Ali BADEMCİ
alibademci@gmail.com
İşte bizim dünyamız, bizim ülkemiz, bizim milletimiz, bizim insanımız! Hiç kimseyi nüfustan silme imkânımız yoktur! Öyle bir yerdeyiz ki bağırtı çağırtı ve yanlış bilgilerle önümüzü görüp yolu açmamız mümkün değildir! Millet, Atatürk, Milliyet, Cumhuriyet aşkımızı ilimle tazelemeliyiz! Sol aydınların milletimizşi Alevi-Sünni-Kızılbaş-Kürt diye adlandırmaları da yanlıştır! Bir dil bütünlüğü verya etniste hakimiyeti değildir! Artık çağın anlayısşına ayak uydurmalıyız! Milletin unsurlarını bazen dil, bazan din, bazen etniste; fakat her zaman ve her yerde, bir netice olarak ancak kültür bağlar! İşte modern cumhuriyet anlayışı budur! Organları ile, haklarımızı da, ancak demokrasi ışığı ile tanıyabiliriz.
Bu ülke bizim, bu vatan da bizim! Türk milletiyiz; biz ve bölünme kabul etmeyen bir bütünüz! Geçmişte Osmanlı, Selçuk, Göktürk, Uygur; günümüzde Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Azerî hatta Tacik diye adlandırılırsak da biz devâsa bir dünya milleti, kâdim bir kültür bütünlüğüyüz! İşte Türkiye’deki hiper saldırıların anlamı budur! Millet ve medeniyet olarak İslâm’a ne ölçüde bağlı olduğumuz bilindiği için içte de dışta da bu saldırılar maalesef bu çizgi üzerinden yapılmaktadır! Bilhassa bu tesbiti doğru yapmak ve kırıp dökmeden çıkış yolları bulmak zorundayız! Asâbiyete gelip dinle aramızı açmanın hiç anlamı yoktur; millet ve milliyet olarak kusurumuzu bulamayanlar, bu zayıf noktadan çıkarma yapıyorlar! Bu işi çok düşünmeli ve bir din siyaseti yaratmak zorundayız! Tarih boyunca Türkler hep İmparatorluk kurdular; anasıra eşit muamele yaptılar; islâmı doğru anlayarak, değişik unsurların önünden etniste engellerini kaldırdılar; bütün müslümanları dil ve kültür gibi varoluş haklarında serbest bıraktılar! İşte Arap islâmı ile Türk Müslümanlığı arasındaki fark budur ve islâmı çok milletli, cihanşümül hâle getiren de bu Allah emridir! Atatürkçü sol aydınların bu hususu iyi anlaması gerekiyor. Ülkedeki Müslümanlara hakaret ederek ve onları karşılarına almanın anlamı yoktur.
İslâmiyet’den önce de Türkler’in Şamanizm diye adlandırılan bir dini vardı; üstelik bunun da ötesinde Buda, Manihaizm, Hiristiyanlık, Musevilik gibi dinleri de denediler. Hâlâ bu inançlarda insanlarımız vardır. Fakat Türkler belki de yarı yarıya Sünnî ve Şiî Müslüman inançlarda demirlemişlerdir. Artık bu durumu değiştirmek elimizde değildir. Üstelik Türkler’in inanç olarak İslâmiyete katkıları ve İslâmi hareketleri tamamen milli ölçüler dahilinde yönlendirmelerine de çok önem vermeliyiz. Tamemen Batınî ölçülerde gelişen Türk Sünniliği ve Şiiliği’ni yeniden ciddi, ölçülerde masaya yatırmalı, siyaset ve ideolojiden arındırılmış Türk Müslümanlığı’nın kapılarını açmalıyız. Önümüzde Fıkıh, Hadis, Tasavvuf, Kelâm, İçtihat gibi millet olarak çok önem verdiğimiz ilimler vardır! Arap islâmı veya bugünkü Selefiyye, bu ilimlere değer vermez. O sebeble bugün Siyasi İslâm denilen slogan islâmcılığı Arap Milliyetçiliği’nden başka bir şey ifâde etmemektedir. Bu köhne ve zalim Emevî kalıntılarının hatırı için insanlarımızın înançları ile oynayamayız! Esâsen Türkler’in mensbp olduğu Sünnî ve Şiî islâmiyet zikredilen ilimleri temel aldığından Türk insanının Selefî olması zatan mümkün değildir! İnsanlarımızı bu konuda mutlaka aydınlatmalıyız! Eğer bu ülkenin %50’sine o gözle bakıyorsak zaten baştan dâvâyı kaybetmişizdir ve hiç konuşmaya gerek yoktur! En güzel şeklini Nutuk’da bulan Türk Müslümanlığını sâdece bu kaynaktan öğrenmemiz yeter e de artar bile! Mustafa Kemal isteseydi Vahhabi yani Selefî olamaz mıydı? Seyyidd Kutuplar’ı değil evvelâ kendi kutbumuzu Mustafa Kemal’i anlamalıyız!
