Ali BADEMCİ
Lâkin siyasette konuşulacak çok şey bulunmaktadır; bölge insanı Zeki Arsuzî Baas İdeologu Mişel Eflâk’ın siyaset ortağıdır! Aynı bölgede Simavna Kadısı Bedrettin ve Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd’in faaliyetlerini sosyolojik olarak bilmesek de tarih olgusu olarak biliyoruz! O sebeble uzun bir tarihi olmasa da etkin bir siyasası olduğu, Türk dönemi sonu gerçeğidir! İlginçtir ki son yıllarda Fatimî ve Memluk kayıtlarının incelenmesi “Nusayri” deyimi Akdeniz kıyısından çok evvel “Buhara”ya taşınmıştır; o sebeble Şeyh Muhammed Nusayr’dan sonraki Halife bugünkü Tacikistan’da bulunan “Cili” bölgesinin insanı bir Türk mutasavvıftır! Bunların iyice bilimsel ortamda çalışılması gerekiyor! Sosyoloji ve Coğrafya bilimi mutlak olarak tarihi aydınlatacaktır! Netice itibariyle “Saha Çalışmaları” bize ancak yol gösterebilir ve fikir jimnastiği yaratır. Daha çok çalışacağız!
NUSAYRİLER
Nusayrilik, Doğu Akdeniz gerçeği; bakir bir çalışma alanı; fazla inceleme de yapılmamıştır. Altı yıldan beri dünya ölçeğinde tartışılan ve küresel bir kördüğüme dönüşen “Suriye Sendromu” dolayısiyle çok ilgi duyulan “Nusayri” ve “Nusayrilik” adlı geniş bir alan açılmış durumdadır. Akademilerimizde de çok büyük ilgi var; lâkin çalışacak bilim adamlarının mutlaka bölgeyi tam olarak bilmesi, bize göre öncelik taşımaktadır.
26.04.2017 günü Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde bir “Panel” gerçekleştirdik; konu “Suriye ve Bayır Bucak Türkmenleri” idi. Genç bilim adamları ve çalışmalarının elbette ufkumuzu açtığını belirtmeliyiz! Muhterem Rektör Prof. Hasan Kaya’nın da bölgenin çocuğu ve kıymeti olması ayrı bir şanstır! Genç bilim adamlarına destekleri her türlü takdirin üzerindedir. Öyle görülüyor ki kurulduğu günden beri bölgeye eğilen üniversite bu dönemde inşallah daha da bütünleşecek! Elbette tarih bölümü ile iş bitmiyor; bölüm Başkanı Dr.Süleyman Hatiboğlu dostumuz da bölgemiz bilim adamlarından! O sebeble beklentilerimizin biraz daha realize olması en büyük arzumuzdur.
Mustafa Kemal Üniversitesi’nde bugüne kadar çok önemli yerel konular üzerinde pek kıymetli çalışmalar yapılmıştır; bunlar özellikle Milli Mücadele dönemi ile ilgilidir! Osmanlı’nın son dönemi bölge sosyolojik yapısı üzerinde araştırmalar da pek önemli! Üniversitenin WEB sitesini tetkik ederek bu çalışmalara ulaşmak mümkün! Son yıllarda tabiî olarak Suriye çalışmaları gündemde; evet Suriye buradan, yani Hatay’dan pek iyi görülmektedir! Ellbette bu çalışmaların başında evvela Bayır Bucak Türkmenleri geliyor; çünkü bütün sokaklar dolu; 5 bin nüfuslu Yayladağı 30 bin, 100 bin nüfuslu Antakya 400 bin sınırını çoktan aşmış! Bu durum sadece siyasi değil aynı zamanda sosyolojik bir mahşerdir! Bilim adamları devletimiz için sonuçlar çıkarması ve siyasete sağlam malzeme sağlaması gerekmiyor mu? İşte esas mesele budur!
