Ali BADEMCİ
2001’de başlayan Suriye Olayları devlet ve millet olarak bizlere çok şey öğretti! Ülkede sulhun dünyada “Sulh”tan geçtiğini kavradık! Herkes kendi topraklarına dönmeli, Suriye dünyanın tecrübe alanı değil, Emeviler’den sonra görüldüğü gibi insanlarının insanca yaşayacağı bir Suriye istiyoruz! Bu Türkiye’nin tarihten gelen tabii hakkıdır! Meşruiyeti dünya siyaset tarihine ve çağdaş sözleşmelere dayanmaktadır! Tanrı askerimizin burnunu kanatmasın! Dua ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz!
AFRİN
Ve Türkiye’nin beklenen operasyonu dün başladı! Biz Eylül 2017’de çıkan “Suriye Sendromu” adlı sosyolojik boyutu daha geniş olan kitabımızda İdlip ve Afrin’in özel durumunu çok geniş bir yelpazeden incelemiştik. Suriye olayları başladığında birçok Türk aydını bu isimleri bile bilmiyordu! İdlib’e “İklib”, bizim Keldağ-Cebel-i Akra’ya sanki “Ekrad” dan neşet etmiş gibi “Kürt Dağı” diyenler bile vardı! Bunu tabii karşılamak lâzım; çünkü bizim coğrafya bilgileri ve algımız ilkokul kitapları ile sınırlıdır! Suriye’de tamamen Halep bölgesi demek olan Afrin ve İdlib’in önemini kavrayacak “Tarih Sosyolojisi” ufkundan da maalesef yoksunuz! Elbette tarihçilerimiz “Şamlular” denildiği zaman “Halep Türkmenleri”ni kast ediyorlar ama, Bayır- Bucak’da Osmanlı’nın nasıl bir yapı bıraktığını hiç bilmezler! Halbuki bu incelikleri bilmeden ne o “Bekâ” işini çözebilir ne de Türkiye’nin “Hinterlend”ını anlayabiliriz!
Adı geçen kitabımızda geniş bir terminoloji açıklaması var; elbette Afrin bölgenin Arap lisanındaki adı, Kürtçe telaffuz “Efrin” ise bundan bozmadır! Peki bölgenin Türkçe adı nedir; peşin söyleyelim ki bu bölgenin Türkçe adı Mercidabık’dır! Elbette Anadolu Oğuzlar’la tanışmadan bu ova ilk Oğuzların giriş kapısı olmuştur! Bu sebeble efsane Oğuz Han’ın bugünkü İskenderun civarında doğduğu şeklinde uydurmalar da vardır! Ne olmuşsa şimdi askerlerimizin hendek atlar gibi geçtiği Hassa-Reyhanlı Suriye hududu leçeliklerinin dağ adı “Dede Korkut” da olduğu gibi “Qurt Dağları” iken Osmanlı devrinde birden bire “Kürt Dağları” oluvermiştir! Halbuki “Qurd” adı bizim “Gazıqurd” efsanevî adından mülhemdir! Elbette zaman çok şeyi değiştiriyor!
Peki Selçuklu Oğuzları Haleb’e nereden girdi? İşte tam bugün askerimizin bulunduğu Afrin Fırat arasından! Yani bu alan Oğuzlar’ın Suriye kapısıdır! Süleyman Şah Fırat’da yine bu bölgede boğuldu! Dolayısiyle Afrin sadece Suriye kapısı değil aynı zamanda Oğuzlar’ın Anadolu kapısıdır! Sahi Osmanlı atası olan Süleyman Şah’ı biliyoruz da Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu’nın şehâdet mekânı nerede, elbette bu alanda ve Halep Kalesi önünde bilinmeyen bir avuç kara toprak!
Emir Timur o meşhur Suriye seferine nereden girdi, elbette şimdiki Afrin’den! Evvelce Türk Moğolları da yine buradan! Peki Yavuz Selim işte buranın tam göbeğinden ve bölge adı ile anılan savaş sonucu! Mustafa Kemal Filistin ordularını bütün ağırlıkları ile birlikte nereden tahliye etti, işte yine buradan! Ve bu ordular “Milli Mücadele” adlı önünde eğilinilecek bir tabu yarattı! Bugünkü Carablus, yani Fırat Kalkanı sahası elbette Osmanlı’nın “Yeni İl” dediği son vilâyeti idi! Mithat Paşa’dan Cevdet Paşa’ya kadar Osmanlı’nın son büyük devlet ve fikir adamları da aynı bölgede vâlilik yaptı! Bölge II. Abdülhamid’in özel mülkü, İttihad Terakki’nin Sakarya veya Çanakkalesi idi!
Elbette tarihi günler yaşıyoruz, şanlı ordumuz ilk savaşta saha dışına atıldığı yerlerde duruyor! Mutlaka Kürtler’in düşmanımız olmadığını millet ve devlet olarak biliyoruz! O sebeble arkadaki güç kim olursa olursa olsun arkamıza bakmadan yürüyoruz! Bakmadan da devam edeceğiz ve eski Musul çizgisini mutlaka yeniden çizeceğiz! Harekat sonunda öyle aklı estiğinde üçbuçuk çapulcu sınırlarınızdan elini kolunu sallaya sallaya girmeyecek, karakollarınızı basamayacak, askerinizi öldürmeyecektir! Türkiye’nin bekâ sahası, can ve kan damarı! Suriye’ye razıyız, bölgede işgalci olmayacağız, ama yabancıları da istemiyoruz! Yabancılar direndiği müddetçe de buraları kendi vatanımız ve kendi topraklarımız olarak görmeye devam edeceğiz! Bir veya iki “Yeni İlimiz” de bu bölge olacak!
2011’de başlayan Suriye Olayları devlet ve millet olarak bizlere çok şey öğretti! Ülkede sulhun dünyada “Sulh”tan geçtiğini kavradık! Herkes kendi topraklarına dönmeli, Suriye dünyanın tecrübe alanı değil, Emeviler’den sonra görüldüğü gibi insanlarının insanca yaşayacağı bir Suriye istiyoruz! Bu Türkiye’nin tarihten gelen tabii hakkıdır! Meşruiyeti dünya siyaset tarihine ve çağdaş sözleşmelere dayanmaktadır! Tanrı askerimizin burnunu kanatmasın! Dua ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz!
Muhabbetle.