Ali BADEMCİ
Türkiye’nin çağa ve dünyaya uyumunda, özellikle FETÖ olayından sonra hiç de kötü değiliz. Siyasetteki birleşme aşağılara doğru iniyor ama çok yavaş hareket ediyor. Bilhassa bürokrasi engelini aşmak gerekiyor, çünkü birçok bürokrat provokatör gibi hareket ediyor. Halbuki siyasette sağlanan birliktelik güçlü dalgalarla halka inmeli ve özellikle bilim adamları da buna uyum sağlamalıdır. Bu safhada devletin yapacağı en önemli şey budur. Gündelik siyasetten, eski düşüncelerden arınmalıyız. Cumhuriyet Milliyetçiliği başarılı olmadı, bir ideoloji yaratamadı, hamaset olarak bile kadük kaldı! Elbette İslâm itici, potansiyel, katalizör güçtür. Her görüş siyasidir, çünkü toplumlar siyaset üzerine kurulur ve siyaset sosyalizasyonun sonucu ise realizasyon safhasıdır. Müsaade edin toplum birleşsin, milletimizin alt şuuru pek kuvvetlidir ve Türk ırkı doğuştan milliyetçi duygulara sahiptir. Dinî görüşlerin yanlış algılanılarak toplumsal yapıştırıcılık yerine ayrışma oluşturması özellikle sosyoloji yapanların yegane maçıdır. Bu konuya başka bir yazı ile devam ederiz. Söylenen ve yazılanların anlaşıldığını sanıyoruz.
SİYASET BİLİMİ YAZISI
2000’li yılların başından itibaren dünyaya paralel olarak Türkiye’de de siyaset sosyolojisi sür’atli bir değişim içine girdi. Doğu 1990, Batı ise 1970’lerden beri bu değişimin içine girmiş ve yeni bir yaşama şekli, yeni bir siyasi ortamı idrak etmişti. 1960 sonra Batı siyaseti tam olarak sosyolojik yeni kaideler üzerine oturmuş ve bu tarihten itibaren özellikle ABD’de de yapılan çalışmalar 19.yy. oryantalizmi hattâ Annales Okulunu çoktan katlamıştı. Sovyet bilim adamları Siyasi Etnoloji ve Antropoloji çalışırken ABD Marksist sosyoloji kuramları üzerine din çalışmalarını oturttu. Sovyet bilim adamlarının çalışmalarından sakat doğmuş bir Avrasya çıkarken, ABD sadece İslâmi figürlerle dünya İmparatorluğu olma yolunda ilerledi. Vietnam pahalı fakat sıradan bir denemeydi, lâkin Afganistan ile başlayan “Mihver İslâm Coğrafyası” işgâli Irak, Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye ile devâm etti. Bu işte mutlak olarak Sovyetler’den devralınan Rusya ve Putin çok geç kaldı, sahaya tereddütlü indi. Dolayısiyle özellikle İslâm Coğrafyasında ABD koyduğunu kat be kat almış Rusya’nın senetleri protesto olmuştur. Yaşadığımız 21.yüzyılın ilk çeyreği “Acaba dengeleme olur mu?” sorusuna cevap aramaktadır.
Türkiye bu işte geç mi kaldı; bunun için 12 Eylül Darbesi’ni bilhassa incelemek gerekiyor. Hatta 27 Mayıs’ın ile ilgili değerlendirmelerin kuyruk acısı olanların feveranları olduğunu bilhassa gözardı etmemeliyiz! 27 Mayıs ne Nazlı’nın yazdıkları ne çok bayatlamış olan Başbakan Menderes hikâyeleridir, sır niteliğinde olan çok önemli yönler var! 27 Mayıs Osmanlı zihniyeti ürünü olan bir devrin kapanması da değildir! “”Üç Darağacı” iyice incelenmeli ve düşünce adamlarının fikirleri, varsa devletin arka planı siyaset sosyolojisi süzgecinden geçirilmelidir. Böyle bir çalışma var mı, bu görüşler ışığında yeni çalışmalara hazır mıyız derseniz, maalesef ülkemizde öncelikle “Sağ” denen cenahta ne sosyoloji ve sosyolog bulunmamaktadır. Tarihçiler ve kültür tarihçileri daha sosyalizasyon penceresini bile tıklayamamışlardır. Coğrafya bir etnoloji bilimidir, onu hiç bilmiyoruz ve Suriye olaylarında ancak farkına vardık. Anlayacağınız “Coğrafya” Türkiye’nin 7 bölgesi, akarsuları, gölleri, denizleri ve dağları değildir. Kadim bir siyasî coğrafya vardır, peki kim bu işin farkında? Arayışların neresindeyiz, o da çok belli değil, çünkü bu tarafa yönlendirilen bilim adamı maalesef yok! Coğrafya ve sosyoloji çalışmaları okunmuyor, hatta kitaplara inen ön görüşler “Ağır” diye nitelendiriliyor, bu şartlarda ülkenin siyaset problemlerini nasıl çözeriz?
