Recep SAVRAN
Bizim bilim adamlarımız çok kasıntılı ve kendini beğenmiş insanlardır, o sebeble hemen kuvvetli entelektüelleri bir şekilde suçlamalarla boyayıverirler. Bir anda ya “Nurcu” veya vatan düşmanı “Komünist” ilân ederler! Bu durum o derece kronikleşmiştir ki ilim adamları çok önemli insanlar olduklarını ve kıymetlerinin bilinmediğini düşünürler. Serbest çalışana “Alaylı” derler! Bereket ki veya kısmen “Aşık Veysel” bunlar zamanında yaşamamıştır, hemen “Mahsunî” durumuna getirirlerdi. 100 sayfa çalışan ve akademik kariyer alana bizde “Sorokin” gözü ile bakarlar. Halbuki Duvarger’in dediği gibi “Entelektüellik” zekâ mesleğidir. Ve Durmuşoğlu merhum ” Entelektüellik hiçbir olağanüstü zekâ ve çalışkanlık icap ettirmez.” der.
ENTELEKTÜEL DERİNLİK
Yaşadığımız post-modern, hattâ idrakine adım attığımız modernitede en çok kullanılan deyimlerden biri işte bu “entelektüel” deyimidir. Kısmen eskimiş veya yaşlanmış olan “Âlim-Ulema-Mütefekkir-Filozof-Münevver-Aydın-Bilim adamı-Sanatçı” gibi deyimlerin yerini tek tek veya hepsini içine alır bir tarzda artık entelektüel sözcüğü kullanılmaktadır. Sabri Ülgener entelektüelin fonksiyonu ve rolünü ”Kültür değişimine öncülük etmek, değişeni daha popüler ve yaygın hale getirmek, yeni bir zevkin ve üslûbun öncülüğünü sürdürmek, halkın politik ve sosyal tercihlerini etkilemek”(Aydınlar Sosyolojisi Ve Çağımız Aydını, İ.Ü.İ.F. Mecmusı, Sayı.35,2012,s.9-10.) ifade eder. Tabii olarak işi felsefeye yönlendiren çerçeve değişmemek kaydı ile ifâdesi değişen tanımlamalar da bulunmaktadır.
Peki o zaman çok kullanılan “Entelektüel Derinlik” nedir, kim veya kimler derin entelektüeldir! Özellikle pozitif bilim dallarında uğraşan bilim adamlarına “entelektüel” diyemeyiz, olay tarihçileri ve coğrafyacılar, meslek ve din bilginleri de öyle! Felsefe, sosyoloji, siyaset, kültür alanında çalışan, alanlarında savunduğu fikirlere yenilik, doğrulanabilir popülizm ve radikallik getirenlere ancak entelektüel diyebiliriz! Dolayısiyle deyim kesin olarak bilimselliğe, ancak toplum bilimi içinde dallanma ve yeni açıklamalarla girebilir! Biliniyor ki sosyal bilimlerde önemli olan muhakeme ve iddialardır. İddialarını sosyal buluşlar ve toplumdaki karşılıkları ile destekleyen görüşler ancak pozitif popülizm olabilir! Elbette yalakalık, yağcılık, günün adamlığı için popülizm yapanlar veya radikalizmi “Körkafa”ya çevirenler katiyen entelektüel değildir!
Entelektüel insan her şeyden evvel idealist insan demektir, iddialarında post modernizmin maddeciliğini bulamazsınız, düşünceler ve iddialar en az “tarihi maddecilik” kadar derinliğe sahiptir! “Yurt” deyimini birçok yönden inceleyebilirsiniz, fakat “Vatan” ve “Anayurt” dediğiniz zaman deyim entelektüel derinlik sahasına girmiştir. İlâhiyatçılar pek yanlış olarak entelektüeliği kendi sahalarına çekiyorlar. Elbette din de bir sosyal olgudur, fakat akılcılığa pek yer vermez, her şey derin kabullerle başlar ve öyle felsefeleşir. İşte “Sûfizm” dediğimiz şey de budur. Platon’dan Farabi’ye, İbni Arabi’den İbni Sina’ya, Hegel’den Descartes ve Spinoza’ya kadar felsefî görüşlerde mutlak olarak “Sûfi” eğilimler vardır. Ne yazık ki “Sûfizm”i “Selefiyye” de kullanmış ve günümüzde ancak böyle siyasete pencere açabilmiştir. “Eksiztansiyalizm” de entelektüel görüşlere geçit vermez, çünkü toplumun dibine inemez, söylemler ve anlatım dozu ağırdır. Halbuki entelektüelliğe giriş penceresi popülizm, sonuç veya gelişme alanı radikal idealizmdir. O sebeble bütün çalışma ve gayretlere rağmen din düşüncesi entelektüel sürece girememiştir. Çünkü dindar olmanın, yani dini görüşlere kıymet vermenin bilimsel adı maalesef “Gericilik” tir. Konumuz bu olmamasına rağmen doğru bu mudur? Bakınız “Selefiye” “Sûfizm” kadar toplumsal katmanlara nüfuz edememiştir, neden? Bu sadece din bilginlerinin başarısız olması mıdır? Asla bu görüşe katılmak mümkün değildir, çünkü “Selefiye”nin açtığı “Arap Milliyetçiliği” penceresi yanlıştır!
O halde entelektüel derinlik nedir derseniz, Ülgener’in çizdiği çerçeveye dönmek zorundayız. Türk aydınları olarak bizler bu konuda sınıfta kalanlardan olduğumuz için siyaset de düzgün gitmiyor ve bir iki yaz bozdan sonra kısmen hizaya giriyor. Entelekülel kişilik üretici, yeni ve bilimsel metotlar yerine “Akıldanelik” etkisindedir. O sebeble uluslararası üne sahip ancak Şerif Mardin gibi birkaç entelektüelimiz vardır. Halbuki Avrupa ve ABD Toplumbilimi bu konuda üretken ve çok ileridedir, bir o kadar da etkilidir. Şartlar ne olursa dünyanın en güzel sosyal ürünleri Avrupa’dan geçen sosyoloji mekteplerinin izinden gidenlerin yaptıklarıdır. Ne yazık ki bizler onlardan bile habersiziz! Çünkü bizde lisan bilmek entelektüellikle eş anlamda görülmektedir.
Bizim bilim adamlarımız çok kasıntılı ve kendini beğenmiş insanlardır, o sebeble hemen kuvvetli entelektüelleri bir şekilde suçlamalarla boyayıverirler. Bir anda ya “Nurcu” veya vatan düşmanı “Komünist” ilân ederler! Bu durum o derece kronikleşmiştir ki ilim adamları çok önemli insanlar olduklarını ve kıymetlerinin bilinmediğini düşünürler. Serbest çalışana “Alaylı” derler! Bereket ki veya kısmen “Aşık Veysel” bunlar zamanında yaşamamıştır, hemen “Mahsunî” durumuna getirirlerdi. 100 sayfa çalışan ve akademik kariyer alana bizde “Sorokin” gözü ile bakarlar. Halbuki Duvarger’in dediği gibi “Entelektüellik” zekâ mesleğidir. Ve Durmuşoğlu merhum” Entelektüellik hiçbir olağanüstü zeka ve çalışkanlık icap ettirmez.” der.
Allah’a Emanet Olun.