Kenan Eroğlu
Monşer-Usta(1): Sizin Milliyetçiler de pek tutarsız. Ne dediklerini bilmiyorlar. Hem bir biri aleyhinde konuşuyorlar, hem de kendileri dışındaki hiç kimseyi beğenmeyip eleştiriyorlar. Biri bir partiye gidiyor, önceki partisini ve liderini eleştiriyor, diğer birileri başka bir partiye gitti diye onun hakkında olmadık sözleri sarf etmekte hiçbir beis görmüyor. Bu ne haldir böyle. Birbirinize düştünüz.
Odgurmuş(2): Evet Monşer-Usta bu konu beni hem rahatsız ediyor hem de çok meşgul ediyor. Ve çok üzülüyorum.
Monşer-Usta: Şu ifadelere bakar mısın? Bunlar ne biçim milliyetçi? Ben mi yanlış duyuyorum. “Ülkenizi işgal edenlere karşı ilk milli tepkiniz ne olmalı? Karşı durmak. Seksen yıllık NATO hayatınızda iki Allah’ın günü, evet, sadece iki gün, NATO’ya karşı duramadınız.
Anında Fetö algısına teslim oldunuz, efendim NATO’dan çıkalım da Rusya mı girelim. Ananın. mına gir! Bu mudur cevap! Seksen yıl içinde iki kısa gün bir milli tepki veremediniz! İran topraklarında Rus ve Çinaskerleri mi geziyor? Sana kalk bir yere gir diyen mi var! Suriye topraklarına Rusya inmeseydi bugün Suriye’nin ve Türkiye’nin hali niceydi? KÖPEKLERİN TARİHİ’dir bu, iki gün “sahipsiz” duramaz! Türk sağcısı, Türk muhafazakârı, Türk İslamcısı, Türk milliyetçisi budur! İki gün kendi başına ayakta duramaz! Bir gün olsun ülkesine varlığına tek başına güvenemez! Kimse size bir yere girin demiyor, Fetö ve PKK dayatması sizi çaresiz eliniz kolunuz bağlı bırakıyor… KÖPEKOĞLU KÖPEKSİNİZ
Daha neyi düşüneceksiniz? Anında tezvirat başladı, yok içimizdeki Avrasyacılar Türkiye’yi NATO’dan kopartıyor, diye. Korkmayın sizi NATO’dan kopartmaya kimsenin gücü yetmez, NATO sizi döve döve adam eder, siz hem dayağı yer yüzlerce şehit verir ve yine NATO’ya anne anne diye baba baba diye ağlayarak sarılırsınız. Çünkü köpek oğlu köpeksiniz!
İşte bugün, açın gazetelerinizi değme milliyetçilik taslayanlar bile yahu birileri oyun oynuyor, bizi NATO’dan kopartıyorlar diye alayı, yedi sülalesi, cümbür cemaat bir mahalle, bir millet topluca zırıl zırıl ağlamaya başladılar…”
Bu Nihat Genç denen adam ne demek istiyor da etrafa rastgele küfürlerle saldırıyor.
Odgurmuş: Haklısınız bir milliyetçiye yakışmayan tabirler kullanıyor. Bu Nihat Genç denen adamın sözlerinin hiçbir ciddiyeti yoktur, kendince bir şeyler söylüyor. Ben her zaman söylerim, birilerine küfrederek ve birilerini sürekli eleştirerek bir yere varılamaz. Akl-ı selimi kaybetmemek lazım. Öteden beri Nihat Genç’i tanıyorum zaman zaman da konuşmalarını dinledim. Fakat ben onun konuşmalarını pek Milliyetçilikle ilişkilendirmezdim. Birilerine atar tutar ve veryansın ederdi ama kimi kastettiği bir türlü anlaşılmazdı. Maazallah bu düşüncede olan insanlar iktidara gelirse vay bu milletin haline.
Monşer-Usta: Yalnız bununla kalsa iyi, bir de buna cevap verenlere ne demeli? Şu cümlelere bak Hiç yenir yutulur şeyler değil. “Nihat Genç ayyaşı, Türk milliyetçilerine dil uzatman için önce tövbe edip geçmiş kirlenmişliklerinden bir temizlen! Türk milliyetçileri ağzına alınmayacak kadar pak bir ruh hali, muhteşem bir maziye ve uğrunda ölmeyi göze aldıkları mukadder Türk bekası inancına sahip insanlardır. Onları anlaman için Türk gibi düşünmen, Türk gibi davranman ve dahası Türk gibi titreyip kendine gelmenle mümkündür. O ruh halinden zerre kadar nasiplenmediğin bu ahlaksızca, şerefsizce yaptığın küfürlerden, akıttığın salyalardan anlaşılıyor.”
