ON milyon emekli her ay maaşını bankalardan alıyor. Uygulama, yıllardan beri böyle; SGK yani devlet, maaşların karşılığı kadar parayı bankalara veriyor, bankalar da o paraları çalıştırdıktan sonra günü gelince hak sahibine ödüyor. Çalıştırılan paradan hasıl olan kâr ise paranın sahibi olan emekliye verilmiyor, doğrudan bankanın kasasına giriyor… Korkunç bir sömürü… Emekliler ilgililere baş vurup “Bankalar bari promosyon olarak bize fark versin” dedi ama bunu sağlamayı başaramadı… Hükûmet bankalara bu yönde çağrıda bulundu, ancak kimse umursamadı. Çünkü ortada bu sömürüyü önleyecek ya da elde edilen kârdan promosyon olarak emeklilere fark verilmesini sağlayacak bir niyet de, yasa da yoktu… Yıllardır gözümüz ve kulağımız hep Ankara’daydı, hâla da öyle… ………………………………………………….. Konuya ilişkin yasaya bunu sağlayacak ne bir madde eklemek akıllara geldi, neden de o yönde çalışma başlatıldı… İktidarın da kılı kıpırdamadı, muhalefetin de… Oysa garibim emekli, vaadlerine kanarak ikisine de oy verdi… …………………………………………………. Bireyin hak ve hukukunu korumak devletin görevi değil midir; anayasa bunu emretmiyor mu? Demek ki bankaları emeklinin sırtından indirmek, haksız kazançlar elde etmelerini önlemek görevi de devlete aittir…
Haydi bakalım, görev başına! …………………………………………………… Yeter bu kadar sömürü… Emekliler, üç kuruşluk maaşlarının getirisini almayarak bankaları doyurmak, hatta zengin etmek zorunda değildir! Her emekli yurttaş bu konuda oluşan hakkını yargı yoluyla arama imkânına sahiptir. (Anayasa madde 36 ve diğerleri) * * * YENİ anayasa da milli ve yerli olacakmış… Nasıl olacaksa… Parlamenter sistemi etkisiz hale getirmek, yasama, yürütme ve yargı erklerini kendi alanlarında müdahale edilir kılmak ve bir kişide toplayarak kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmak, anayasanın milli ve yerli olması mı demektir arkadaşlar? Belki bu uygulama için bazılarının milli ve yerli demesi mümkündür ama çağdaş çözüm demesi mümkün müdür?
Milli ve yerliden önce, çağdaş çözümler üreten bir anayasaya ihtiyacımız var. Hakkı, hukuku, özgürlüğü ve eşitliği öne çıkaran bir anayasaya…
…………………………………………………………….
Parlamenter sistem çöktü diyorlar…
Çöktüyse siyasetçi yüzünden çöktü…
İşe yaramıyorsa, yine siyasetçinin tutumu nedeniyle işe yaramaz oldu…
Dünyanın pek çok ülkesinde parlamenter sistem tıkır tıkır işlerken bizde kadük hale gelmesi, elbet de onu sahiplenmesi gerekenlerin beceriksiz olmalarından ve hatta ard niyetlerinden kaynaklanıyor…
Demek ki parlamenter sistemden önce siyasete soyunanları ıslah etmek şart!
……………………………………………………
Parlamenter sistem sadece diktatörlüklerde göstermelik olarak muhafaza edilir. Varlığıyla yokluğu arasında fark yoktur. Diktatörün sultası altında olduğundan her şeye evet diyerek tıkır tıkır işlediği kanısını uyandırır…
Gerçek demokrasideki gibi sadre şifa değildir…
Göstermelik dedim ya…
…………………………………………………….
Birileri “Kuvvetler ayrılığı sürecek, üçü de kendi alanlarında anayasal görevlerini yapacak” diyor…
Diktatörlüklerde de öyle diyorlar…
Bakınız Suriye’ye ve AKP’lilerin Esed adı verdiği başındaki tirana, orada kuvvetler ayrılığı var mı?
Yok ama parlamentosu olduğu için adına demokrasi dedikleri bulanık bir dikta yönetimi anlayışı var…
Bize gelince, başkanlık sistemine geçildiğinde yeni sistemde bu erklere dokunulmayacağı, birinin diğerinin alanına yönlendirilmeyeceği, baskı altına alınmayacağı garanti mi?
Ya Suriye’ye benzersek…
……………………..………………………….. Bir de bizdeki duruma bakalım… Bugün erkler, siyasal iradenin baskısına maruz kalmıyor mu? Yarın başlarına beterin beteri gelirse…
Şimdiden düşünmek lâzım… ………………………………………………….. Parlamenter sistem olmayınca yasama devreden çıkarılmış olur… Yürütme zaten başkanın elinde olacak… Geriye yargı kalıyor; o kuruma atamalar da başkandan geçeceğine göre demek ki erkler milli iradenin kontrolundan çıkıp bir başka iradenin kontrolu
altına girmiş olacak… Bu sistemin neresi iyi kuzum!?
* * * DEVLET yönetimini yüzlerine gözlerine bulaştırdılar…
Seçmenin yarısından oy alan bir iktidar, her alanda komplo, kumpas, danışıklı dövüş, ahbap çavuş ilişkisi, suiistimal, yolsuzluk, rüşvet, nüfuz ticareti, ihale fesatlığı, atama şaklabanlığı gibi çirkinlikleri yaşamamıza neden oldu…
O dönemde karalama, fitne, fesat çıtaları yükseldi…
Her sabah yeni bir çirkinliğe uyandık…
…………………………………………………….
Bugün bütün çarpık işler bir bir ortaya çıkıyor…
Askeri casusluk davası beraatle noktalandı, aralarında üst düzey komutanların da bulunduğu 56 sanık aklandı.
Daha önce Silivri’deki davaların da gerçek yüzleri ortaya çıkmıştı…
Bülent Arınç‘a suikast girişiminin tamamen uydurma olduğu belirlendi. Sümeyye Erdoğan için de benzer bir iddia ortaya atıldı, o da asılsız çıktı…
Kabataş olayı, camide içki içilmesi, Çarşı Grubu’nun hükümeti devirme girişimi, daha onlarca benzer iddia ve yakıştırma, iktidarın neyi, nasıl ve hangi amaçla tezgâhladığını gösterdi…
O süreçte AKP’nin cemaatle ortak olduğu da unutulmasın…
Devam edelim…
Ülkeyi yasalarla, demokratik hak ve özgürlükleri dikkate alarak, anayasal kişi, kurum ve kuruluşları koruyarak, hem devleti, hem milleti kucaklayarak yönetselerdi Türkiye, dünya milletleri nazarında bugünkünden çok daha farklı bir yerde olurdu…