Recep SAVRAN
Milliyetçilik ve Türkçülükolgularının grup grup ifâdeleri ve alternatif sol gibi fraksiyon görüntüsü vermeleri Ülkücü Hareket’in dinamizmi ile aşılmıştır. O sebeble Ülkücülerarasında siyasi çizgiler dışında anlaşmazlıklar ve gruplaşmalar yoktur. İşte bu bu durum Alparslan Türkeş’in karizmatik duruşu ve siyaset kuruculuğu ile sağlamlaşmış, alternatif ve çağdaş bir siyaset haline gelmiştir.
DOKTİRİNER ÜLKÜCÜLÜK
Türkçülük-Türk Milliyetçiliği- Ülkücülük düşüncelerinin birbiri ile benzer yönleri bulunmasına karşın ayrı ayrı yönleri de vardır. İşte o sebeble bu düşüncelere mensup kişi ya da kişiler müttehid bir cephede toplanıp müşterek bir siyaset oluşturamamaktadırlar. Meselenin ilginç olan diğer tarafı bu kavramların tarifinde bile anlaşılamamasıdır. Öyle ki kimileri ülkücülüğü bir siyaset olarak belli bir partiye mal etmekte, birçok kimseler de her partide ülkücü olabileceğini savunmaktadır. Diğer yandan her ülkücü, her Türkçü veya Türk Milliyetçisini ülkücü olarak görmek istemekte, bu işin de ancak belli bir siyasi parti çatısı altında gerçekleşebileceğini savunmaktadır. Şimdi bu kavramlar üzerinde biraz duralım:
Türkçülük Türk Milliyetçiliğinin özel adıdır, Ülkücülük ise bu düşüncelere bağlı kişi, kişiler ve toplulukların demokratik siyasette bir çizgi üzerinde bulunmasıdır. Bütün toplumsal kavramların temeli tarihtir; o sebeble tarih boyunca bütün müesseseleri ve umdeleri ile Türk düşüncesinin belli bir fikir sistemi üzerinde kendiliğinden şekillenmesine Türk Milliyetçiliği denilir. Görülüyor ki Milliyetçiliğin temeli kültürdür, o sebeble Ziya Gökalp “Hars” kavramını bilhassa vurgulamıştır. Türkçülük ise ırkî hasletleri öne çıkaran, bütün tarihi olayları “Soy” ile izah eden daha katı bir milliyetçilik şeklidir. Tarihimizde gerek fikir gerekse siyaset alanında iki görüşün de örneklerini göre biliriz. Söz gelimi bir devlet adamı olarak Afşar Nadir, fikir adamı olarak da Nihal Atsız ırkî hasletleri öne çıkarmış ve milliyet duygusunu tamamen bu kavram ile izah etmişlerdir. Düşünce ve fikir tarihimizde benzer birçok örnek bulabilirsiniz, bunların doğru veya yanlışlığına ancak zaman ve mekâna göre karar verebiliriz.
Demokrasi tarihimizin milâdı 1950 değil, 1960’tır.
27 Mayıs
İhtilâli’nden sonra, kapitalist-liberalist-marksist siyasi ve sosyolojik
düşüncelerin tamamı ülkemizde ifâde imkânı buldu! Batıda da Sol-Sağ diye adlandırılan düşüncelerin
koyusundan en ehvenine kadar her
görüş basın ve kitaplarla ülke
piyasasına çıktı! Devlet Sağ diye
nitelendirilen liberal-kapitalist düşünceler yanında olmaya devam etti,
ama komünist partisi kurulmasına izin
verilemese de Sol düşünceler üzerindeki
baskılar tamamen kalktı! Elbette Amerikancı Batı bu durumdan memnun değildi. 1960’lı
yılların sonlarında Türk Milliyetçiliği bir kısım aydın-fikir adamı ve asker tarafından
siyaset alanında Ülkücülükolarak ifâde edilmeye başladı. Elbette bu işim başını 1944’den beri ordu içinde Türkçü olarak vasıflandırılan Alparslan Türkeş çekti!
Birçok milliyetçi Sağ iktidarlar yanında yer alırken, Atsız ekibine bağlı
Türkçüler de ilk Ülkücüler’e
intisab etmedi. İşte Türk Milliyetçiliği, Türkçülük ve Ülkücülük arasındaki
ayrılıkları tam burada tahlil
edebiliriz!
Alparslan Türkeş de Türk Milliyetçiliği-Türkçülük ve Ülkücülüğün ancak MHP’de ifâde edilebileceğini, siyaseten meselenin başka adresi olmadığını hep söylemiştir! Lâkin başka siyasi partilerde ve düşünceler içinde Ülkücülük yapmaya yasak getirmemiştir. Halbuki Ülkücü düşüncenin sadece MHP çatısı altında zemin bulabileceğini Alparslan Türkeş’in söyleme hakkı vardı, çünkü o bir siyasi parti lideri olmaktan ziyade bir misyon ve karizma adamı, siyaset kurucusudur!
Elbette ülkücülük Türkçülük ve Türk Milliyetçiliğinin ürünüdür, fakat kültürün dışında çağdaş olgular da içermektedir. Ekonomi demeyeceğiz, çünkü bu görüşler tutmamıştır. Dikkat çekmek isteriz ki Ülkücülük evvela bir gençlik sonra da Nesil hareketidir. Başlangıçta bir araya getirilen milliyetçi gençler sayesinde beynelmilel solun terör-tedhiş-gerillahareketleri karşısında Türkiye siyasetinde ilk olarak bir sed oluşturulmuştur. İşte ülkücülüğü milletle bütünleştiren yüklendiği bu misyon olmuştur. O sebeble Ülkücülük beynelmilel militarist hareketlere karşı Milli Militarizm olgusunu ortaya koymuştur. Ülkücülüğün bu durumundan Antikomünist algı siyaseti de zaman zaman faydalanmış, ancak bunun provoke siyaset olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla milli bünyeyi gerektiği hallerde fiili gücü, yani sokakla da koruma realitesi bu hareketi siyasetin göbeğine taşımış ve anahtar güç konumuna getirmiştir. Dolayısiyle muhayyel Milliyetçilikve ütopist Türkçülük, Ülkücülük adı ile reel bir siyasi hareket haline gelmiştir.
Milliyetçilik ve Türkçülük olgularının gurup gurup ifâdeleri ve alternatif sol gibi fraksiyon görüntüsü vermeleri Ülkücü Hareket’in dinamizmi ile aşılmıştır. O sebeble Ülkücülerarasında siyasi çizgiler dışında anlaşmazlıklar ve guruplaşmalar yoktur. İşte bu bu durum Alparslan Türkeş’in karizmatik duruşu ve siyaset kuruculuğu ile sağlamlaşmış, alternatif ve çağdaş bir siyaset haline gelmiştir. (Devam Edeceğiz)
Hoşçakalın.