Ali BADEMCİ
“Ne yapacağız?” sorusunun cevabı basittir: Biz ilk kuşak ülkücülerin harekete siyaseten borcumuz yoktur! En fazla da onların iktidar zamanında ezildiğimizin tam olarak şuurundayız! Fakat biz yeni kuşaklara bir hayli borçluyuz; onların yolları doğru da, yanlış da olsa bizlerin onlara karşı sorumlulukları vardır! İşte bu mes’uliyet sebebiyle hiçbir şeye aldırmadan çalışmaya, çok çalışmaya, birbirimizi uyarmaya devam edeceğiz! Yetmiş yaşını deviriyoruz, şunu şurasında fazla zaman kalmadı! Lütfen makale ve kitaplarımızı okuyun, varsa hatâları biz hayatta iken yüzümüze vurun! Elbette göçten sonra söylenenler gıybettir! “Cumhuriyet” ve “Kemalizm”i düşünce hareketinin mihenk yerine oturtun! Varsın açlığınız, yokluğunuz, terkedilmişliğiniz devam etsin, hakkınızı lâyık olmayanlar gasbetsin! Haramın binası olur mu? Her gün yeni bir merdiven çıkarak her şeyin bilimsel köklerine ineceksiniz: tarih-kültür-coğrafya-inanç! En azından yüksek lisans yapmayan kalmamalı! Yardımcı olmamıza isteyenlere bir telefon kadar yakınız! Oyunlara, siyaset tezgâhlarına, desiselere karşı uyanık olacak ve dayanacaksınız! Unutmayın ki Türk Irkı’nın en önemli husûsiyeti, her türlü maddî ve manevi baskılara karşı dik durmasıdır! Korkmayın ayrık otu gibiyiz, temizlendikçe yeşeririz! Ne diyordu Atsız Ata: ”Dünya denen mezellete dalsın her isteyen/Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.” İşte o kadar!
ÜLKÜCÜ AHD!
Bu yazı bir siyaset yazısı değildir; aman Allah esirgesin! Onsuz bir şey olmuyor ama insanımızın gözlerini kapatıyor ve karakter olarak zayıflatıyor! Elbette siyasete mesafe koymak lâzım; lâkin Atsız Bey gibi defteri kapatmak anlamında görülmemelidir! Artık, o zamana göre çok şey değişmiştir; yirmi birinci yüzyılın teknolojik ihtilâli dünyada olduğu gibi bizleri de âdeta uzaya taşımıştır: Bilgi çağı! Bir kere eğitimli eğitimsiz fark etmiyor; hattâ eğitimsizler bu devrimin ürünleri ile bilgilere daha kolay erişiyor ve araçları daha güzel kullanıyorlar! Bazı şartları yerine getirirsek bu imkânla birleşen insan unsuru ya siyaseti esas çizgisine çekecek veya tasfiye edip yerine köklü çınarlar, güzel güller ve çiçekler ekecektir! Peki bu şartlar nelerdir; elbette bulunduğumuz çember milliyetçilik çemberidir; ülkücüler olarak bunun neresinde bulunmalıyız? İşte önemli olan bu yeri iyi tesbit etmek ve mümkün mertebe merkez çekirdekten ayrılmamaktır!
Ülkücülüğün temelleri Cumhuriyet’tedir; ne yazık ki sanki ağabeylerimiz görev yapmamış ve bizlere bu duyguları yeterince aktaramamışlardır! Buna hatâ da denebilir, ihmal de! Komplo teorileri aramakta bile haklısınız! Anlayacağımız ülkücülüğün esas nüv’esi “Kemalizm”dir! Bunu bilerek, iyice tanıyarak, etüd ederek, hattâ algı ve aldatmacalara sırt dönerek kabullenmeliyiz! Şahsen demokrat partili bir âilenin çocuğuyum; dedemin sırtında “Milli Şef” döneminin kırbaç izlerini gördüm; lâkin İsmet Paşa da “Cumhuriyet”in önemli bir uzvudur! “Siyonizm”den şikâyet edenler bilsin ki İsrail’in kuruluşunda 38 bin “Musevî “veya “Sebataist”i baskılarla kaçırmış, fakat ne yazık ki üç yıl sonra DP devrinde bunların 20 bin kadarı geri gelmiştir! Ülkücüler Anadolulu olduklarını ve Paşa’nın da Anadolulu olduğunu unutmamalıyız.
Ülkücülük Türk tarihinde belki de bir ilk olarak Türk Dünyası’nda dilde, kültürde, fikirde, mümkünse siyasette birliği savunarak ortaya çıkmıştır! Bu devasa bir ülküdür ve günümüz itibari ile 7 devlet, 20’un üzerinde Özerk Cumhuriyet; hülâsa olarak 300 milyonluk bir milleti ifâde etmektedir! Fakat o çocukluk günlerimizin “Esir Türkler” edebiyatına da artık eski gözlerle bakmamamız gerekiyor! Anadolu’nun mücavir alanları dışında Türkiye coğrafyası haricinde hiç de kurtulmak için bizleri-sizleri bekleyenler yoktur! Her devlet, toplum veya topluluğun kendine göre stratejileri vardır; algıya gelip onların komşuları, yaşadıkları devlet düzeni veya blokları ile aralarının açılmaması gerekiyor! Günümüz ülkücülüğünde genel olarak ilk hassasiyet bu olmalıdır! Öyle uyduruk, reel ölçülere sığmayan siyasi söylemlerden mutlaka kaçınmak ve popülariteye aldanmamak şarttır! Bu cehâlettir!
