Ali Bademci
Devlet başkanımızın çıkışları tam bir meydan okumaya ve milliyetçiliğe dönüşmüştür. Siyaseten mi gerçekten mi böyle bir yola girildiğini elbette vatandaş olarak bilmiyoruz. Gerçekse, alternatiflerimiz nedir, kendimizi koruyacak gücümüz var mıdır, bunu da bilmiyoruz! Bildiğimiz odur ki meydan okuyacak kadar kuvvetli olduğumuza inanmak istiyoruz! Batının kalleşliğini ve nankörlüğünü elbette biliyoruz! Kendi birliğini oluşturmamış bir AB’nin elbette devletimizi dizayn etmesine milli gururumuz engeldir. Ne yazık ki devletimizin ve devlet adamlarımızın yanında olmaktan başka şahıs olarak yapacak bir şeyimiz yoktur.
Elbette Türkler bir şark milleti ve milliyetidir; Avrupa Hunları döneminden hatırlıyoruz ki milâda yakın devirlerden aynı zamanda Avrupa milletler sisteminin de kurucu unsurlarındanız. Bugünkü Avrupa’nın tam ortasında Macarlar kendilerini Attila Hunları ile îzah ederken, Finler’in Türk Ugurların torunları olduğu ispat edilmiştir. Macar ve Finler’inbugün İdil-Ural’da bulunan Başkurtlar ile yakın akrabalıklarını pek iyi biliyoruz! Dolayısiyle, kendiler kabul etse de etmese de her Avrupalıda bir miktar Türklük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz! Bu hususlar doğrulanmış ilmî bilgilerdir. Attila’dan sonra bugünkü Romanya’dan başlamak üzere Karadeniz kuzeyi ve tekmil Ukrayna’nın önce Kumanlar sonra da, bugünkü adı Deşt-i Kıpçak’ın Türk asıllı kavimlerin asırlar boyu vatanları olduğunu da cümle âlem bilmektedir. O sebeble bugünkü geniş Doğu Avrupa’nın mevcut Avrupa milliyetleri ile ilgisinin üzerinde duran bile olmamıştır. Hatta Ruslar’ın eskiGot adı ile Baltık ve Almanya’dan Doğu Avrupa’ya yerleşen Slavlar olduğu hemen hemen eski kaynakların ihtiva ettiği müşterek tarihi bilgilerdir.Macarlar’ın “Hungary” diye adlandırılması Orta Avrupa’da Türk kimliğini ortaya koyarken,” CodexCumanicus” Kuman sözlüğü Doğu Avrupa’nın Kıpçak’lığını ziyadesiyle ortaya koymaktadır.
Efsanelerle karışmış olarak Türkler’in Kafkasya, İran ve Orta Doğu’da varlığını görmemezlikten gelirsek, Müslüman Türkler’in bu coğrafyada mücerred varlıklarını muasır ilk İslâm tarihçi ve coğrafyacıların adam gibi ortaya koyduğunu kabul etmeyen yoktur. Çünkü İslâmiyet, Oğuzlar’ınliderliğinde Türkler’in batıya yürüşlerinin başlangıcıdır. Selçuklu Oğuzları’nın İran tepeleri ve bozkırlarında Türkmen adını alarak İslâmı sloganlaştırmaları elbette çok önemli olduğu gibi Karluk ve Kıpçak unsurların Abbasi ordularında paralı askerlikle Bağdad’ı aşarak Mısır ve Ortadoğu’ya yayıldıklarını tarih bilimi önümüze sermektedir. Karluk ve Kıpçaklar haneden oluşturup Mısır ve Suriye’de devlet kurucusu oldukları için elbette günümüzde Türkçe yerine Arapça konuşmaktadırlar.Fakat Abu Hayyan’ın “Kitâb al-İdrâk li-lisan al-Atrak” adlı büyük Türkçe Mısır (Memluk) sözlüğünün,Zamahşeri’nin “Mukaddimetül’l-Edeb” gibi muasır Türkistan Harezm sözlüğünden farklı olmadığını gördüğümüz gibi, yine çağdaş Osmanlı Türkçesi sözlüklerin ihtiva ettiği kelime ve dEyimlerle bire bir örtüştüğünü tesbit edebiliyoruz.
