Ali BADEMCİ
Zaten kökü Kabail olan Kabile Arap lisanında “Kafatası kemiği” demektir. Fakat bizim kültürümüzde böyle şey olmayıp, Bolşevikler devrindeki sun’i oluşumları dikkate almazsak bizde kabileler yüzyıllardan beri birlik ve dirlik unsuru olmuşlar, en fazla hakimiyet yarışında itici güç olarak kullanılmışlardır. Bugün Müslüman Türkler’den İran’da, Müslüman olmayan Türklerin de tamamında aynı tesanüd ifâdesi olarak birer sosyal simge görevini yapmaktadırlar.
İlk sosyoloğumuz Ziya Gökalp Türk âilesinin “Boy-Soy-Törkün-Bark” (Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, ,İstanbul 1962 s.110) gibi dört merhaleden geçtiğini ifâde ediyor. Hatta ”Baba Ocağı” anlamında “Törkün”e Osmanlı sözlüklerinde geniş yer veriliyor. Fakat biz Kaşgarlı’da bulamadık. İlginçtir ki diğer Türk lehçelrinde de artık anlamı varsa da deyim unutulmuştur.. Fakat çok güzel bir deyim olması sebebiyle “Pederşahî âile” yerine “Pederi Âile” olarak değerlendirilmesini savunan Gökalb’in tesbiti çok yerinde ve doğrudur. Elbette bu son iki izahat bir birinden çok farklıdır ve batılılar gibi Türk “Ana” mefhumunu ikinci duruma düşürmemektedir. Çünkü babanın yokluğunda Türk tarih sosyolojisinde “Ana” babanın yerini almıştır ve bu görevi küçük erkek evlât ile yürütmektedir. Kültür tarihimizde bu analara “Terken” deniliyor ama bu detyimin de başka ve daha şümullü anlamı bulunmaktadır
Bugün batı tarafından terkedilmiş olsa da, geçen asırda hukuk tarihi alanında büyük nüfuza sahip Fransız Fustel ve Fin Westermack’a göre ilk âile şeklinin “Baba âilesi” olduğu garb sosyolojisinde kabul edilmiş bir görüştür.(Sadri Maksudiî Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, Ötüken, İstanbul 1972. s.58).Yeni lisanımızdaki “Ataerkillik” ile bizim çok güzel olan “Pederşahi” deyimimizi eş tutuyorlar ama bu çok doğru değildir.Çünkü birincisi âilede erkek hâkimiyetini ifâde edeken ikincisi âile reisinin “Baba” olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca âilenin sürekliliği ve temelleri hususunda hem kan bağı hem de kültürel anlam “Pederşahi” deyiminde yüklü bulunması gereklidir.
Bütün bunlardan çıkacağımız sonuç milli kültürümüzün ışığında en küçük sosyal birim olan Âile kan bağı ile birbirine bağlı, maddi ve manevi bir iştirak içerisinde bir gayeye yönelmiş baba idaresinde ve ondan türeyerek yoğrulmuş sağlam yapıdır.
Batı kültürünün “Sülale” kavramı bizim kültürümüzde “Soy” anlamındadır. Daha ziyade Latincenin “Gens” tabiri “Soy” deyimini karşılayacak kabiliyettedir. (A.g.e. s.60.) Arapça “Irk” deyimi kelime olarak bizim “Soy”un karşılığı olarak görülse de tarihi seyir ve kültürel anlamda böyle değildir.Siyaset kokan bu deyime kültürel mana yükleyemeyiz. Soy tabirinde biyolojik ve fizikî anlam yoktur. Çünkü,Türk devlet ve millet hayatı bu tip anlamalara müsait değildir. Hep imparatorluk hayatı yaşamış Türk devlet geleneğini”Irk”gibi siyasî ve siyasî olduğu için de iptidaî olan bir temele oturtamayız. Kelimeyi sadece terminoli olarak değerlendirsek bile bundan oluşan “Irkçılık” gibi bir duyguyu kültürümüze sığdıramayız. Aksi takdirde meselâ Osmanlı devrinde “İlmiye” sınıfının sadece Türk menşeylilerden olmasına dair kuralın anlatımında ve yerleştirilmesinde pek zorluk çekeriz. ”Osmanlı biraz Türk soyculuğu yapmış gibidir” ( Nevzat Kösoğlu,Türk Kimliği ve Türk Dünyası, Ötüken,İstanbul 1998, s.145) diyebiliriz de,”Irkçılık yapmıştır” diyemeyiz. Biz soy mefûmu ile âileden daha büyük ve aynı kökten gelen birden fazla âileyi içine alan bir oluşumu tanıyoruz. Aşağı yukarı “Akraba” olarak da ifâde edilebilecek bu büyük âileyi “Soy” gibi sosyal bir deyim ile daha nitelikli hâle getiriyoruz. İlgi çekicidir ki fiziki ve biyololojik anlamda Arapça “Irk” karşılığı olan bire bir deyimi belki lisanımız da hiç de bulamayız. ”Soy” bile sadece “Oğuzca” bir deyim olup diğer Türk lehçelerinden sadece Kırgız Türkçesinde geçtiği tesbit edilmiştir( A.g.s.60).
