Ali BADEMCİ
İşte şimdiki güya ülkücüler böyle! Ne ağabey dinlerler, ne dede, ne de baba, ne de ata! Peki düzgünü yok mu? Elbette var, fakat kitleleşmeye bakarsanız evvelki kuşaklara göre nisbet az! İlginç taraf teşkilâtı uğrak yeri yapanlar daha zayıf, birbirlerine sanki efendi-köle ağzı ile davranıyorlar! Halbuki ülkücülükte böyle bir şey yok! Bizim zamanımızda yöneticiler bile aç ve perişandı, şimdi sırtlarını paralı devlet müesseselerine bağlamışlar! Çok iyi bir şey değil! Üç kuruşluk adamdan icazet alıyor, bu da doğru değildir! İşte çakallık bu değil mi? Genel Başkan’ın kapısında böyle bir şey yok, eski gelenek devam ediyor, kapılar da açık!
Ülkücünün sırtından Türkücülük; keşke bunu da becerebilselerdi; ben şahsen bugün MHP’de görev alanların %90’nının adam gibi ülkücü olmadığı kanaatindeyim. Kimse kusura kalmasın ve alınmasın lütfen, aynaya baksın! Siyasete müdahil olduğum günden beri de her Ankara’ya gidişimde sadece hal-hatır sormak için Genel Başkan’ı ziyaret eder başka kimseye uğramadan geri dönerim. Cidden Bahçeli’yi çok severim, kim ne derse desin! Zaten zatı alilerinin dışında şahsen veya yakın olarak kimseyi tanımam; moralim bozulmasın ve yalakalık babından doğru ve yanlış bir ziyaretim olmadı. Çok bilmemekle beraber o koca binada, bir kanaat olarak Bahçeli’den başka ülkücü olduğuna da inanmıyorum! Belki doğru belki yanlış ama ülkücülüğün sırtından geçiniyorlar! Vitrin kalabalık mankenler de ortada!
Biliyor musunuz benim bütün arkadaşlarım Devlet Bey’e düşmanlık derecesinde muhaliftir! Ankara’da Bahçeli ile görüştükten sonra onların misafirleri olur yemeklerini yemekten de hoşlanırım! Neme gerek doğrusu böyle; fakat kimseyi kimseye satmam! Muhalifler beni karşılarken “Ne yapıyor Genel Başkan’ın” diye sorarlar, “Sizin de Genel Başkanınız” demekten imtina etmem; hatalarını da bir bir sıralarım! Kimse de bir şey söylemez; katiyen Genel Başkanım aleyhinde nezakete sığmayan laf da söyletmem! Son görüşmemde ağladım biliyor musunuz? Kendilerinin durumuna değil, kendi halime ağladım! Çünkü son iki aydan beri tansiyonum 20’nin altına düşmedi¸ 17 sene sonra bir buçuk yıldan beri sanki ölüm istermiş gibi duman ve kitaplar arasında boğulmuşum! Hadi kitaplar ne ise, ya öte ki melânet! Sormayın, daha verimli olduğuma inanıyor ve seviyorum! İstersem bir günde de bırakırım; fakat hareket düzelmeden bırakmayacağım! Bayy-paslı oluşum da işin çabası! Sanki ben göçecekmişim gibi tam bir helâlleşme duygusu içinde o hengâmede kendilerini ziyaret edip bu psikoloji içinde konuştum!
Artık başınıza kakmayacağım; ama müsaade edin bir daha söyleyeceğim; biz ülkücüler hatayı Türkeş Bey’in son zamanında yaptık, kuru kuruya Devlet Bey’in yanında olmamız gerekirken birçoğumuz karşısında olduk! Halbuki Türkeş Bey böyle istemiyordu! Dolayısıyla başımıza çorabı da kendimiz ördük! Ülkücünün sırtından geçinen cibiliyetsizleri de inanın, “Ocaktan gelme, Yörük çocuğu, imtihan vermiş, gözü kara, Turancı” gibi gereksiz laflarla yine bizler şişirdik! O muhalif denenler var ya Bahçeli’nin elinden kendilerini bunların kurtaracağına inandılar, ölesiye destek verdiler! Sonunda müstahak oldu seçildiler de kendilerini tanımadıkları gibi Bahçeli’nin de huyunu değiştirdiler! Hırsızlık yaptılar da, “Yahu bırakın seçim masraflarını çıkarsınlar” denildi.. Aldıkları rüşvetin %1’ini Ankara’ya götürdüler, normal karşıladık ve “Bırakın parti güçlensin” dedik! Bu haltları hep yakınlarımız işledi! Sandılar ki bu yeniler gerçekten ülkücü! Hey yavrum hey!
Hırsızın iyisi olur mu? Benim hırsızım, benim ırz düşmanım daha iyidir diyebilir misiniz? Ülkücülükten geçinen böyle çok adam var bugün; bir kere seçtiklerimizden alkol almayan yok, dostu postu olmayanı da az bulursunuz! Malum şu kaset meselesine kadar, seçilenler mübarek dava kutlamalarını pavyonlarda yaparlarmış! Bu mekânın adını ve yerini Ankara’da herkes biliyor! Duymuştum son seçimleri kaybeden bir Belediye başkanımız muzırlıklarına kızmaz da sonra “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” nidalarıyla otobüse bindirip Ankara’ya gönderirmiş! Yanımda bu işin belgesi var; hatta hadiseyi de yazmıştım; başkan aradı da “Ne yapalım Abi politika namuslu adamla yapılmıyor ki!” demez mi?
İşte şimdiki güya ülkücüler böyle! Ne ağabey dinlerler, ne dede, ne de baba, ne de ata! Peki düzgünü yok mu? Elbette var, fakat kitleleşmeye bakarsanız evvelki kuşaklara göre nisbet az! İlginç taraf teşkilâtı uğrak yeri yapanlar daha zayıf, birbirlerine sanki efendi-köle ağzı ile davranıyorlar! Hâlbuki ülkücülükte böyle bir şey yok! Bizim zamanımızda yöneticiler bile aç ve perişandı, şimdi sırtlarını paralı devlet müesseselerine bağlamışlar! Çok iyi bir şey değil! Üç kuruşluk adamdan icazet alıyor, bu da doğru değildir! İşte çakallık bu değil mi? Genel Başkan’ın kapısında böyle bir şey yok, eski gelenek devam ediyor, kapılar da açık!
Bugünkü MHP’den seçilip de kendini seçenlere sırtını dönmeyen yok! Üstelik sırtını bir yere dayamayan da bulunmuyor, kimleri tarikat kimileri menfaat! Genel olarak seçilip de zengin olmayan da bulunmuyor! Kimse bunlara “Bu serveti nereden buldun.” demiyor! Özal misali bizim ülkücü işini biliyor, vay ülkücünün haline! İşte ülkücülükten geçinme buna denir! Bunlar için dâvâ, fikir, inanç önemli değil! Gidin bakın herbirinin kapısında da dört beş yumurta topuklu, kaytan bıyıklı var! Bu işler de yeni çıktı daha evvel yoktu! Kimse başkanların kapısında korumalık yapmazdı, memurların da! Bizim zamanımızda en iyi ülkücü en bilgili ülkücüydü! Şimdi en iyi ülkücü paralı ülkücüler. Onun için faizciler hep liste başıdır! Bakalım ne zamana kadar!
Muhabbetle.