Ali BADEMCİ
Biz Türk aydınları çok garip insanlarız; hiçbir zaman bekâret evliliklerle uğraşmaz, kırk kendirden boşanmış fahişelerle âile kurmaya çalışırız! Bilhassa, ister yıkıcı ister yapıcı olsun sol ideoloji aydınları işin daima başını çekmiştir. O sebeble artık Rusya’da Türkler’in içinde bulunmadığı Avrasyacılık’ın ülkemizde derin bir düşünce yapısı bulunduğunu kabul etmeliyiz. Çok değil yirmibeş sene öncesinin Leninisit ve Maocuları bugün açıkça Avrasyacı olduklarını söylemekte ve yazmaktadırlar. Hatta “Marksist Türkçülük-Turancılık” gibi gereksiz deyimlerden ideoloji oluşturmaktadır! Sultan Galiyev ve Turar Rıskulav gibi fikir ve eylem adamı Türk aydınları kendi yaşadıkları ülkelerde böyle bir mücadeleyi kaybetmişlerdir! Bu görüş o zaman bütün Tatarlar’ın kabul etmediği ve uymadığı bir avuç aydın hareketiydi, ki kellerini teslim ederek savundukları görüşleri tarihe gömdüler! Şimdi bizim Türkiye’nin sol aydınları böyle ölmüş bir ideolojiye “Milliyetçilik-Türkçülük-Ulusalcılık” demektedir! Maalesef bunların şu anda Türkiye’deki gücü zamanın Rusya’sının çok üzerindedir.
ŞANGHAY BEŞLİSİ
Türkiye 15 Temmuz ihtilâl girişiminden sonra, çok haklı ve yerinde sebeplerle, her şeyden evvel siyasî söylemlerle, sür’atle Avrupa ve ABD’nin karşısına geçti. Devlet ve hükümet elbette çıkışlarında milleti bir bütün olarak arkasında buldu ve Türkiye’de gerek ABD gerekse Avrupa Birliği karşıtlığı doruk noktaya çıktı, hattâ nefrete dönüşmüş bulunmaktadır. Rusya ile uçak krizinin çözülmesi ve alel acele başta termik santral, yeni doğal gaz ve benzeri anlaşmaların yapılması da Türkiye’yi hızla bu ülke ile başını çektiği blokla yaklaştırmıştır. Bu cepheye Şanghay Beşlisi veya Şanghay Paktı denmektedir, ki devlet başkanımız da ister siyaseten isterse gerçekten, ABD ve Avrupa Birliği’nden koparak bu bloka dâhil olabileceğimizi açıkça ifâde etmiştir. Bu durumda ülkemiz iç muhalefetinde herhangi bir itiraz ortaya konmazken dünyada “Türkiye nereye gidiyor?” soruları sorulmaktadır! O zaman evvelâ Şanghay Beşlisi nedir, biraz bunu gözden geçirelim.
İngilizce “Shanghai Cooperation Organization”, Türkçe “Şanghay İşbirliği Örgütü”, Çin’in Şanghay şehrinde 1996 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın oluşturduğu ve 2001 senesinde Özbekistan’ın da katılımıyla üye sayısının altıya çıktığı uluslararası pakttır. İlk oluşuma beş ülke katıldığı için hâlâ “Beşli” diye anılmaktadır. Elbette uluslararası örgütlerin bu amaçlara uygun bir birlikteliği olacağı muhakkaktır. Lâkin Rusya ve Çin’in yanında, Sovyetler’in dağılmasından sonra ortaya çıkan güçsüz ülkelerin bu paktda ne gibi etkinliği olabilir? İşte esas mesele budur, ki pakt içinde daha baştan Türk asıllı bu ülkelerin Rusya’nın, Çin karşısında, peyki olacağı gayet açıktır. Başta Afganistan olmak üzere Güney ve Suriye hariç Güney Batı Asya ABD’nin elindedir, sancıları da el’an devam etmektedir. Türkiye’den çok evvel, Şah sonrası İran ABD ve Avrupa Birliği tarafından yeterince ezildiği için bu ülke sözkonusu pakta meyilli, fakat Ermenistan ve Azerbaycan’da batı rüzgârları etkindir!
Elbette Türkiye’yi İran gibi düşünmek mümkün değildir, çünkü son iki asır boyunca İran arenası Rusya ve İngiliz-ABD ittifakının boğuşma zemini olmuş ve günümüzde sonrakiler bu savaşı kaybetmiştir. Dolayısiyle Rusya’nın bir ve ikinci dünya savaşlarında tuttuğu İran cephesi sağlam kalmıştır. Türkiye ikinci savaşa katılmazken ilk savaşta Rusya’nın da içinde bulunduğu dünya emperyalizmine eti ve dişi ile kafa tutmuştur. Elbette ilk dünya savaşının konusu ve amacı büyük Türkiye devletini ufaltmak ve küçük parçalara ayırmaktır, ki bunda da, bugün sancıları çekilse de, başarılı olunmuştur. Rusya’da 1917 Ekimi’nde, yani tam savaş ortamında Bolşevizm’in gelmesi ve Türkiye’ye yakın politikalar izlenmesi, Anadolu mücadelesine yardımlar yapılması bile Türkler’in 1000 yıl meyli ve son iki asırlık batı yanlısı politikalarını değiştirememiştir.
