Ali BADEMCİ
Şerif Mardin Hoca ölümünden kısa bir süre evvel bir yazısında “2015 Seçimlerini AKP’nin kazanması Kemalizm’in zaferidir” demişti. Bir başka yazısında da “Tayyip Erdoğan Nakşilik önünde sağlam seddir.” diyor. İyice düşününüz ve Türkçüler olarak eksikliklerimizi görünüz! İşin neresindeyiz?
TÜRKÇÜLÜĞÜN SORGULANMASI
Evvelemirde şu husûsun tesbit edilmesi gerekiyor; “Türkçülük” sorgulanabilir mi? Sorgulanırsa böyle bir fikir jimnastiğinde adı öne çıkan Türkçüler eleştirilebilir mi? Bize küçük yaşlardan beri Türkçülüğün Türk Milliyetçiliğinin özel adı olduğu öğretildi, doğru mu? Türkçülük ve Türk Milliyetçiliğinin târifi yapılabilir mi? Yapılırsa metodu ne olmalı, düşünce mi, siyaset mi, bilim mi? Bilim derken metodolojik çerçevenin çizilmesi gerekmiyor mu? Tarih, sosyoloji, ideoloji, teoloji, coğrafya, demoğrafya, etnoloji, antropoloji, arkeoloji vs.. Siyaset; elbette siyaset çok önemli, çünkü milliyetçiliği bir yanda göklere çıkaranlar bir yanda da şiddetle zemmedenler! İşte bütün bu açıların görülmesi, metot kullanılması, Türkçülüğün Türk Milliyetçiliğine dönüşümü ve toplum üzerinde hassas terazi oluşturması, kuvvetli taban bulması bîhakkın incelenmelidir? Ve şu soru mutlak olarak cevap bulmalıdır: Siyasette neden başarı sağlanamıyor, eksiklik-fazlalık veya sakatlık nerededir? Neden onarılmaz boşluklar var?
Bilimsel olarak ilk Türkçülük Batıda oryantalizm eğiliminden doğmuştur, fakat Türkiye’ye Cumhuriyet devrinde Kırım-Kafkasya-Kazan’dan teşrif ederek vücut bulmuştur. Elbette kuzeyden gele Türkçülük daha doğruydu, fakat biz bu görüşleri batılılaştırdık ve siyasetin önüne kurban olarak attık. O sebeble kullandığımız metot Macar Yahudi bilim adamlarının metodu oldu ve dünyaya “Pantürkizm-Pan Turanizm” olarak aksetti. Örnek mi isteriz işte A.Vambery, II. Abdülhamid’in icazetli bilim adamı! Aynı yıllarda Radloff ve Thomsen’in Göktürk Yazıtları çalışmaları da itici güç oldu, maalesef bu keşiflerin de temel argümanı siyasetti! O siyaseti savaşın son yıllarında İttihat Terakki kullandı ama başarılı olamadı!
Oryantalizmin bu hevesine Şark “Panislâmizm” ile mukabele etti, fakat Osmanlı’nın son döneminde iktidar olan Türkçülük tahtını onlara teslim etmediyse de “Cihad” çağrıları ile İslâmi sloganlar kullandı! C. Afganî’nın II. Abdülhamid ile barışık olmaması ve sui’kasta uğraması elbette bu görüşlerin milliyetçiliğe nüfûzunu önledi ve illegaliteye yöneltti. Cumhuriyetin ilk yıllarına işte böyle bir ayağı eksik ve tarif alanı çok geniş olan bir düşüncenin iktidarı ile girdik! İtirazlar çoktu fakat R. Nur ve M. Akif örneğinde olduğu gibi Kemalist menşeyli bir çok insan çember dışında kaldı. Öyle ki Osmanlı 3. Ordu Kumandanı Mısır’a gitti ve orada Genel Kurmay Başkanı oldu. Medine müdafiî Fahrettin Türkkan birçok şeyi sineye çekerek çember içinde kaldı.