Odgurmuş: Her iki yazarında söyledikleri aslında ayıp şeyler, bir milliyetçinin kaleminden bu tür cümleler dökülmemeli. İkisi de diğerini bulunduğu ve bulunmadığı yer için eleştiriyor.
Monşer-Usta: Ben sizin dışınızda birisiyim. Dışarıdan kendimce gözlem yapıyorum. “Gerçekten Ülkücü hareketi dibe vurduran bir sarsıntı yaşanmaktadır. Başta Ülkücü Hareketin partisi iyi yönetilmemektedir. Hatta çok kötü yönetilmektedir. Sadece koltuğa tutunabilmek için baş eğen insanlar yönetimde çoğunluktadır.“
Odgurmuş: Bu da akıl verme taktiği mi?. kendi aklınızca Ülkücüleri hizaya getirmeye çalışıyor masa başı fikirler üretiyor;“Hareketin partisi iyi yönetilememektedir”diyorsunuz. Açıklar mısınız bir parti ne yapılınca iyi yönetilir, neler yapılmayınca iyi yönetilemez. “Koltuğa tutunmak için baş eğenler” diyorsunuz, “çoğunlukta” diyorsunuz. Ne demek bunlar. Bu partiye senelerce siz de oy vermediniz, her hareketini desteklemediniz mi de bu gün gelmiş yönetimde bulunanları koltuğa tutunmakla suçlayabiliyorsunuz. Ayrıca her partide durum böyle değil mi. Bir makama gelen bir insan doğal olarak yerini kaybetmek istemez.
Monşer–Usta: “Ülkücü Hareket, denge çizgisini şaşırmış nörolojik bir rahatsızlığa duçar olmuştur.”
Odgurmuş: Şimdi de “doktor kimliğinizle” teşhisi koydunuz. Peki, tedavi nedir? Denge derken neyi kastediyorsunuz, yine bilinmeyenlere anlaşılmayanlara bizi atmayın. Neyin dengesidir, kiminle kimin dengesidir lütfen açıklar mısınız?
Monşer-Usta: “Ayrıca; Ülkücüler arasında sevgi, güven, sadakat, nezaket sorunu hat safhadadır.
Bunların getirisi olarak Ülkücünün siyasi, kültürel ve inanç anlamında kimlik ve kişilik bunalımı söz konusudur.”
Odgurmuş: Sevgiden, güvenden bahsediyorsunuz, bu dediklerinizin nasıl tesis edileceğinden hiç bahsetmiyorsunuz. Bu dedikleriniz bakkalda satılmaz ki gidip alasınız. Sonra bu dedikleriniz yeni mi ortaya çıktı yoksa 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte mi ortaya çıktı.
Monşer-Usta: “Ülkücü ülkücüye güvenmemektedir, hakaret edebilmekte ve birbirlerine ispatını yapamadığı suçlamaları gözü dönmüşçesine yapmaktadır.”
Odgurmuş: Bravo! Monşer-usta ibretlik bir cümle daha sarf ettiniz. Madem böyle bir hastalık keşfettiniz, söyler misiniz? Ülkücü diğer ülkücüye nasıl güvenecek, bu olmadığını iddia ettiğiniz güven nasıl tesis edilecek. Bu güven nerden alınacak, yoksa Çin’den mi getirilecek. Yine bilinmezler, meçhullere atıyorsunuz.
