Bu Çok Yönlü Bir Savaştır!
Şükrü Alnıaçık
Yıllardır, PKK’nın haksız, zalim, modası geçmiş fikirler için kan döken, dolayısıyla da başarısızlığa mahkûm bir terör örgütü olduğunu yazıp çiziyoruz. Bu sıfatlardan da vaz geçmeyeceğiz; ancak müflis Marksistlerin 30 yıldır ne çalıpsöylediklerine bakmadan PKK’yı, Apo’yu ve İmralı sürecini analiz etmek o kadar da mantıklı görünmüyor.
Şu anda yanlış, haksız, adi ve kanlı vasıtalarla da olsa Türkiye’de yaşayan insanların bir bölümü, bir hezeyanın hayata geçirilebilmesi umuduyla sokaklara dökülebilmektedir. Bu sonucun alınmasında, 12 Eylül’ün, on yıllık AKP politikalarının veya ABD, AB yaklaşımlarının etkili olması, tabloyu değiştirmiyor.
Ülkücülük, idealist felsefi temeliyle duygulara bina edilmiş bir fikir sistemidir. Bununla birlikte vatan, millet, bayrak sevgisi üzerinden, birlikten gelen kuvvetle yükselme ve ideallere ulaşma arzusu, bizi hiç bir zaman konjonktürden ve siyasi gerçeklerden uzaklaştırmamıştır; bugün de uzaklaştırmamalıdır.
Bugün konferanslar, açık oturumlar ve panellerle veya kitaplar, dergiler ve internetle Apo’nun hezeyanlarını teorik olarak çürüterek, kayıp kitleyi yeniden hayata döndürmenin imkânı yoktur.
Hükümet, bir tampon ve payanda gibi kullanmak üzere ahlaksızca temin ettiği Akil İnsanları, bir grup “sandıksız vekil“i de kullanarak teröre olan teslimiyetini tabana yaymaya çalışmaktadır. Bu adamların durumu giderek, Sovyet rejiminin göğsüne rengârenk madalyalar takarak kolhozlara yolladığı “Stalin reklamcısı yoldaşlar“a benzemektedir.
Bizim tezimiz, “Kandil’in yerle bir edilmesi” yani teröristlerin tamamen etkisiz hale getirilmesi ve ondan sonra bölge sorunlarının masaya yatırılması şeklindedir. Allah indinde de, kul vicdanında da, devlet geleneğinde de geçerli olan çözüm budur. Çözüm bellidir, buna uygun siyasi bilinçlendirme çalışmaları hukuk çerçevesinde yapılmaktadır. MHP’nin Milli Değerleri Yaşa ve Yaşat temalı mitingleri gereken yankıyı bulmuştur. Bu noktada konuşmanın, alternatif aramanın ve çatlak ses çıkarmanın anlamı yoktur. Kendiliğinden, bir reaksiyon olarak ortaya çıkmış olan ve siyasi cepheleşme iradesi taşımayan sivil hareketlere de olumsuz bakmayız.
Ancak bizim Ülkücü Yazarlar olarak yaşanan gerçekliğe göre sormamız gereken sorular ve bunlara vereceğimiz cevaplara göre yapmamız gereken çalışmalar vardır. AKP iktidarının Milliyetçi hareketin tezleri doğrultusunda hareket etmesi veya başka bir gücün bu sürece disiplin ve bütünlük içinde direnmesi mümkün görünmemektedir.Öyleyse önce soruları soralım:
1-İmralı ile müzakere süreci bütün hızıyla devam ettiğine göre, memleketin AKP’den kurtulacağı ilk seçimlere kadar ne yapmalıyız?
2-İmralı Sürecinin, biz dokundukça dozunu daha da artırması muhtemel olan resmi propaganda hücumları karşısında nasıl bir yöntem izlemeliyiz?
Bir omurgası, tarihi misyonu, ideolojisi ve ülküsü olan siyasi hareketlerin halka vereceği mesajlar, miting alanında halkla buluşana kadar belli aşamalardan geçer. Buna “söylemin, ideolojinin mutfağında pişmesi” diyebiliriz. Bu pişirme esnasında yapılacak ustaca faaliyetler, yemeğin lezzetini artıracağı için söylemin mutfak süreci, önemli bir aşamayı teşkil etmektedir.
Milliyetçi Hareket, gerek kendi temel görüşlerindeki emsalsiz tutarlılığı, gerekse bugüne kadar Türk Milletine zarar veren ideolojik ve konjonktürel akımlar karşısındaki kararlı duruşu ile sürekli yükselen bir grafiğe sahip olmuştur. Yani hareketin mutfağında oluşan politikalar, zihinleri doyurmakta ve gönülleri beslemektedir. Ancak, hızlı kentleşmeye bağlı olarak günümüzde toplumun önemli bir kesimi, 4 zeytin tanesi ve bir avuç kuru üzümle akşama kadar savaşan Oğuz kültüründen giderek uzaklaşmıştır. Bu gevşek medeniyet algısı üzerine kurulan10 yıllık AKP iktidarı da “liberal muhafazakâr” adı altında iradesini hükümete teslim etmiş, geleneksel milli hassasiyetlere karşı perhiz yapan bir insan tipi ortaya çıkarmıştır.
Bu durum, Milliyetçi Hareketin mutfağında oluşan milli lezzetin, sunum,servis ve pazarlama sürecini eskisinden daha da önemli kılmaktadır.
Şimdi cevaplara geçelim:İmralı seyyar mutfağında pişirilen bu zehirli aş, memleketinkasten uzatılançözüm açlığına karşı bir hayat iksiri gibi sunulurken “Türk mutfağı“ndaki yazar ve çizerler,
A-Felsefi Açıdan: Öcalan’ın Murray Bookchin’den kopyalayarak “pilav olmadı lapaya çevirelim” kabilinden ortaya koyduğu “Demokratik Konfederalizm” palavrasının felsefi temellerini sorgulamalı ve bu “anarşist revizyonizmi” derhal çürüterek çöp sepetine atmalıdır. Çünkü bu söylem, önümüzdeki yıllarda televizyonlarda halkın gözü önünde tartışılacak kadar ileri götürülmüştür. Tartışmacıların ekrana oturaklı bir şekilde çıkabilmesi, felsefi altyapının sağlamlığıyla mümkündür.
B- İdeolojik Açıdan: Öcalan’ın yeni ideolojik açmazlarını tespit ederek, AKP hükümetinin Öcalan’ı meşru bir otorite saymakla içine düştüğü tarihi hatayı açık ve net olarak ortaya koymalıdır. AKP veya cemaatin PKK’nın ideolojik hamlelerine karşı koyabilecek bir ideolojik birikimi ve kararlılığı yoktur.
C- Siyasi Açıdan:Öcalan’ın illegal güç kullanarak geldiği “siyasi baş aktörlük” noktasının AKP hükümeti tarafından özümsenmesinin ve buna bağlı politikalar üretilmesinin, siyasi ahlak ve siyaset geleneği içindeki yeri, sakin bir üslupla ortaya konulmalıdır.
D- Askeri Açıdan: Şimdilik bu başlıkta bir alan bizim sahamıza girmemektedir. Allah bizi bu başlığı attırmak zorunda bırakmasın.
Bütün bu çalışmalardan politika üretilmesi, siyasi sertliğin belirlenmesi ise siyaset erbabınınyetki ve sorumluluğundadır. Bu mücadele, yumruklarımız havada iken yürüttüğümüz çok yönlü bir savaştır.
Savaşlarda zafere ulaşmanın ilk şartı ise “disiplin“dir.