Hasan Külünk
Doğu Türkistan’da yoğunlukla yaşayan Uygurlar yalnız kalmamalı, yanlarında Türk dünyasının hâmisi olarak biz olmalıyız. ABD bu işin içine girdikçe Türkistan’daki zulmün artmasından başka bir sonuç alınmaz, zaman bunun böyle olduğunu acı tecrübelerle bize göstermiştir. Sürgündeki Türkistan hükümeti CIA’nın binasından çıkıp bir an önce Türkiye’ye taşınmalıdır. Ha ABD ha ÇİN Türk’ten gayrı dost yoktur ve olmayacaktır da.
Türkiyenin kıt imkânları dolayısıyla ulaşamadığı Türkistan Türklüğüne boşlukta rol çalan ABD nin müdahaleleri faydadan ziyade zarar üretiyorsa eğer, konu yeniden değerlendirilmeli hak, adalet arayışlarımız ABD den bağımsız yürütülmelidir.
Orta Asya’da yürütülen Suudi/vehhabi çalışmaları da ABD şemsiyesi altında gelişen aynı yapılanmanın farklı sahneleri olarak değerlendirilmelidir. Anti emperyal duruşta Çin’in yanında, insan hakları noktasında ısrarla Türkistanın yanında olduğumuzu Çin’le de açıkça konuşabilmeliyiz.
Çin öyle veya böyle Türkistan’ı işgal ve ilhak etmiştir, bu durum asla kabul edilemez/edilmeyecektir de. Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesi zafere kadar devam etmeli/edecektir.
Bu uzun ve çileli yürüyüşte sabır ve hatasız strateji üretmek aynı oranda ehemmiyet taşımaktadır. Bir bağımsızlık harekâtının hazırlanması, yürütülmesi savhaları eldeki imkânlar, tarafların güçleri, psikolojik hazırlık vb. bütün kriterler dikkate alınarak yürütülmelidir. ABD güdümünde/desteğinde yürütülen çalışmalar öncelikle ABD menfaat ve politikalarını önceleyen karakterde olacağından çoğu zaman atılan taş ürkütülen kuşa değmemektedir. Hesapsız çıkışlar mevcut zararların ötesinde daha büyük acılar ve kayıplar getirebilmektedir.
Bu açıdan da olayı değerlendirmek ve yeni çıkış yolları aramak/üretmek durumundayız. Bir yandan Çin’le şu kadar ticaret yapıyoruz, öbür yandan on tane soydaşımızı Çin’in hatırına havaalanında bekletiyoruz. Elimizi zayıflatan en önemli Çin kozu bu insanların ABD ile işbirliği yaptıkları iddiasıdır. O zaman ABD yi devre dışı bırakıp Türkistan üzerinden ABD yayılmacılığı riskine karşı Çin’in yanında yer alıp karşılığında Türkistan’ın İnsan haklarının sağlanmasını talep etmeliyiz. Bu hamlenin yolları aranmalı en azından bu istikamette kapı aralanmalı böylece masada yer bulma şartları hazırlanmalıdır.
Denize düşen yılana sarılır misali sürgündeki Doğu Türkistanlılar sürgünde yaşadıkları ülkelerde kimi Çin kimi ABD’den menfaat umarak/elde ederek onların güdümüne girmekte, kimide çeşitli adlar altında oluşan STK larda toparlanmaya çalışmaktadır. Bütün bu yapılanmalar çeşitli etkilerle dağınık kalmakta sonuç odaklı ortak amaçlı tek yapıya dönüşememektedir.
Bu tür mücadeleler bir devletin himaye ve yönetiminde olmadığı sürece asla başarı şansı olmaz. Gerek Çin gerek Batı ve ABD Türkistan meselesinde asla samimi değildir. Türkiye ise kendi konumu ve uluslararası dengeler dolayısıyla bu alana yeterli derecede emek ayıramamaktadır.
Unutulmamalıdır ki nihai hamle ve çıkış yolu eni sonu Türkiye ile olabilir/olacaktır. Konuyla ilgili bütün samimi aktörler yüzlerini Ankara’ya dönmeli, Ankara’nın oyuna girebilmesinin şartlarını hazırlamaya gayret etmelidir. Bu gayretlerin başlangıcı da ABD etkisinden çıkmaktır. Ancak o taktirde Türkiye’nin devreye girmesi, en azından insani boyutları itibariyle meseleye sahip çıkmaya teşebbüs etmesi mümkün olabilecektir.