BUNLAR MI HAYDUT – 5-
“Bunu ben sormasam, insaf ehli sormasa, daha düne kadar “ben de ülkücüyüm” deyip mangalda kül bırakmayan, hiç verilmeyecek dünya nimetlerinin peşinde koşanlar sormasa bile, ilahi adalette 5000 (beş bin) şehit kardeşim, çilekeş yakınları ve Türk milleti elbette soracaktır.”
Ahmet B.Karabacak
Türkiyeli komünistler, Türkiye’de iki tabana oturtmak isterler eskiden beri. Bir taraftan Aleviliği istismar ederek mezhepçilik yaparlar, bir taraftan da Kürtçülüğü körükleyerek, ilmî bakımdan Türk soyundan oldukları çoktan ispat edilmiş, haklarında pek çok kitap ve ilmî araştırma neşredilmiş bu insanlarımızı devlete karşı kışkırtmağa çalışırlar. Mezhep kışkırtıcıları bir parti dahi kurmuşlar, fakat millet onların niyetlerini sezerek bu partiyi güdük bir şekilde bırakmayı bilmiştir.
Kürtçüler daha köklü bir çalışma yapmaktadırlar yıllardan beri. Bunlar her fesat akımda olduğu gibi yurt dışındaki merkezlerden bol para almakta, Türk makamlarının müsamahayı da aşan gafletlerinden yararlanarak pek çok kitap çıkartmakta, dergiler neşretmektedirler. Geçmiş yıllar içinde pek çok tanınmış kişi bu konuda itham edilmiş, birçoğu kendilerinin Kürtçü olduğunu inkâr etmemiştir.
Fakat millet Alevilikte olduğu gibi, bu konuda da çok hassastır. Meselâ bu fesat fikre âlet olanları birçok yerlerde köylerine sokmamakta, iltifat etmemektedirler. Ne yazık ki milletin bu hassasiyeti yöneticilerde bu kadar fazla değildir. Parayla beslenenler ve kandırılmış bir avuç militan, ellerinde silâhlar bu köylere gelmekte ve halkı tehdit etmektedirler. Zaman zaman bu anarşistlerin köyleri ve köy zenginlerinin evlerini basarak onlarda para ve kıymetli eşya aldıkları duyulmaktadır. Baskına uğrayanlar ya korkularından veya yöneticilerin bu meseleye önem vermediklerine kanaat getirerek bu çeşit olayları çoğu zaman haber bile vermemektedirler.
Türkiye’nin her meselesinde olduğu gibi, bu önemli meselesinde de gene iş ülkücü Türk gençliğine kaldı. Ülkücüler, yöneticilerin ihmal ettikleri bu konuya yıllardan beri eğilmekte, kandırılmak istenen arkadaşlarını zaman zaman uyararak, doğu bölgesi hakkında incelemeler yapanlar bu incelemelerini yayınlayarak, konferanslar vererek gerçeği ortaya çıkarmaktadırlar.
Kendileri doğulu olan pek çok yazarın, meselâ Prof. Fahrettin Kırzıoğlu’nun pek çok eseri yanında Kürtlerin Türklüğü, Eski bir Türk Kavmi: Kürtler, Dr. Mahmut Rışvanoğlu’nun Doğu aşiretleri ve emperyalizm, Kürtçülerin fikirlerinden dolayı şehit ettikleri M.Şerif Fırat’ın Doğu İlleri ve Varto tarihi, doğulu olmayan fakat büyük bir araştırmacı olan Prof. Mehmet Eröz’ün Doğu Anadolu’nun Türklüğü gibi kitapları, topluca Kürt denen pek çok aşiretin Orta Asya çıkışlı Türkler olduklarını ispatlamaktadırlar…
Gençlik arasında Kürtçülüğe karşı mücadeleyi büyük bir çoğunlukla doğulu ülkücüler veriyorlar. Bunların, komünistlerin ağırlık verdikleri pek çok ilimizde başardıklarını yöneticiler yapamamışlardır. Doğulu ülkücüler, yorulmada, bıkmadan bir Yunus Emre sabrı içinde dağ dağ, köy köy, oba oba gezmekte, komünistlerin Türkiye’de yapmak istedikleri hainliği, vatanın bölünmesinin sadece komünistlere yara sağlayacağını millete anlatmaktadırlar. Doğu illeri artık doğulu ülkücülerin seferberlik sahasıdır.
Bu uzun giriş, geçenlerde Atatürk Eğitim Enstitüsünde şehit edilen Tunceli’nin Çamişgezek ilçesinden Çetin Koçoğlu’nu anlatmak içindir. Hangi hain tarafından vurulduğu henüz bilinmeyen Çetin Koçoğlu’nu iki yıl önce tanımıştım. Bir arkadaşı ile benim yanıma gelmiş ve konuşmak istemişti. Diyarbakır Eğitim Enstitüsünde okurken, orada Kürtçü komünistlerle çıkan kavga üzerine, zamanın C.H.P.’li Millî Eğitim Bakanı tarafından pek çok arkadaşı ile beraber sürülmüştü. Arkadaşları Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderilmiş, o da birkaç arkadaşı ile İstanbul’a gelmişti. Sessiz, az konuşan, zeki ve yaşına göre kültürlü biri idi. Doğu meselesini çok iyi kavramıştı. Yöneticilerin ihmaline kızıyor, zaman zaman onları hainlikle suçluyordu. Kendi köyünden örnek vererek, kendisinin bütün akrabalarını ve köylülerini ülkücü yaptığını anlatıyordu. Önemli olan, oraları bilen birinin, korkmadan, çekinmeden gidip inandığını söylemesi idi. O zaman doğu köylerine bir tek bölücü, bir tek komünist giremezdi. Yanındaki arkadaşı da Diyarbakır’dan sürülmüştü. Onlar bu sürgün olayını, savaşta kahramanlık yapan bir yiğidin aldığı madalyaya benzetiyorlardı. En büyük emelleri okullarını bitirmek, öğretmen olarak memleketlerine giderek daha çok hizmet etmek, ülkücü hareketi oralarda yaymaktı…
Geçen iki yıllık dönem içinde geldikleri buradaki okulları da karışıklıktan kurtulamamıştı. Komünist bölücüler, bütün Türkiye’de olduğu gibi, Atatürk Eğitim Enstitüsünü de karıştırıyorlardı. O, bu arada boş durmuyor, aldatılmış arkadaşlarını uyarıyor, diğer ülkücülerle beraber mücadele veriyordu. Okul, geçen yıl, yöneticilerin değişmesi ve yeni yöneticilerin tecrübeli ve davânın içinden yetişmiş birer ülkücü olmaları sebebi ile komünistlerin baskısından kurtulmuştu. Bu yıl daha iyi bir çalışma bekleniyordu. Okula yeni ülkücüler gelmiş, yeni bir dönem başlamıştı. Fakat Bölücü komünistler bu durumu hazmedemediler ve bir ülkücünün daha kanına girdiler…
Şuna inandım: Akıtılan bu masum kanları, bu kanları akıtanları elbet bir gün boğacaktır. Geç bile kalınsa, mutlaka…
…………………………………………………………………………………………………
Ülkücü Kadro Dergisi Sayı: 4 1 Şubat 1977
‘’ÜÇ HİLÂLİN KAHRAMANLARI’’ kitabından