İşin ilginç yanı Türkiye batı emperyalizminin bütün kalleşlikleri ve düşmanlığına rağmen bir türlü batılı olmaktan vazgeçmemiştir! Bu hususun önemle tahlil edilmesi gerekiyor, düşmanınla bu derece birlikteliğin sebebleri nelerdir? Bu ısrarda tarihi sebebler etkili olmuş mudur? Elbette evvelâ Çinliler sonra da Ruslar’la mücadele ile geçen bir tarihimiz vardır. Çünkü bugün bu ülke arasında Türkiye dışındaki Türklük varlık-yokluk mücadelesi vermektedir. Türk milliyeti ile Çin ve Rus’un birlikteliği hiç de görüldüğü gibi değildir ve zamanımızda dahi emperyalist temellere oturmaktadır. Bu şartlar altında Türkiye de böyle bir zindana kendini hapsedebilir mi?
Şanghay Beşlisi’nin üzerine oturduğu topraklara Avrasya denmektedir, ki elbette Türkiye de bu alanın içindedir. O sebeble daha Cumhuriyetin ilk yıllarından beri “Avrasyacılık”ın sadece Rusya değil ülkemizde de fikri temelleri vardır. Elbette Bolşevik İhtilâli’nden Rusya dahilinde Sultan Galiyev gibi birçok Türk aydın böyle bir amacı ideolojize etmeye çalıştılar da Stalin’in canavarlığından kurtulamayarak tek tek ortadan kaldırıldılar. Dolayısiyle gerek Rus Avrasyacılığı ve gerekse Sovyet Türk Bolşevizmi ikinci harbe varmadan bu ülkede ortadan kaldırılmış ve tamamen Rusçuluğun hâkimiyeti altına girmiş ve Sovyetler’in dağılmasından sonra da 1996’da Çin Halk Cumhuriyeti de adı geçen pakt ile işe müdahil olmuştur. Bugün Rusya ve Çin ülkelerinde Türklük zorla susturulmuş, hattâ esaret altına alınmıştır. İşte o sebeble Avrasyacılık günümüzde başta Rusya olmak üzere Çin Devleti’nin siyaset sistemi olmuştur.
Biz Türk aydınları çok garip insanlarız; hiçbir zaman bekâret evliliklerle uğraşmaz, kırk kendirden boşanmış fahişelerle âile kurmaya çalışırız! Bilhassa, ister yıkıcı ister yapıcı olsun sol ideoloji aydınları işin daima başını çekmiştir. O sebeble artık Rusya’da Türkler’in içinde bulunmadığı Avrasyacılık’ın ülkemizde derin bir düşünce yapısı bulunduğunu kabul etmeliyiz. Çok değil yirmibeş sene öncesinin Leninist ve Maocuları bugün açıkça Avrasyacı olduklarını söylemekte ve yazmaktadırlar. Hatta “Marksist Türkçülük-Turancılık” gibi gereksiz deyimlerden ideoloji oluşturmaktadır! Sultan Galiyev ve Turar Rıskulav gibi fikir ve eylem adamı Türk aydınları kendi yaşadıkları ülkelerde böyle bir mücadeleyi kaybetmişlerdir! Bu görüş o zaman bütün Tatarlar’ın kabul etmediği ve uymadığı bir avuç aydın hareketiydi, ki kellerini teslim ederek savundukları görüşleri tarihe gömdüler! Şimdi bizim Türkiye’nin sol aydınları böyle ölmüş bir ideolojiye “Milliyetçilik-Türkçülük-Ulusalcılık” demektedir! Maalesef bunların şu anda Türkiye’deki gücü zamanın Rusya’sının çok üzerindedir.
Her şeye rağmen Türkiye böyle bir maceraya girer mi? Eğer Mustafa Kemal’in Anadolu Milli Mücadelesini anahtar olarak kullanacaksak böyle bir şey mümkün değildir! Ayrıca bugün bu düşüncede olanlarla devletimiz iktidarı arasında “Din” gibi önemli konularda kuvvetli fikir ayrılıkları vardır; çünkü bizde adı ve rengi ne olursa olsun “Sol” din düşmanıdır! Böyle bir birliktelik olursa yandı gülüm keten helva! Fakat öyle bir ihtimale her şeyden evvel kadim Avrasyacılar inanmamakta ve devlet başkanının çıkışlarının siyaseten yapıldığını ifâde etmektedir.
İşin bir de günümüzdeki ekonomik ilişkilerini gözden kaçırmamak gerekiyor! Türkiye ekonomisin %50’den fazlası kalleş batı ve ABD ile bağımlıdır. Rusya ve Çin ise takip eden sıralardadır. Dolayısiyle ikili bloktan da pazar olmak ve pazar bulmak hususunda ayrılmamız mümkün değildir. Elbette siyaseti ekonominin dışında düşünemeyiz! Haydi bir türlü teknolojiyi hallettik de ara malları nereden alacak imalatınızı kime satacaksınız? Şanghay Örgütü böyle bir alanı doldurabilir mi? Kaldı ki Çin ekonomisi yarıdan çok daha fazla ABD ile iç içedir! Yani ABD ana ve ara mallarını Çin’den mi satın alacağız
da ihtimalen Şanghayh’ın küçük ülkelerine satacağız! Uzmanlarca daha dikkatli ve akıllı çalışmalar yapılması gerekiyor.
Hoşçakalın.