Dolayısiyle Osmanlıda olduğu gibi Cumhuriyet devrinde de Türkçülük sakat doğdu ve bilimsel olmayan söylemlerle gelişti. 20. YY toplumlara öğretmişti ki yeni fikirler hayat buldukları ülkelere azınlıklar kanalı ile giriyordu. Elbette en fazla azınlık İmparatorluklar içindeydi; Türkiye ve Rusya! İlk sosyalist düşünceler bu iki imparatorluğa da öyle girdi. O sebeble Rusya Müslümanları Tatar hareketinin bir daha ve şümullü olarak incelenmesi gereklidir. Türkiye Türkü marksist fikirleri kendi azınlıklarından öğrenirken Ruslar da Tatarlar’dan öğrendi. Önemli sebeb şudur ki azınlık olarak kabul edilen imparatorluk anasırı devlet kurucu halk veya halklara göre 20. YY daha erken kavramıştı; ne yazık ki Rusya’da Rus olanların ele geçirdiği yenileşme; II. Dünya Savaşı’na yaklaşırken Sovyet sınırları dışına “Komünizm-Dinsizlik-Ateizm” olarak yansıdı. “Soğuk Savaş” döneminde bu algı batının en önemli silâhı haline geldi.
O sebeble Vahidov gibi bir din adamının öğrencisi olan Galiyev öyle görüldü, halbuki partilerinin adı “Rusya Müslümanları Kurultayı”dır. Kazan’ın Çekler tarafından işgalinde hiçbir Rus elini kaldırmazken sosyalist hareketi oluşturan 150 bin kişilik Tatar fabrika işçisi ölümüne vatanını savundu ve lider Vahidov 30’lu yaşlarda şehid oldu. Yetiştirdiği insanların defterini de Stalin dürdü ve sosyalizm yeni Rus emperyalizmi şekline dönüştü. Evet Galiyev ve arkadaşları, Galiyev’in öğrencisi Ş. Süreyya Türkiye’ye yetişti ama birşey yapamadı: “Tek Adam-İkinci Adam-Enver Paşa” yazdı! Galiyev’in diğer öğrencisi Mustafa Suphi mutabakat sonucu Karedeniz’de öldürüldü.
Mustafa Kemal dönemi Dünya Türkçülük hareketi böylece sakat doğmuştu; Türk devleti himayesindeki Türkçülük ise din yönü ihmal edildiği için bilimsel olarak ileriki kuşaklara taşınamadı. Bu dönemde kuzeyden gelenler hariç tutulursa “Ulema” da isteksizdi; Köprülü Atatürk’e çok yaklaşmaz, öğrencileri Atsız-Osman Turan- A. Gölpınarlı da çember içinde çok görülmedikleri gibi duruşları ile muhalif bile oldular! O sebeble Atsız Türkçülüğünde İslâmiyet figürü olmadı gibi Kemalizm de yoktur. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki Atatürk devri Cumhuriyet Türkçülüğü ikinci savaş ortamında tamamen anti komünizm üzerine bina edilmiştir. 1944 olaylarında Türk olanlar yerin dibine batırılırken ırken muğlak olanlar ırkçılık yapmışlardır. Dolayısiyla babamızın oğlu da olsa artık defteri açıp bilimsel yollardan meseleyi tartışmalıyız.
Demokrasi döneminde evvelki dönem iki türlü Türkçülük anlayışına yenisi eklendi: DP Milliyetçiliği. CHP içinde bulunan Mustafa Kemâl kadroları Türktü, fakat “1944 Olayları” içinde olmayanlar da vardı! DP’liler ise İzmir-Selânik rüzgarı ile geldi! Milli Mücadele’nin ilk döneminde olduğu gibi! İsmet Paşa varlık kanununun sahibi olduğu için DP zihniyeti CHP’ye her şeyden evvel bu yönü ile karşıydı; o sebeble ilgili kanuna muhalefet edenler sanırız 1953’de çıkarılan yeni bir kanunla affedildi. O sebeble evvelce İsrail’e kaçanlardan bir kısmı döndü, fakat ABD’ye sermaye götürenlerden gelen olmadığını biliyoruz! 1960’de üç idam, “Sabata” damattı, acaba bilerek mi asıldılar, böyle bir uzak şuur var mı? İncelenmesi gerekli!