Monşer-Usta: “Ülkücü kitap okumamak gibi önemli bir rahatsızlığa yakalanmıştır. Sadece konuşan, fikir üretmeyen, sorgulamayan, tartışmayan, tartışma başlayınca hakarete yönelen bir rahatsızlığın ortasındadır”
Odgurmuş: Yine suçu başkalarına atıyorsunuz. Önce kendinizde arayınız. Siz hangi dermekte, hangi ocakta görev aldınız ve o dernekte ve ocakta kitap okumayı teşvik ettiniz. Okulda derste ve sınıfta hangi öğrenciye kaç kitap okuttunuz da bugün, dışınızdaki insanların kitap okumamasından şikâyette bulunuyorsunuz. Şimdi ise hangi yazınızda kitaptan söz ettiniz, hangi kitabı tanıttınız, hangi kitaptan bir alıntı yaptınız da başkalarının kitap okumadığından yakınıyorsunuz. Eğer birileri kitap okumuyorsa başta bunu sorumlusu sizsiniz. Kendi ihmallerinizin sonucunda meydana gelen marazi durumu sizin eleştirmeye hiç hakkınız yok.
Monşer-Usta: “ Ülkücüler masumiyetini kaybetmişler, maalesef kendileri bu rahatsızlıklarının farkına varamamışlar ama halk farkına varmış tedbirli ve endişeli gözlerle onları izlemektedir.”
Odgurmuş: “Ülkücüler rahatsızlıklarının farkına varamamışlardır” derken tüm Ülkücüleri aptal yerine koyduğunuzun farkında mısınız? Yani tüm yazılarınızda olduğu gibi en akıllı kendiniz, kendiniz dışında herkes hastalığının farkında olmayan zavallılar.“Monşer, Monşer“ kendinize geliniz. Bir köşede yazı yazıyorum diye milleti aşağılamayın. İşin en kötü tarafı nedir biliyor musunuz, teşkilat nedir, dernek nedir bilmeden, teşkilat idare etmeden ahkâmlar kesiyorsunuz da ben de bunu anlayamıyorum. Masa başında teklifler üretmenin bir manası yok. Ayakları yere basan teklifler getirmelisiniz. İnsanlar okumuyor derken neden okumuyorlar sorusunun da cevabını vermelisiniz. Ülkücüler bir birlerinin aleyhinde konuşuyorlar derken bunun sebepleri üzerinde durmalısınız, bu durumun kaynakları nelerdir, biz neleri veremedik de veya neleri alamadıkta durum böyle oldu diye kafa yormak ve bunlarla ilgili görüşler geliştirmek gerekir. Yukarıdaki cümlenizin son kısmına katılıyorum.“Ama halk farkına varmış tedbirli ve endişeli gözlerle onları izlemektedir” evet burada haklısınız. O halk yüzyıllara uzanan feraseti ile izliyor ve seçim sandığına gittiğinde de “bunlar ne biçim milliyetçi” diyerek oyunu sana vermiyor.
Monşer-Usta: “Bunalım, toparlayıcı, sorunları aza indirici biri veya birileri çıkmadıkça kalıcı gibi gözükmekte hatta parçalayıcı olacağını alenen ilan etmektedir.”
Odgurmuş: Sonunda çareyi de bulmuşsunuz. Olacak iş mi yani sağımızdaki diğer dini gurupların “mehdi” bekledikleri gibi kurtarıcı bekliyor, sorunları çözmek ve sorunlar üzerinde kafa yormak yerine kurtarıcılara havale ediyorsunuz.
Monşer-Usta, sizin en büyük yanlışınız nedir biliyor musunuz? Siz bu milleti gerçekten tanımıyor ve sevmiyorsunuz. Milleti geri ve sürü olarak görüyor, milletin ferasetini görmüyor ve ardından da iki paket makarnaya satıldı diyorsunuz.
Ayrıca siz kendi içinizdeki meseleleri çözemedikçe Türk milletini idare etmek gibi bir iddiada nasıl bulunuyorsunuz. Sizin yaptığınız tek şey var o da herkesi ve her durumu eleştirmek. Bir tek bunu iyi yapıyorsunuz. Ve dolayısıyla bir yere de varamıyorsunuz.
………………………………………………………
“Monşer-Usta”(1) : “Batı özentisi içinde olan”, “cehaletinden rahatsız olmayan”, biraz sağcı, biraz solcu, biraz ülkücü, biraz liberal, biraz Kemalist, biraz laik ve her halükarda halkını geri-sürü gören hayali bir şahsiyet
“Odgurmuş”(2) : Kadim kitabımızKutatgu Bilig’de “Kanaat-Akıbet” manasına gelen şahsiyet.
………………………………………………………..
Not: “Monşer-Usta”nın sözlerinin büyük bir bölümü sosyal medyadan alınmıştır.