İkinci önemli husus, geçmiş değerlerimizin ve karşıt fikirlerin analizidir! “Osmanlıcılık, Pantürkizm, Pan İslâmizm” gibi dost; “Komünizm, Siyonizim, Masonluk, Sebataizm, Evanjelizm(Haçlı)” gibi düşman görünen düşünceleri de iyice inceleyip akıl ve bilim süzgecinden geçirmedikten sonra bu deyimleri kullanmamalıyız! Basit bir örnek vereyim: İnternet ve sosyal medyada dünya kadar “İttihad-ı Terakki” ve “Enver Paşa” gurubu veya topluluğu var! Genel olarak bilimsel olmayan, hiç de tarih ve kültür ifâde etmeyen, bol bol algısal siyaset çağrıştıran, apuk-subuk şeyler anlatan yazılar çıkıyor! Şartlar ne olursa olsun “İttihat Terakki” ve “Enver Paşa” kaybedilmiş, başarıya ulaşmamış hareketlerin adıdır! Kaybetmenin sebeblerini, varsa hataları, sonuçları tesbit edip ders almak varken, adeta kaybedişlere yönelmenin ne anlamı vardır! Bunlar ancak bir nostaljidir, ki kullanırken siyasi algılara ve boş işlere yönelmemek gerekmiyor mu? O dost veya düşman görülen ideolojiler de öyle; adam gibi incelenmeli! Düşman gördüğümüz ideolojilerde de işimize yarayacak önemli taraflar mutlaka vardır! Şu “Sebataizm” Osmanlıyı yıkmış ama “Cumhuriyet”in yanında olmuştur! Düşünmemiz gerekmiyor mu? Onlara bütünü ile “Siyonist” gözü ile bakabilir miyiz? Silin bakalım “Evliyazade” ve “Uşakizade”leri! İkisinin de ucu İttihat Terakki ve Cumhuriyet’e çıkmıyor mu?
Ülkücüyü bunaltan bir diğer husus siyasettir; bu işi herkes yapıyor! Halbuki siyaset bilimi, siyaseti o şekilde yetişmiş veya yetiştirilmiş insanların yapmasını şart koşuyor! Genel olarak ülkemizde bu gelenek oluşmamış, bilimsel kalıplara oturmamış, böyle bir merdiveninin ilk basamağından bile çıkılmamışsa koro halinde siyaset bağrışmalarına ne gerek var! Bilim adamları siyasete soyunarak ilimlerini de mahvediyorlar! Halbuki yakın siyaset tarihimizde yaşanmış örnekler var: Fuat Köprülü! 1970’den sonra nasıl bu yola girilmiş bilmiyoruz ama şu zamanda siyasi partilerin en has yalakaları emekli akademisyenlerdir! Çoğu da akademik hayatta ürün vermemiş insanlar; bunlar siyasette ne yapacak! Maşaallah ilgi de görüyorlar! Ah bir de rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nu okusanız, bunların halini görürsünüz! Temin edemeyenler Kemal Üçüncü Hoca’dan sorabilir ve edinebilirler! Biz uzatmak istemiyoruz; evet ülkede akademisyen çok ama entelektüel hiç yok! Dünya bu hastalığı atlatmış da biz içinde yüzüyoruz! İşte öyle olunca da milliyetçi-ülkücü siyaset ancak bu kadar olur; içine girseniz kendinizi kaybedersiniz; üçler, yediler, kırklar! Hiç de size benzemeyen insanlar! Bizim açımızdan diğer siyaset safları da öyle değil mi? Al birini vur ötekine!
“Ne yapacağız?” sorusunun cevabı basittir: Biz ilk kuşak ülkücülerin harekete siyaseten borcumuz yoktur! En fazla da onların iktidar zamanında ezildiğimizin tam olarak şuurundayız! Fakat biz yeni kuşaklara bir hayli borçluyuz; onların yolları doğru da, yanlış da olsa bizlerin onlara karşı sorumlulukları vardır! İşte bu mes’uliyet sebebiyle hiçbir şeye aldırmadan çalışmaya, çok çalışmaya, birbirimizi uyarmaya devam edeceğiz! Yetmiş yaşını deviriyoruz, şunu şurasında fazla zaman kalmadı! Lütfen makale ve kitaplarımızı okuyun, varsa hatâları biz hayatta iken yüzümüze vurun! Elbette göçten sonra söylenenler gıybettir! “Cumhuriyet” ve “Kemalizm”i düşünce hareketinin mihenk yerine oturtun! Varsın açlığınız, yokluğunuz, terkedilmişliğiniz devam etsin, hakkınızı lâyık olmayanlar gasbetsin! Haramın binası olur mu? Her gün yeni bir merdiven çıkarak her şeyin bilimsel köklerine ineceksiniz: tarih-kültür-coğrafya-inanç! En azından yüksek lisans yapmayan kalmamalı! Yardımcı olmamıza isteyenlere bir telefon kadar yakınız! Oyunlara, siyaset tezgâhlarına, desiselere karşı uyanık olacak ve dayanacaksınız! Unutmayın ki Türk Irkı’nın en önemli husûsiyeti, her türlü maddî ve manevi baskılara karşı dik durmasıdır! Korkmayın ayrık otu gibiyiz, temizlendikçe yeşeririz! Ne diyordu Atsız Ata: ”Dünya denen mezellete dalsın her isteyen/Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.” İşte o kadar!
Muhabbetle.