Hayatında bir kere olsun MHP’ye rey vermeyen bazı karanlık çevrelerin “Bu adam ile bu iş olmaz” şeklindeki propagandaları, maalesef vatandaş seviyesinde de en az beş yıldan beri mırıldanmaktadır. MHP kitleleşmeye sür’atle tırmandığı halde, mantığı olmayan bu görüşler tekrarlanmaktadır. Bu işin bir ucunun kötü niyetlilere dayanması, aslında meselenin özünü görmemiz için yeterlidir. Lâkin birçok ülkücünün de, kendilerinin başarısızlığını “O adam”a bağlamalarının kötü niyete ne kadar alet olduklarını göstermeye yetmez mi?
Bir eser sosyoloji konusu da olsa, güzelliği mutlaka kullanılan malzemenin kalitesiyle ilgilidir. Ülkücü hareketi oluşturanlar, ne kadar kıymetli malzemeler olurlarsa olsun, 1980 sonrası yaşanan bunalımın insan denen mana abidesinde kalite bırakmadığı da bir gerçektir. Şüphesiz yüzlerce şehidi olan bir camianın, kalitesiz malzeme olduğunu düşünmek kalitesizliğin ta kendisidir. Şahsen işi iyi niyetle analiz eden insanların böyle yanlış bir kanaate sahip olduklarını sanmıyoruz. Lâkin hâlâ farkına varmadığımız bir depremin otuz dört yıl yıl sonra bile sarsıntıları içinde bulunduğumuzu kimse inkâr edemez. Yanı başında yüzlerce insanı şehit verdikten sonra sırf dengeleme sebebiyle ipe gideceksin de, bu işi sosyolojiye sığdırıp analizini yapacak ve bu incelemelerden elle tutulur sonuçlar çıkaracaksın! İşte bu tezatlar içerisinde sanırım sosyoloji de aciz kalıyor, şimdiki gibi ihanete varan tenkitler yapılabiliyor.
1997’de “O Adam”ın elindeki malzemeye bakınız: Daha bir sürü insan mahpustadır; ülkücüleri eğilimin biri olarak ilân eden o talihsiz zihniyet, alabildiğine istismar ediyor; yoksul insanları paraya ve menfaate yönlendiriyor; muzır zihniyet içine kadar girmiş, önüne kattığı insanlarla operasyonlar yapıyor; “cemaatçilik” hortlamış liderin hayatında hareketi ikiye bölüyor; çek-senet tahsili gibi pislik bir müessese ülkücülere yapıştırılıyor; ve daha lider bu dünyaya veda ederken kurultay adı altında sandalyelerin havada uçuştuğu manzaralar, hareketi sıfırlamak için yapıldığının maalesef farkına varılamıyor!
Başta biz eli kalem tutanlar olmak üzere, “O Adam”a ne verdik ki ne isteyelim, hiç düşündük mü? Adam yetiştirdiğimizi sanıp yanına katmışız, Başkanlık Divanına almış, kişilik vermiş, danışma makamı yapmış, adam istişare dersini “Umumhane” kadınlarından almış ki, sayesinde cebi para yüzü makam görmüş insan bozuntuları, hareketinde kadına karşı erkekliğini ispat etmek için camiaya küfredebiliyor! Ve bakıyorsun ki, “Hanımlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” mevkiinde bulunan insan, divan üyelerinin çoğu ile bir gurup yapmış! Devlet ve millet meselesi “nataşa” ile konuşuluyor!
İşte “O adam”ın önüne konulan malzeme budur; dolayısıyla bu malzemeden bundan kaliteli iş olmaz! Efendim neden seçmesini bilmediler, diyebilirsiniz! Eh, politika gurup işi olsa da “liderlik” maalesef tek kişilik bir oyundur. Hele bu işi sosyal yapısı belli olan “Türkmen” ile yapıyorsan, seni üç gün sonra al-aşağı etmez mi? Liderler maalesef yarım şahsiyetli ve zayıf adamlarla çalışıyor; bu “O adam”a has bir özellik değil ki! Türkiye’de değil belki dünyanın her tarafında böyle! Bunları geniş düşünmeniz ve artık aştığımız bu işleri temcit pilâvı gibi sofraya sürmeyesiniz diye anlatıyorum!
Şimdi MHP de, ”O Adam” da bunları aşmıştır! Artık tekrara lüzum olmamakla birlikte, ders almaya devam etmek lâzımdır. Hareket gerçekten kitleleşmiştir. Şimdi bu kitlelere hata yapmadan yaklaşmak ve kalıcı olmalarını sağlamak gerekiyor. MHP’ye rey verenlerin tamamını ülkücü kabul etmek gibi bir mecburiyet vardır. ”Ülkücülük”yapıyorum diye bir kısım insanları küstürerek kaçırmak siyasetin ruhuna aykırıdır.
”O Adamsız” buralara kadar gelinir miydi, bilmiyorum ama daha iyi olmayacağı aşikârdır. Şimdi olumsuzluklar ve ahlâksızlıklar yok, sandalyeler havada uçuşmuyor, hareket ülkenin istikametini değiştirecek işlere imza atabiliyor, daha iyi ve daha güzeli yakalayabilmek için çok büyük gayretler var, bunları inkâr edebilir miyiz? Bugünleri aratacak provokasyonlara âlet olacağımıza, kazanımları çelik zırh içine almanın yollarını bulmalıyız. Emanet; kişilerin isteği ile değil Tanrı’nın işareti ile alındığı için, onun işareti ile devredilir.
Muhabbetle.