Şöyle veya böyle ülke sosyolojisinde bir iç bütünleşme sağlandı, fakat bu hâlâ çok üst seviyelerdedir. AKP bürokrasisi sık sık bu realizasyonu bozuyor. “Müslümanlar” ve” Müslüman Olmayanlar” ayrımı lider bir Müslüman ülkeye hiçbir şey kazandırmaz? O sebeble bilhassa dış siyasette “Müslüman Türkler” deyimi çok sakat ve tecrübe edilmiş görüşlere özenmedir. Türk ırkının kahir ekseriyeti zaten Müslümandır, bunu yeni ayırım ve parçalanmalara kapı arayalayacak tamamen heyacana dayanan sloganlara teslim edebilir miyiz?
Ülkede 4 milyona yakın Suriyeli mülteci var; bunlara tam anlamı ile Arap diyebilir miyiz? Dersek, Türkiye’ye ilgiyi izah edemeyiz! Bu ülkenin bütün vatandaşları fukara değildir; imkânı olmayanları bir yana bırakın, büyük şehirlerimizde 5 yıldızlı oteller onlarla dolu, pekâla daha rahat olacakları ülkelere gidemezler miydi? Hudud bürokrasisi çok hatâ yapıyor; buralarda “Müslüman Türkler” diye tamamen siyaset mahreçli etkinlikler yapılıyor! Örnek vereyim; büyük bir Suriye Türkmen kampının bulunduğu Yayladağı ilçemizde onlar için bir şölen yapılıyor. Kaymakam’ın pankartına bakınız; “Bayırbucak Müslüman Türkleri!” Hoppala bu adam serhadı İstanbul tekkesi sanıyor! Bayır Bucaklılar bırakın başka dinden olmayı Türkçe’den başka lisan da bilmezler! Suriye Türk ve Türkmenleri tamamen Sünni-Hanefi Müslümandır ve bir tane ne Hıristiyan ne de Musevi’ye rastlanmaz! Örneği iyi düşünün, devlet de kendini dinlemeyenlere bir işaret koysun!
Türkiye’nin çağa ve dünyaya uyumunda, özellikle FETÖ olayından sonra hiç de kötü değiliz. Siyasetteki birleşme aşağılara doğru iniyor amma çok yavaş hareket ediyor. Bilhassa bürokrasi engelini aşmak gerekiyor, çünkü birçok bürokrat provokatör gibi hareket ediyor. Halbuki siyasette sağlanan birliktelik güçlü dalgalarla halka inmeli ve özellikle bilim adamları da buna uyum sağlamalıdır. Bu safhada devletin yapacağı en önemli şey budur. Gündelik siyasetten, eski düşüncelerden arınmalıyız. Cumhuriyet Milliyetçiliği başarılı olmadı, bir ideoloji yaratamadı, hamaset olarak bile kadük kaldı! Elbette İslâm itici, potansiyel, katalizör güçtür. Her görüş siyasidir, çünkü toplumlar siyaset üzerine kurulur ve siyaset sosyalizasyonun sonucu ise realizasyon safhasıdır. Müsaade edin toplum birleşsin, milletimizin alt şuuru pek kuvvetlidir ve Türk ırkı doğuştan milliyetçi duygulara sahiptir. Dinî görüşlerin yanlış algılanılarak toplumsal yapıştırıcılık yerine ayrışma oluşturması özellikle sosyoloji yapanların yegane maçıdır. Bu konuya başka bir yazı ile devam ederiz. Söylenen ve yazılanların anlaşıldığını sanıyoruz.
.
Allah’a Emanet Olun.