Türk kültürü soya çok ehemmiyet vermekle beraber, bu özelliği birlikte yaşadıkları milletleri hakir görmek veya aşağılamak gibi bir amaç kesinlikle güdülmemiştir. Bir misal olmak üzere Türkler Araplar’ın kendilerine “el-Etrak-ı bi-idrak” demesinden alınmadıkları gibi buna karşılık onları “Kavm-i necib” hitabıyla onurlandırmışlardır. Bunu Farslar için de söylememiz mümkündür. Daha da ötede “Kaşgarlı’nın Divanı” ile Türkçenin mükemmeliyeti ispat edilmişken Mevlâna örneğindeki tazelikte gördüğümüz şekli ile Farsça ve Arapça ile güçlü kültürel edebi eserler ortaya çıkarmışlardır. Yani tanıştıkları ve birlikte oldukları kültürleri, seve seve almış ve kullanmışlardır. Kendi kültürlerini ise zorla değil isteyerek kabullendirmişlerdir. Bu sebeble birçok kaynakta rastlayacağımız gibi Türkler’in asimilatörlük gücü sanıldığı gibi fiziksel güçlerinden değil doğru bir teşhisle dil ve kültürlerinden gelmektedir.
“Oba” bir kaç âilelik Türk sosyal ünitesidir. “Aşîret, Kabîle, Boy” deyimleri de özellikle İslâmi dönem kaynaklarında benzer anlamlarda yeralmaktadır. Yenisey Yazıtları’nda zikredilen hâli ile (H.Namık Orkun,Eski Türk Yazıtları,Talas, TDK.Ankara 2011,s.68), H.Namık Orkun bu üç anlama da geldiğini yazmaktadır. (A.g.e. s.323) Aşiret ve Kabile Arapça olmasına karşılık Boy Türkçedir. Hatta Asr-ı Saadet zamanını hatırlarsak bu deyimler Arap kültüründe ırkî ifade etmişlerdir. Zaten kökü Kabail olan Kabile Arap lisanında “Kafatası kemiği” ( İnan,s.637/DP,15 ) demektir. Fakat bizim kültürümüzde böyle şey olmayıp, Bolşevikler devrindeki sun’i oluşumları dikkate almazsak bizde kabileler yüzyıllardan beri birlik ve dirlik unsuru olmuşlar, en fazla hakimiyet yarışında itici güç olarak kullanılmışlardır. Bugün Müslüman Türkler’den İran’da, Müslüman olmayan Türklerin de tamamında aynı tesanüd ifâdesi olarak birer sosyal simge görevini yapmaktadırlar.
Tamamen Türkçe bir deyim olan “Boy” daha Yazıtlar’ın ilk çözümünde ( V.Thomsen, Orhun Yazıtları Araştırmaları, Çev.Vedat Köken, TDK, Ankara 2002, s.90) “Bod” şeklinde VIII.yüzyılda kullanılmış, ancak H. Namık’a göre birçok yerde hem de vurgulanmak suretiye “Boy”u (Orkun,s.1-100,1,118,1-172,1-80) ifâde etmiştir. Günümüz Türkçesinde çok yaygın olarak yeralan “Boy” Osmanlı’da dahi XIV. yüzyıldan beri “Aşiretin kollarından her biri” (İnan, s.634) anlamındadır. Eski Uygurca’da etnolojik bir deyim olarak “halk” karşılığı kullanılan (Ahmet Caferoğlu,Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü,Edebiyat Fak.Yayını,İstanbul 1968,s.33) “Bukun”undaki “Buk” da sanırım “Bod-Boy”u karşılamaktadır.
Dizinin üçüncü yazısını okumak için resmin üzerine tıklayınız..
Dizinin ikinci yazısını okumak için resmin üzerine tıklayınız..
Dizinin ilk yazısını okumak için resmin üzerine tıklayınız..