Ali BADEMCİ
alibademci@gmail.com
Şunu anlıyorum; demek câmiayı şu mâlum ayak takımı dağıtıyormuş; bizler boşuna suçluları başka yerler ve mekânlarda arıyoruz; dün de bugün de böyle! Tabiî iyi niyetle konuşan, yazan, katiyyen hakarete başvurmayan terbiye adamları tenzih ediyorum! Elbette banimle aynı fikirde olmaları gerekmiyor; lâkin ortaya olgular koyuyorum, en azından bunlar üzerinde kuvvetle düşünün! Düşünmenin size ne zararı var? Herşeyden evvel şu Türkçenizi de düzeltin! O pespaye argo cümleler ile fikir ifâde edilir mi? Beğenmiyorsanız okumayın, burası internet medya, hakaret için siteye girmeyin! Benim için giriyorsanız adım üzerine tıklamayın! Kimse sizi zorlamıyor! Yazdıklarım benim doğrularım! “Göç” olgusunu kuru kuruya haşlayacağınıza, bilimsel anlamda “Kimlik” ve “Göç” işini sorgulayın! İşte o zaman doğruyu bulacaksınız.
HÂLİMİZ
Maaşallah MHP’den ceketini alıp çıkarken yanında ancak 25 genel kurul delegesi toplayan Özdağ Hoca’nın bir hayli müdafiî varmış! Halbuki bizim amacımız onu tartışma ortamında münakaşa etmek değildi. Sadece bir eleştiriden ibaretti; öyle ilgisiz, bilgisiz bilimsel olmayan cümle de kurmadık. Yani insanların hepsinin aynı fikirde olmaları mümkün mü? Karşınızdaki kim olursa olsun tenkid edemez misiniz? Dünyası olmyanlar, devlet başkanına hakeretler yağdırırken, eli kalem tutan bir zâtın bir hocayı tenkid etmesi neden tozu dumana kadıyor! İlginçtir ki itirazlar saldırı derecesinde bizi en yakın tanıyanlardan geliyor! Fakat kendi hâlinde izleyenler daha ihtiyatlı hareket ediyor ve doğruyu görüyor! İlginçtir ki kafası boş olan bazı ülkücü kardeşlerim “Kafayı yemiş” diyorlar! Hakikatten elli yıl onlar için çalıştığımız bu insanlar, gerçekte hiçbir zaman düşünceleri için kafa yormadılar! Ehh ülkümüz için “Kafayı yemek” de ayrı bir gurur kaynağı!
Şahsiyet yapmam, yapanı da sevmem; lâkin zamanın en elit yayın organı Atsız Bey’in 1969-70’li yıllar “Ötüken” dergilerine bakın! O zaman 1960’dan sonra doğanlar lâstik donla geziyordu! “Arapçı” diyen idraksiz insanlar bizim ilk milliyetçilik duygularının onlara düşmanlıkla başladığını bilmeli! Lâkin zaman içinde bunun yanlış olduğunu anlamamızın hangi tarafı yanlıştır? “Hain-avare-boş kafa-maceraperst- tahsilâtçı- kahvehâne tarayıp da asalak hayatı, hayat tarzı olarak tutturanlar” bizim içimizden çıkmadı mı? Ama biz yine onları terketmedik, suçlamadık! Bir insanın bedeni ile paralel olarak kafası da gelişmez mi? Ne zamana kadar kahve hâlini merak edip kapı önünde beş-on lira bekleyeceğiz!
İlginçtir ki birbirini ihbar edenler, arkadaşlarını ipe götürenler de bunların arasından çıktı! Irz düşmanları da var; aradan elli yıl geçmiş de hâlâ hatâları görmeyelim, ders almayalım mı? İstihbarata da hepimizi o kafa sattı! Arkadaşlar söyleyesin, 12 Eylül 1980’de 116 gün aralarında bulundum, silâhım ve eylemim yoktu da kime zararım oldu! O kara günlerde Hergün’de dünya kadar yazım var, daha akıllı olmak için yazdım, onlar için neşren militanlık yaptım ve cezaevinde yatarak o günlerin yiğitliğinin hesabını verdim! Peki ya muhbirler, işbirlikçiler; sonradan çek-senete düşen, Evren’e kulluk yapan, içimizde istihbarat okulu kuranlar nerede, ne oldu, kime zarar geldi! Halbuki bizler sadece Anadolu çocuğu, kimsesi olmayan, dayısı bulunmayanlar çok zarar gördük!
Küçük bir gurup da olsa “Ülkücü” fırçasını hiçbir şekilde haketmedim; ”MHP Adana Davası”nda dışarıya ilk çıkandım, komitacıların ekmeğine mi tenezzül ettim, babalığa mı soyundum, vekil mi olmak istedim! Hâlâ bir lokma bir hırka hayat devam ediyor! Sadece şahsi gayret ve çalışmalarla düşünce hayatımızda hep tırmaladım, tırnaklarımla parmaklarımla! Fikrim hiçbir zaman değişmedi, ancak zaman için revize oldu; işte ürünlerim öyle ortaya çıktı! Adımın önüne sıfat koydurmadım, sade ve sadece “Gazeteci”! Ve elli yıllık bir yazım hayatı! Her düşünce emektarı gibi doğrumuz ve yanlışımız elbette olmuştur! Fakat doğrular daima ağırlıktadır.
Siyasetin içinde değilim, kitap çalışırım, emeklilikte başka ne yapayım! Mütevazî geçim hayatıma destek de oluyor, TV düşünce programları gibi! Ülke çapında bedelli veya bedelsiz her davete severek icabet ederim! Yani bunlar kötü mü? Evet “Kafayı sıyırmışçasına” okuyorum, yazıyorum; bu sütünlarda ciddî meseleleri de paylaşıyorum! Bütün ülkücüleri seviyorum; ölünceye kadar MHP’li kalacağım, bayrağı mezarıma bile diktireceğim! Şu arşive bakın, onları da daha sert tenkid ediyorum, lâkin tekdir yerine “Teşekkür” geliyor!
Şunu anlıyorum; demek câmiayı şu mâlum ayak takımı dağıtıyormuş; bizler boşuna suçluları başka yerler ve mekânlarda arıyoruz; dün de bugün de böyle! Tabiî iyi niyetle konuşan, yazan, katiyyen hakarete başvurmayan terbiyeli adamları tenzih ediyorum! Elbette banimle aynı fikirde olmaları gerekmiyor; lâkin ortaya olgular koyuyorum, en azından bunlar üzerinde kuvvetle düşünün! Düşünmenin size ne zararı var? Herşeyden evvel şu Türkçenizi de düzeltin! O pespaye argo cümleler ile fikir ifâde edilir mi? Beğenmiyorsanız okumayın, burası internet medya, hakaret için siteye girmeyin! Benim için giriyorsanız adım üzerine tıklamayın! Kimse sizi zorlamıyor! Yazdıklarım benim doğrularım! “Göç” olgusunu kuru kuruya haşlayacağınıza, bilimsel anlamda “Kimlik” ve “Göç” işini sorgulayın! İşte o zaman doğruyu bulacaksınız.
Saygı ve sevgi ile.