak, güzel işlerde buluşmak için de yan yana gelebilmeli… Mütemadiyen iyilikleri düşünüp, olumluya odaklamalı kendini… Bu türden paylaşımları da alışkanlık haline getirebilmeli. Bu, toplumsal sorunlara ve acılara duyarsızlık anlamına gelmez; aksine, mücadeleyi, insanlığın ve yaratılışımızın gerçeğine dair her şeyi ciddiye alma halidir.
Birçoğumuz, sadece dertlenmeyi huy edindiğimiz ve (olumsuzluğu) tek paylaşım kabul ettiğimiz için “zihinsel, duygusal ve manevi” bütünlüğümüzü kaybetmiş, (kızgın, çılgın, asi, değişken ruh halimizle) dağılmış vaziyetteyiz.
Gerçekte dünyada hiç rahat yoktur. Zira şu imtihan âleminin yapısı buna müsait değildir. Âlemde olduğu gibi insanın iç dünyasında da, dört mevsim aynı anda yaşanır… Yolu engebesiz değildir. Dağı, taşı, uçurumları, fırtınası, yangınları vardır.
Bunun böyle olduğunu kalbimize iyice sindirdiğimiz takdirde, hâdiselere bakış açımız değişecek, yersiz kederlerden, umutsuzluklardan ve karamsarlıklardan büyük ölçüde kurtulmuş olacağız. Farkındalık bu olsa gerek…
İçimizdeki yarınlara olan ümidin, sükûnetin ve sevginin iyileştirici gücünün idrakiyle… O hâlde başlayalım, durmayalım… Duranlardan olmayalım…
Bir şey yap güzel olsun..
Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle..
Dilin mi dönmüyor?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz..
Beceremez misin?
O zaman güzel bir şeye başla..
Ama hep güzel şeyler olsun..
Çünkü; her insan ölecek yaşta…(Şems-i Tebrizi)
Var olabilmek için…