Ali BADEMCİ
Görülüyor ki ne konuşmakla ne de yazmakla bitmiyor; Türk aydınları ve ilim adamları Ortadoğu’da Türk tarihi, sosyolojisi, iktisadiyatı ve siyasetini iyi incelemesi gerekiyor! Türk okullarında yetişmiş bir hayli Kürt aydın var; onların da artık dünyada milliyetçiliğin cazibesini kaybettiğini, anlam ve şümul değiştirdiğini bilmeleri gerekiyor! İnsanların ileri refah seviyesinde mutlu yaşamaları, inanç ve kültürünü tam olarak ifâde etmeleri milliyetçilik değil mi? Mutlakiyet rejimleri çoktan devrini tamamladı; XX . yüzyıl gerillacılığı da öyle! Bu azgınlıklara çok kolay çareler bulunmuş! En iyisi iyi düşünüp öyle karar vermeli; devletimiz de çare bulmalı; artık komedya ile kendimizle alay ettirmemeliyiz.
KÜRT MESELESİ ÇÖZÜLÜR MÜ?
Özellikle bilim adamı ve aydınlarımız, Cumhuriyet döneminde yan gelip yatmasını öğrenmişler; o sebeble 12 Eylül İhtilâli’nden sonra azan ve artık önlenemez ölçülere tırmanan “Siyasi Kürçülük”; devletimizin ve ortaya çıkan terör de millet ve ordumuzun en önemli meselesi haline gelmiştir! Benzer meselesi olan ülkeler bu meseleyi nasıl halletmiş; kuvvetli olarak tedkik edildiği kanaatinde değiliz! Batı ülkeleri ve ABD bu konuda bize hastayı berbat edecek reçeteler yazıyorlar; dolayısiyle başka ülkelerin aklı ile meseleyi halletmek mümkün değildir! Doğu Bloku’nda İran hariç böyle meselesi olan devlet yok; Irak’da herşey kaybedilmiştir; Suriye’de ise Kürtler kuvvetli bir milletleşme ve devletleşme süreci içerisindedirler! İlginçtir ki bu mesele stratejik müttefikimiz olarak gördüğümüz Okyanus ötesinden de kuvvetli destek görmektedir. Bölgenin Arap düşmanı ülkesi İsrail ise açıkça böyle bir devletin oluşumunu tasvip ettiğini açıklamış olmakla tanımaya hazır olduğunu belli etmiş ve işe herhangi bir hudut da getirmemiştir! O sebeble ve elbette İsrail’in arzu ettiği Büyük Kürdistan’ın Irak ve Suriye’den sonra toprak talebinde bulunacağı iki önemli ülke Türkiye ve İran’dır!
Bölge Kürtleri’nin de yardımı ile Osmanlı’nın “Ermeni Meselesi”ni herşeyden evvel coğrafya olarak halledemediğini elbette söyleyemeyiz! Onun için günümüzde “Ermeni Diyasporası” ilim dünyamızdan hücre adamları ile çalışmaktadır; örgüt faaliyetleri gerek Avrupa gerekse ABD tarafından kuvvetle desteklenmekte ve Türkiye siyasası zaman zaman köşeye sıkıştırılmak istenmektedir. “Siyasi Kürtçülük” dışarıdan bu kadar destek görürken, Cumhuriyet idareleri de Osmanlı’nın “Ermeni Meselesi”nde uyguladığı tedbirleri çare olarak görmekten öteye gidememektedir. Çünkü Barzani ile, hemhudud olduğumuz Irak’da oluşan bir “Kürtçülük” bölge Kürtlerini heyecana sevketmiştir; o sebeble diyalog yolu ile meselenin çözülmesi imkansız hale gelmiş ve o zemin kaybedilmiştir. Elbette terörle mücadelede demokratik yol devletimizin hakkıdır! Lakin terör sonrası kimin muhatap alınacağı meçhuldür! Devletin yumuşak tutumundan yol verilen Kürt siyaseti de maalesef silahlı eşkıyanın emrine girmiştir! Bütün bunlara karşılık terör eşkıyasının talepleri ile başa çıkmak hemen hemen mümkün değildir!
Şurası bir gerçektir ki bulunduğumuz bölgede insanımıza entegre olmuş bir Kürt halkı hakikatı ortadadır. Bin yıllık beraberlik acı- tatlı hatıralar yanında sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik ayrılmaz beraberlikler oluşturmuştur! Gerçeğe bakarsanız Selâhiddin Eyyübi yetiştiği Zengi âliesini tetkik ederseniz Türk’dür! İbni Haldun’un “Arap” diye tasvir ettiği Eyyübi, yine onun beyanına göre Haçlılar için teşkil edilen orduda “Kürtler” savaşmayınca, o büyük komutan “En iyi asker Leşker-i Türkman’dır” demiş! İngiltere Şeyh Said İsyanı’nın mes’ulü olmasına karşılık Lozan’da Kürt adına etnik bir anlam verilememiştir. O sebeble günümüzde hesapların ve tanımların yeniden yapılması gerekmiyor mu?
