Ali ALPARSLAN alialparslan78@gmail.com
15 Termmuz’dan sonra muzir ve hain düşüncenin peşinde olanlar devlleten temizlenmiştir? Lâkin ortaya çıkan alan boşluğu nasıl ve kiminle doldurulacaktır? Bu konuda iktidarla işbirliği yapan milliyetçi kişi ya da kurumların böyle bir düşüncesi var mıdır? Bugün milletçiliğin hem devlet kurucu hem de devlet yıkıcı bir unsur olduğunu ilim çevreleri ifâde ediyor! Bizde milliyetçilik hep devlet yıkıcı olarak telakki edilmiştir; bu terslik nereden geliyor, merak eden var mı? Elbette bizim tarihimizde de devlet kuran irade aynı zaman da yıkan da olmuştur! Fakat bunun sebebi fikir ve düşünce ayrılığı değil, devleti oluşturan ana unsurun ihmal edilmesi ve devletten dışlanmasıdır! Sultan Sencer ve Anadolu İsyanları’na bakın bu gerçeği göreceksiniz! O sebeble düşmanın amacı Müslümanları değil, İslâmiyeti ortadan kaldırmaktır; bu da Türk müslümanlığı ve Türklerdir! O sebeble Türk çocuğunu ölüme çağıran devlet aynı zamanda açlığını ve tokluğunu sormak zorundadır! Yoksa ne Avrupa Savaşı ne de “Referandum” Türk insanını hiç ilgilendirmiyor.
AVRUPA SAVAŞI
Gerçek mi, senaryo mu, gündem değiştirme mi veya yeni bir algı mı olduğunun çok farkına varamadığımız son Avrupa olayları gündemi işgal etmiş durumdadır. Medya canlı yayın yapıyor ve kamu oyu sadece 6 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu AB’ye karşı bileniyor! Elbette devletimiz tepkilerinde haklıdır, fakat arada ABD karşıtlığı kaynıyor ve muhtemel Rakka Operasyonu için koalisyonun PYD ile işbirliği kesinleşiyor! İnsan değişik şeyler düşünmekten kendini alamıyor devletin “Kırmızı Çizgisi” mutlaka referandumdan önceliklidir! Nihayet bu referandum ile olmazsa yenisini yaparsınız ama Irak’da olduğu kırmızı çizgileri yeniden çizemezsiniz!
Tam bir savaşa dönüşen AB ile münasebetlerimiz elbette yolunda değildi ve öteden beri inişli çıkışlı ilişkiler içeriyordu. Bu serüvevende elimize ne geçtiğini anlayabilmek çok zor; lâkin konu ile ilgili sağlam düşünce Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğudur. Çünkü “Batı” dediğimiz şey Türk ve kültürünün tek yönüdür; bu kadar gelmiş ve geçmişten sonra hemen hemen başka yöne dönmek mümkün değildir! Fakat AB’nin de bağımsız olduğunu düşünmek mümkün değildir; zira gövde Avrupa ise kafa ABD’dir. ABD ve AB, BM’in daimi komisyonunun hâkimidir; bu birliktelik diğer iki daimi üye de olduğu gibi tel iplikle bağlı değildir. Elbette Amerikan kültürü aynı zamanda Batı kültürüdür. O sebeble bu iki kıt’anın tek dünya olmasının önüne geçmek günümüz şartlarında mümkün değildir.
Biz Türkler çok duygusal bir milletiz, uluslar ve ülkeler arasındaki ilişkilerde hâlâ maddi telâkkileri öne alabilmiş değiliz ; en azından kamu oyu olarak böyleyiz. Türk dünyası ve devletleri ile ile ilişkilerimiz böyledir; hatta hep işe yaramayan teorileri bile öne çıkarırız; o sebeble başarılı olamaz ve zaman zaman kardeşlerimizden bazıları ile küseriz! Halbuki önce kendi devletinin ve toplumunun çıkarlarını hesaba almayan devlet adamları o ülke siyasetinde ayakta duramaz. Bu konuda rahmetli Ebulfeyz Elçibey yakın bir örnek değil midir? Daha beteri ilk dünya harbinde Türk asker bürokrasisinin Alman hayranlığı başımıza ne gaileler açmıştır! Ner yazık ki aynı kültür çemberi içinde bulunduğumuz İslâm milletleri de aynı durumda olduğu için başka güçlerin hegamonyası altındadır!