1960 İhtilali’nde Atatürk ve 1944’ü benimsemeyen O. Turan ve F. Köprülü gibi “Osmanlı” damatlar, yeni bir milliyetçilik düşündüler ve Türkeş liderliğindeki ÇKMP’ye şiddetle muhalif oldular. Fakat 1969’lara gelindiğinde bu ateş söndü, Atatürk dönemi Türkçülüğü de CHP içinde kişilerle bile temsil hakkını kaybetti. Eser olarak İş Bankası geliri ile yürüyen Tarih ve Dil kurumlarından başka bir şey kalmadı!
Alparslan Türkeş Türkçülük hareketinde çok şeyi değiştirdi; Türkçülük içinde İslâm istemeyen aziz ağabeyi N. Atsız’ı dinlemedi ve belki de Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan hatayı düzeltmiş oldu. Fakat ona empoze edilen “Türk-İslâm Sentezi” gibi tamamen avantür görüşler tutmadı; lâkin milliyetçilik içinde İslâm’ın yeri nesillerce benimsendi. Bu düşünce gelişen ve halkta bol alt malzemesi olan İslâmcılığın yerini tutamadı! Hareket ideologyayı felsefeleştirecek çalışmalar ortaya çıkmadı. O sebeble “Ülkücülük” adı verilen yeni görüş özellikle siyasetçi yetişiremedi. Türk orjinliler tıpkı Osmanlı devrinde olduğu gibi çok gerilerde kaldı. 12 Eylül İhtilâli biraz daha bunalımı artırdı ve binlerce yetişmiş gencin sindirilmesi ile sonuçlandı. Şahsen merak etmişimdir; sağda veya solda 1969-1980 arasında asılanlar neden hep Türk çocuğudur! Partilerine, hiziplerine, guruplarına bakıyorsunuz, hepsinde de Türk olmayanlar var da onlara neden dokunulmadı?
1980 İhtilali bu ülkede çok şeyi değiştirdi; içindeki yaşadığımız zamanın yapısal değişikliklerini çok iyi inceleyemiyoruz. Türklük gibi Türkçülük de yeni bir şekil almış gözüküyor; 15 Temmuz’dan sonra ise “ İslâmcı Devlet Yapısı”nda da derin bir dönüşüm var. Arada kılçıklar var ama gelinen nokta çok kötü değildir. Devlet düşüncesini her millet ve milliyet siyaset ve ekonomi ile götürüyor. Ne yapalım, “Bürokrasi”de Türk ırkı pek şanssızdır. Parti, gurup, tarikat, dernek adı zikretmeksizin Türkçülük yapanların çoğunun hâlâ Türk olmadığını biliyoruz. Sol veya Sağ herşeyin altında Arap düşmanlığı perdesi altında evrensel İslâm düşmanlığı yatıyor. Türkçülüğü bir de bu yönden sorgulamalıyız. Düne kadar “İslâm ırkı redediyor” diyenler artık, “Irka evet ırkçılığa hayır” diyorlar! Bu da bir gelişme değil mi?
Şerif Mardin Hoca ölümünden kısa bir süre evvel bir yazısında “2015 Seçimlerini AKP’nin kazanması Kemalizm’in zaferidir” demişti. Bir başka yazısında da “Tayyip Erdoğan Nakşilik önünde sağlam seddir.” diyor. İyice düşününüz ve Türkçüler olarak eksikliklerimizi görünüz! İşin neresindeyiz?
Allah’a Emanet Olun.