Elbette Kuman sözlüğü de dâhil bu lügat kitaplarının babası Kaşgarlı Mahmud’ın Divan-ü Lügati’t-Türk’üdür. Günümüzden bin yıl önce Türkler’indünyaayadağışlarını resmeden Kaşgarlı’nın 24 Oğuz boyu haritasında da, Türkmenler’in ne derece batıya dağıldıkları ve küçük de olsa nüfuz bölgelerei oluşturduklarını İlhanlı tarihçisi Reşidüddin’inOğuznamesi’nde verdiği bilgilerden de anlıyoruz!
Osmanlı’nın Batı-Kuzey-Güney istikametinde yayılma ve hakimiyetini elbette SelçukluOğuzları’nın İmparatorluk hâline getirdikleri bir büyük vatanı göz önüne getirmeden îzah edemeyiz. Hatta kısa sürede Balkanlar’ı aşarak Avrupa’ya nüfûz eden Osmanlı Oğuzları’nın yürüyüşünü eski Hun altyapısından ayırmak mümkün olmadığı Doğu Avrupa’daki Uz ve Peçenekler ile Hazar Denizi kuzeyinde Hazarlar’ın Bizans ile yarış halindeki münasebetlerini hatırlamadan Anadolu’dan batıya taşan Osmanlı varlığını izahta güçlük çekeriz. Osmanlı’nın Avrupa’ya ayak atması artık Haçlı benzeri olayların adresinin Anadolu ve Suriye olmadığının tescili değil midir? Altı asırlık Osmanlı hakimiyeti bize Milli Mücadele ile Türkiye’nin Türkler’e ait olduğunu ispat etmesine karşılık, Avrupa’nın bugünkü Avrupalılar’a ait olmadığını ortaya koymuştır! Örnek mi istiyoruz işte Gagauzya, Bosna ve Kosova! İşte Arnavutluk, işte Batı Trakya, işte Tuna Tatarları!
Elbette Osmanlı tarihinin “Kuruluş-Yükselme-Duraklama-Gerileme” devri diye incelenmesinin doğruluk payı vardır! Fakat şu “Duraklama-Gerileme” devrini hiç de ayrı ayrı izah edemiyoruz! Çünkü yükselme devrinde aleniyete dökülen Türkler’in Avrupalılığı son dönemlerde realiteden özlemlere dönüşmüştür. Fransa örneğinde olduğu gibi evvelce Osmanlı’nın himaye ettiği Avrupalılar “Rönesans” ve “Fransız İhtilâli”nin sonra, devri daimi tersine çevirmiştir. İşte birbirinden kesin surette ayrılması mümkün olamayan “Duraklama-Gerileme” devrimizin en önemli sonucu budur. Maalesef bu dönemden sonra, Avrupa’da pusulayı kaybederken Türkler, emperyalist ve sömürgecilikten ötürü “Şark”a dönüşü de deneyememiştir.
Osmanlı Türkiyesi’nde batı arayışları ve Avrupa servüveniTanzimatlahızlandı ve günümüze kadar aralıksız devam etti. İşin ilginç yanı aydınlarımız âdeta Türkiye düşmanlığında bilerek veya bilmeyerek Avrupa ile birlikte oldular ve ne yazık ki kendi devletlerine düşmanlık yaptılar. Örnek istiyorsak bütün düşmanlıklarına ve ihanetlerine rağmen hep Ermeni dostu veya taraftarı olmuşuzdur! Esas taaccüb edilecek veya şaşılacak eğilim budur. Öyleki devlet anlayışımız kendivatandaşına karşı aslan batıya karşı kuzu misaline dönüşmüştür.
Devlet başkanımızın çıkışları tam bir meydan okumaya ve milliyetçiliğe dönüşmüştür. Siyaseten mi gerçekten mi böyle bir yola girildiğini elbette vatandaş olarak bilmiyoruz. Gerçekse, alternatiflerimiz nedir, kendimizi koruyacak gücümüz var mıdır, bunu da bilmiyoruz! Bildiğimiz odur ki meydan okuyacak kadar kuvvetli olduğumuza inanmak istiyoruz! Batının kalleşliğini ve nankörlüğünü elbette biliyoruz! Kendi birliğini oluşturmamış bir AB’nin elbette devletimizi dizayn etmesine milli gururumuz engeldir. Ne yazık ki devletimizin ve devlet adamlarımızın yanında olmaktan başka şahıs olarak yapacak bir şeyimiz yoktur.
İyi pazarlar.