O halde en büyük eksikliğimiz ve görmemezlikten geldiğimiz husus tarihi ve kültürel misyonumuza uygun hattı hareket tesbit edemememiz diyebilir miyiz? Bugün AB ülkelerinde 10 milyon vatandaşımız çalışmak için gitmiş ve çoğu o ülkelere yapışıp kalmışlardır. Balkanlar ve Orta Avrupa’da 8 milyon kadim Türk bulunmaktadır. İşte bu sebeble hem Bulgaristan, hem Mekadonya hem de Bosna ve Kosova’dayız; Viyanadayız! AB liderleri işin farkındadır ve çalışan nüfus olarak bu rakam çok önemlidir. Çünkü 500 milyonluk AB nüfusu içinde Avrupa’daki Türkler’i hatta Müslümanları Türkiye ile birlikte düşünmeliyiz.
Şark’ta Türkler’in hesabını ve İslâmiyet’in cihanşümul önemini ortaya koymaya bilmem gerek var mıdır? Sovyetler’den ayrılan Türk ülkelerini bir yana bırakın da günümüzde bile dünyanın cehennemi olan Doğu Türkistan-Pakistan-Hindistan-Afganistan-Irak- Suriye-Afrika çizgisine dikkati çekmek isteriz! İşte Türk misyonu budur! Kim ne dersin, hangi usullerle kendini gösterirse göstersin nemalanılan kaynak “Medeniyetler Savaşı”dır; zaman zaman medeniyetler arasındaki gülücükler ileride akacak kan ve gözyaşdır! İşte “Batı” yı bu şekilde tanıyıp değerlendirmesek sürekli savaşları kabullenmiş oluruz! Ciddi de olsa seneryo da olsa değişik görülen konseptlerin esas amacı budur! Eski savaşlar belki ihmalleri kaldırıyordu, lâkin günümüzde bu mümkün değildir! Öyle çok bağırıp çağırmanın ve tehditler savurmanın faydasına da inanmıyoruz! Projeye karşı proje, akla karşı akıl!
Sık sık ABD ve AB’nin hedefinin “İslâm” olduğu çok yüksek seviyelerde ifâde edilir; bu görüş de doğru ve inandırıcı değildir! Hedef ise, hangi İslâm? Bugün İslâm coğrafyasını hedef alan ülkeler, hangi İslâm ülkesinden çekincelidir! İran’ın bile iç birliğinin hangi temeller üzerine oturduğunu çok iyi biliyoruz! Batı blokunun korktuğu hangi İslâm ülkesini örnek gösterebilirsiniz? İşte düğüm buradadır; hedef Türkiye ve Türklüğün taşıdığı İslâm’dır! Neden bu şekilde doğruyu söylemiyor da insanımızı karanlıkta bırakıyoruz? Meseleyi önce bizlerin anlaması gerekmiyor mu? Türkiye dışında her ülkede Müslümanlar birbirini katlediyor; düşmanın gelmesine ne gerek var? Elbette Türkiye için de bunu deninyorlar ama şimdilik başarlı olmaları mümkün değildir; fakat yarın için kimse garanti veremez!
15 Termmuz’dan sonra muzir ve hain düşüncenin peşinde olanlar devletten temizlenmiştir? Lâkin ortaya çıkan alan boşluğu nasıl ve kiminle doldurulacaktır? Bu konuda iktidarla işbirliği yapan milliyetçi kişi ya da kurumların böyle bir düşüncesi var mıdır? Bugün milletçiliğin hem devlet kurucu hem de devlet yıkıcı bir unsur olduğunu ilim çevreleri ifâde ediyor! Bizde milliyetçilik hep devlet yıkıcı olarak telakki edilmiştir; bu terslik nereden geliyor, merak eden var mı? Elbette bizim tarihimizde de devlet kuran irade aynı zaman da yıkan da olmuştur! Fakat bunun sebebi fikir ve düşünce ayrılığı değil, devleti oluşturan ana unsurun ihmal edilmesi ve devletten dışlanmasıdır! Sultan Sencer ve Anadolu İsyanları’na bakın bu gerçeği göreceksiniz! O sebeble düşmanın amacı Müslümanları değil, İslâmiyeti ortadan kaldırmaktır; bu da Türk müslümanlığı ve Türklerdir! O sebeble Türk çocuğunu ölüme çağıran devlet aynı zamanda açlığını ve tokluğunu sormak zorundadır! Yoksa ne Avrupa Savaşı ne de “Referandum” Türk insanını hiç ilgilendirmiyor!
Hoşçakalın, Türk kalın ve Türk gibi başı dik olun!