Biz de bölgenin çocuğuyuz; bölgeyi iyi de bildiğimiz kanaatindeyiz! Elbette hangi inançtan olursa olsun bölge insanları ile bu yollarda beraber yürüdük, beraber okuduk; fakat kendi halimize bırakmadılar ve ayrı ayrı yazmaya başladık! Konu “Nusayrilik” olunca insanın şaşırmaması mümkün değildir; çünkü bizler de, bu şekilde adlandırılanlar da bu deyimle son on yılda tanıştı! Her muzırlık gibi bu deyim de siyasi bir algı olarak “İslâmcılar”ın yumurtladığı bozuk üründür! Efendi Recai Kutan’ın yüksek bilgisidir ki “Bunlar Alevi değil Nusayri” deyiverdiler! Halbuki bölge insanı olan ne bizler ne de öyle adlandırılanlar böyle bir şeyi bilmezdi! Elbette Suriye gibi bir coğrafya, bu ve benzer ideolojiler Alevilik gibi “Şiî” kaynaklıdır! O sebeble doğru deyim “Alevilik”deyimi idi! Bakınız “Arap Aleviliği” tanımı da yanlıştır; çünkü “Nusayri” diye adlandırılan toplulukların “Arap” olduğu ispat edilmiş değildir! Anadolu’ya şu kadar benzer, bu kadar benzemez, bu çok ayrı bir konudur! Nusayriliğin’in İslâmi terminolojide yaygın bir karşılığı yoktur, tamamen bölgeseldir; çünkü Lazkiye-Mersin kıyı şeridinin dışında bu inanç ve ekolden İslam haritasında insan bulamazsınız!
Çok ilginçtir ki “Nusayrilik” inancı “Emeviler” dönemini takip eden Abbasiler döneminde Türk Orta Doğu’su ile bütünleşmiştir; Me’mun ve Mu’tasım döneminde başlayan birliktelik uzun Memlûk dönemlerinde de devam etmiş ve Osmanlı böyle sağlam bir birlikteliği teslim almıştır! İlk Dünya Savaşı sonuna kadar herhangi bir sıkıntı yoktur ve Şam Emeviler Camii’nde olduğu olduğu gibi Antakya Affan Camii’nde de “Sünni”esasa göre ibadet edilmektedir. Bu konuda elimizde sağlam meskûkat da var “Makam-ı Saltanat ve Hilâfet”den bölge insanlarının talepleri ve ilgili “Fermanlar” da elimizdedir! Bu durumda işin ilginç yanı durup dururken, tamamen “İngiliz” ve “Fransız” emperyalizmi ürünü ve siyasa sloganı olarak, şu “Nusayri” deyiminin nereden çıktığıdır! XVI. asır ortası Antakya içinde mevcut 40’a yakın “Bektaşi Tekkesi” tamamen Sünnî cemaatlere tahvil olmuştur. O sebeble meselenin inanç tarihi açısından herhangi bir temeli yoktur!
Lâkin siyasette konuşulacak çok şey bulunmaktadır; bölge insanı Zeki Arsuzî Baas İdeologu Mişel Eflâk’ın siyaset ortağıdır! Aynı bölgede Simavna Kadısı Bedrettin ve Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd’in faaliyetlerini sosyolojik olarak bilmesek de tarih olgusu olarak biliyoruz! O sebeble uzun bir tarihi olmasa da etkin bir siyasası olduğu, Türk dönemi sonu gerçeğidir! İlginçtir ki son yıllarda Fatimî ve Memluk kayıtlarının incelenmesi “Nusayri” deyimi Akdeniz kıyısından çok evvel “Buhara”ya taşınmıştır; o sebeble Şeyh Muhammed Nusayr’dan sonraki Halife bugünkü Tacikistan’da bulunan “Cili” bölgesinin insanı bir Türk mutasavvıftır! Bunların iyice bilimsel ortamda çalışılması gerekiyor! Sosyoloji ve Coğrafya bilimi mutlak olarak tarihi aydınlatacaktır! Netice itibariyle “Saha Çalışmaları” bize ancak yol gösterebilir ve fikir jimnastiği yaratır. Daha çok çalışacağız!
Esen kalın.