Türkler’in İslâm öncesi dinî inançlarında siyaset yoktur; esasında gerçek anlamda Ruhban sınıfı sadece Türkler’de bulunmaz. O sebeble İslâmiyet öncesinde hiçbir Türk kabile, kavim veya topluluğunda din-mezhep, kısaca inanç çatışmaları gösterilemez. Bize böyle bir hastalık İslâmi dönemde bulaşmış, ancak kendi toplulumumuzda karşılık görmemiştir! Böyle bir rahatsızlığı Arap veya Fars tohumlarında aramak gerekiyor! Türkler’de İslâmdan önce hiçbir Kam’ın, Haham’ın veya Papaz’ın siyaset yaptığını söyleyemez, gösteremezsiniz! Bunu batılılar pekâla biliyor, Sünnilik ve Şiilik Türk kültüründe ayrlıkçı değil birleştirici, bütünleştirici düşünceler olmuştur. En yoğun şekilde Selçuklu döneminde yaşadığımız ve dünya kadar sultan ile hanedan, devlet adamı cinayetleri ile sonuçlanan Haşhaşî-İsmaîlye diye adlandırılan İran Alamudd Şiî hareketi Türk insanı nezdinde itibar ve taraftar bulmadığı gibi, Bektaşiliğin kaynaklandığı Babailik hareketinin bırakın Şiî bir hareket olmasını İslâmi hareket olduğu dâhi ispat edilememiştir. Elbet İslâmın Türklü yıllarında Din ve Devlet düşüncesinin bir paralelliği vardır; fakat Selçuklu sultanları ve İlhanlar’ın din işlerini Arap Halifelere bıraktığını, dinlemedikleri için Hülâgu’nun Halife Mustasım’ı öldürerek (1258) Abbasi halifeliğine bu yüzden son verdiğini tarih çok iyi bilmektedir.
Osmanlı dönemini aydınlarımzın Siyasî İslâm çağı olarak değerlendirmeleri de çok yanlıştır. Başten beri hanedanın durumu romanlara konu olmuştur, bu gün de aramızda yaşayan mensuplar vardır. Sürgün döneminde batı veya İslâm ülkelerinde hiçbir siyasi, hatta dine dayalı siyasete karışmadıkları gerçektir, onları hep demokrat yüzleri ile tanıdık! Halifeliği alıp da, hacı olmadan gelen Yavuz’u tetkik edin; hangi Osmanlı Sultanı son devşir hariç halifeliği kullanmaya yeltendi? İlk savaşta kullanıldı da ne oldu? Savaşı mı kazandık? Aydınlarımız tarafıntan hiç tanınmayan II.Abdülhamid ilk Siyasi İslâm ideoloğu Cemaleddin Afganî’yi neden saraydan kovdu; üstelik bu zatın ölümü neden Sultan’dan bilinir?
İşte bizim dünyamız, bizim ülkemiz, bizim milletimiz, bizim insanımız! Hiç kimseyi nüfustan silme imkânımız yoktur! Öyle bir yerdeyiz ki bağırtı çağırtı ve yanlış bilgilerle önümüzü görüp yolu açmamız mümkün değildir! Millet, Atatürk, Milliyet, Cumhuriyet aşkımızı ilimle tazelemeliyiz! Sol aydınların milletimizşi Alevi-Sünni-Kızılbaş-Kürt diye adlandırmaları da yanlıştır! Bir dil bütünlüğü verya etniste hakimiyeti değildir! Artık çağın anlayısşına ayak uydurmalıyız! Milletin unsurlarını bazen dil, bazan din, bazen etniste; fakat her zaman ve her yerde, bir netice olarak ancak kültür bağlar! İşte modern cumhuriyet anlayışı budur! Organları ile, haklarımızı da, ancak demokrasi ışığı ile tanıyabiliriz.
Muhabbetle.