Şah İsmail Olayı’ında Doğu Anadolu Türkmen aşiretleri kurucu unsur olarak Tebriz’e taşınınca bildiğimiz Kürtler onların yerine sarkmaya başlamıştır. Şerefname’de bu hususlar gayet açıktır; Bitlis Beyleri’ni bu topraklara ilk olarak Karakoyunlu Yusuf getirmiş, hatta rahat dursunlar ve ihanet etmesinler diye Şerefhan’ın babası Şemseddin’e kızını vermiştir! Sonunu biliyorsunuz, Şemseddin Türkmen kıza eziyet edince Ağabey “Delü İskender” beş atlı ile Tebriz’den âdeta uçarak gelmiş ve enişte Şemseddin’ı Ahlat’da üç ayakta sallandırmıştır! Eh ne yapalım “Töre” nankörlüğü affetmiyor! Fatih Mehmet evlâtlarına “Fırat’ı geçmeyin” derken buranın “Türkmen yapısına dokunmayın” demek istemiştir! Kendisi de sırf bu sebeble “İstanbul’da gözüm var” diyen Akkoyunlu Uzun Hasan ve ordusunu itlâf etmemiştir!
Başkentleri Dıyarıbekir olan Akkoyunlular Sünnî bir Türkmen hanedandı; lâkin İran Hükümdarı Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd onların saraylarında palazlandı ve Hasan’ın kızkardeşi ile de evlendi; dolayısiyle “Şiî Türk” hanedanı ortaya çıktı! Uzunçarşılı Karakoyunlular için “Müfrit Şii” diyorsa da Safaviler’in ortaya çıkışına en fazla onlar engel oldular! Ah Emir Timur ah; Yusuf’un yeke yek döğüşüne icabet etseydin senden sonraki miras böyle olur muydu? İskender’den aynı daveti alan Miranşah veya Şahruh için yazmaya bile gerek! Dede kaçtıktan sonra! Fakat Timur Karabağ vasiyetinde ne demiş:” Tacikler’i boş verin siz bu bölgede kalmak istiyorsanız Türkmenler’den gözünüzü ayırmayın! Vay koca Emir vay, sen de nankörleri şımartanlardansın hiç kızma; vur şaraba!
Marksist Kürtçüler yatıp kalkıp “Osmanlı”ya küfrediyor ama çok kahırlarının çekildiğini bilen veya kabul eden yok! Aslında Türkiye’de sol literatürde “Kürt” yoktur; son devir Osmanlı aydınlarından kendini ayırt eden de yok; “Berizanlar” hariç; çünkü onlar “Musevi Tarikat” ne derse o tarafa yatmışlardır! Dedeler Moskofçu, fakat yavrular Amerikancı! Tehçir korkusundan yerlerinden gitmek istemedikleri için Kürt olan Ermeni “Muhtediler” ise mutlaka komitecidir veya gerilladır! Şimdikiler, yani “Kandil” katilleri gibi! Yavuz ve Kanuni devrinde “İdris-i Bitlisi” Kürtler’e devlet izni ile şahsiyet kazandırdı diye onu sevmezler; sonunculardan Mevlânzade Rıfat da öyle değil mi? İlginçtir ki Rıfat’ı bizler de sevmeyiz, neden?
Bütün bunlardan şunu anlıyoruz; bizim bölgede, daha doğrusu Ortadoğu’da müstakil bir Kürt tarihi yok; çünkü devlet olamamışlar? Peki sizce sebeb ne; elbette demografi müsait değil! Belki şanssızlıklarından biri de Türk-Fars-Arap gibi üç kadim ırk arasında kalmalarıdır! Bu durumu kıyametten önce değiştirmek mümkün değil! Kürtler bölgede ne zaman devlet kurmak istedi de Türkler engel oldu, anlamak mümkün değildir! Pek şimdi; elbette şimdi engel olmak zorundayız; çünkü Türk Ordusu Musul ve Kerkük’den Irak Devlet ve Hükümeti lehine savaşsız çekildi; baki haklarını Irak idaresine devretti! O sebeble Irak’ın haritasını değiştirecek her oluşuma müdahale hekkına sahiptir ve bu hakkı kullanmak zorundadır! Yani uluslararası anlaşmaların gereğini yapacaktır! Aman Suriye’deki gibi tren kaçmasın; “Karakol”u getirdiğiniz gibi, Özal önerisi Kerkük’ü de Türkiye’ye taşımayın! O zaman “Büyük 15 Temmuz” olur!
Görülüyor ki ne konuşmakla ne de yazmakla bitmiyor; Türk aydınları ve ilim adamları Ortadoğu’da Türk tarihi, sosyolojisi, iktisadiyatı ve siyasetini iyi incelemesi gerekiyor! Türk okullarında yetişmiş bir hayli Kürt aydın var; onların da artık dünyada milliyetçiliğin cazibesini kaybettiğini, anlam ve şümul değiştirdiğini bilmeleri gerekiyor! İnsanların ileri refah seviyesinde mutlu yaşamaları, inanç ve kültürünü tam olarak ifâde etmeleri milliyetçilik değil mi? Mutlakiyet rejimleri çoktan devrini tamamladı; XX.yüzyıl gerillacılığı da öyle! Bu azgınlıklara çok kolay çareler bulunmuş! En iyisi iyi düşünüp öyle karar vermeli; devletimiz de çare bulmalı; artık komedya ile kendimizle alay ettirmemeliyiz!
Sağlıcakla kalın.