Kenan EROĞLU
1973 Mahalli seçimlerinde MHP olarak büyüklerimiz, diğer birkaç parti ile birlikte Eşraftan birisi olan Ragıp Yeniay’ı destekleme kararı almışlardı.
Bizler ise Ülkücü Gençlik olarak Ragıp Yeniay’ı desteklemeyi içimize sindirememiştik. Çünkü Ragıp Yeniay’ı hiçbir şekilde tanımıyor ve hiçbir faaliyetimizin içinde de görmemiştik. Onun bizim parti ile bir alakası olduğunu da bilmiyorduk.
Ayrıca bu seçim birlikteliğinde Ragıp Yeniay’ı destekleyen siyasi partiler (AP, MHP, CGP, DP ve MP) aynı zamanda kendi partilerinin de propagandasını yapıyor, salon süslemelerinde bulunuyorlardı.
Biz Ülkücü Gençler olarak, Ogünlerde MHP Genel idare kurulu üyesi de olan Taha Akyol ağabeye durumu aktarmış ve Ragıp Yeniay konusu bizi pek bağlamıyor ve sizde bu ortak toplantılara katılmayın demiştik.
Çünkü MHP adına Genel İdare Kurulu üyesi olan Taha Akyol ağabey bu ortak toplantılara katılıyor ve konuşma da yapıyordu.
Bu birliktelikle; AP, DP, GP, ve MHP’nin ortak kararı ile CHP adayı Cevdet Dündar’ın seçilmesinin önüne geçilecekti.
Neticede biz Ülkücüler Ragıp Yeniay’ı desteklemedik, onun için çalışmadık ve propaganda çalışmalarına da katılmadık. Ve Ragıp Yeniay’da zaten seçilemedi. CHP adayı Cevdet Dündar Belediye Başkanlığını kazandı.
Birileri yukarıdan adaylar konusunda kararlar verebildikleri halde, Ülkücü taban bu adayı benimsemekte zorlanıyordu.
İşin en garip tarafı; Yukarıdan atanan veya partililerin müdahil olamadığı bu adayların bir kaçı hariç Ülkücü Hareketi temsil kabiliyeti de yoktu.
Birileri aday olur veya gizli bir el birilerini aday eder fakat bu durumu davaları adına içine sindiremeyenler Ülkücüler her zaman olmuştur.
Çünkü adayların Ülkücü Hareketi temsil kabiliyeti ne yazık ki pek olmuyordu.
Fikren yetersiz olan adayların, Milliyetçilikle alakası olmayan sloganlarla veya sloganımsı cümlelerle ve de iddialı büyük büyük bir takım sözlerle Ülkücülerin gönlünü alma imkânının olmadığı da kesindir.
Ülkücünün, Ülkücü hareketin kaderi bu mudur? Böyle mi olmalıdır?
Elbette olmamalıdır fakat bu durumun önüne de geçilemiyordu.
Günümüzde de değişen pek bir şey yok.
Çeşitli yer ve zamanlarda el ile Bozkurt işareti yapmak o adayın Ülkücü olduğunun delili değildi.
Belki de ömründe Bozkurt işareti yapmamış insanların
Elinin aldığı o şekil çok çok eğreti durmaktadır.
Genel bir uzlaşma ile belirlenmeyen adaylar kerhen mi destekleniyor sorusu her zaman sorulmuştur.
Bu çarpık durumun sonucunda;
Adaydan çok parti konusu ön plana çıkmaktadır. İnsanlar adaydan çok partilerine vefa borcu ödemek gibi bir psikolojiye girmektedirler.
Ne yaşantıları, ne kültürleri, ne bilgileri ve ne de Ülkücü dünya görüşü üzerinden geliştirilmiş fikirleri olmayanlar seçildikleri takdirde dava konusunu bir kenara bırakarak hareket etmektedirler.