Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Bir konu mu var, sizi biraz düşünceli görüyorum.
Monşer-Usta: Evet bir konu var. Seninle çeşitli konularda konuşuyor ve bazen fikir alışverişinde bulunuyor, bazen de partilerin ve particilerin genel tavırları üzerinde duruyoruz ya;
Odgurmuş: Evet duruyoruz. Fikirlerimizi belirtirken mümkün oldukça parti adından veya bir parti liderinin adından ve bir partilinin adından bahsetmeden bize göre yanlış gelen konuları irdeliyor daha çok tavırlar üzerinde duruyoruz.
Monşer-Usta: Öyle diyorsun ve sen kendince bir şeyler söylüyorsun ama görüyorum ki çok eleştiri alıyorsun.
Odgurmuş: Ben bir siyasi parti lehine propaganda olacak bir şeyler söylemiyorum. Bazı parti ve oluşumlar hakkında bazen görüş belirtiyoruz fakat bu görüş belirtme nezaket ölçülerini hiçbir şekilde aşmıyor. Geçmiş tecrübelerimize dayanarak ve okuduğumuz kitaplardan edindiğimiz bilgilere göre bazı konuları irdeliyor veya o konuda uyarıda bulunuyoruz. Bunun neresi yanlış?
Monşer-Usta: Öyle ama okuyucularımız bu durumdan pek memnun değil.
Odgurmuş: Aslında “okuyucu bizden ne ister?”. Diye sormak lazım. Okuyucumuz neden memnun değil?. Benim anladığım kadarıyla; Okuyucu kendi görüşleri doğrultusunda olan siyasi parti ve oluşumu direkt desteklememizi bekliyor. Tam tersini de söyleyebiliriz; Okuyucu hangi partinin karşısındaysa bizim de o parti aleyhinde atıp tutmamızı bekliyor olabilir.
Gördüğüm kadarıyla; Okuyucu bizden, gerek sosyal medya da, gerek ulusal ölçekli yayın yapan gazeteler de olsun bir yazarın çok okunmasının yolu lehte veya aleyhte atıp tutması, karşısında bulunanları kesip biçmesi ve onlar hakkında ağır ithamlarda bulunmamızı bekliyor.
Mesela Yılmaz Özdil bunu yapıyor ve çok okunuyor. Okuyucu, kendi söyleyemediklerinin bir yazar tarafından dile getirilmesinden ve karşı parti hakkında olmadık ithamlarda bulunmasından çok hoşlanıyor.
Kimse kusura bakmasın, bizim hiçbir siyasi parti ile resmi, gayri resmi bir bağımız ilişkimiz yok. Bu yüzden bir parti aleyhine atıp tutamam ve sosyal medyada yayınlanan ve her parti için aynı merkezden üretildiğini sandığım çeşitli videoları, yazıları vs. ben paylaşamam. Onları kopyalayıp sayfalarıma taşıyamam. Eğer okuyucu benden bu gibi şeyler bekliyorsa ben bunu asla yapmam, kimin ürettiği bilinmeyen bu videoları şu parti veya bu parti aleyhine veya lehine kullanıp yayınlayamam.
Aslında, ben diyorum ki:
Herhangi bir siyasi partiye mensubiyet duygusu taşıyan kişilerin ve gurupların kendilerine göre görüş ve düşünceleri olmalıdır. Herhangi bir yabancı Türkiye lehine veya aleyhinde bir konuşma yaptığı, beyanat verdiği takdirde bu konu hakkında ulusalcı, laik ve sol görüşlü kimselerin görüş ve düşünceleri dışında milliyetçilerin de, kendilerine has görüş, düşünce ve daha değişik gerekçeleri olması lazımdır diye düşünüyorum. Ama gerçek hayatta bu böyle olmuyor. Herhangi bir yayın ne olursa olsun balıklama atlıyorlar ve netice itibariyle de o olumsuz ve aleyhimize serdedilen fikirlere inanıyorlar. O olumsuz düşünceleri her halde kendi olumsuzlukları ile birleştiriyorlar ve onlarda başlıyorlar eleştirmeye. Acaba yanlış mı düşünüyorum?. Benim bunları dile getiriyor olmamın neresi yanlış?.
Ayrıca pek çok kişi; Bilinmeyen, kaynağı pek belli olmayan ve kendilerine “Atatürk”, “Atatürkçü, en Atatürkçü”, “Milliyetçi en Milliyetçi” vb. ile başlayan isimler takan “bazı mahfiller” tarafından üretilen görüş ve düşünceleri kendi düşünceleri gibi paylaşıp yayıyorlar. Bazen de solcu olarak bilinen ve Türk Milleti lehine hiçbir görüş ve düşünce üretemeyen sol görüşlülerin ortalığa savurdukları küfürbaz görüş ve düşünceleri de hiç düşünmeden paylaşıyorlar. Ben bunlara “böyle yapmayın, bu yol çıkmaz bir yoldur” dememin neresi yanlış?
Ayrıca insanımız tuttuğunu çok sıkı tutuyor, tutmadığını ise asla sevmiyor. Kendileri dışında hiç kimseye hoşgörü göstermiyorlar. Ben tavırları da eleştiriyorum. Bu kadar fanatizme ne gerek var. Daha düne kadar aynı saflarda olduğun insanlarla bu gün adeta kanlı bıçaklı olmanın hiç kimseye bir faydası yoktur diye düşünüyorum. Yanlış mı?
Monşer-Usta: Ne diyeyim, sen de haklısın.