2002, 2015 Seçimleri ve Dikkat Duran Adam!..
Şükrü Alnıaçık
2002 seçimleri öncesinde oluşturulan siyasi ve ekonomik tablo, seçim istatistikleri ve seçimden sonra yaşanan 11 yılla birlikte değerlendirildiğinde, 2002’de “Türkiye’de bir turuncu devrimin gerçekleştiği” açıkça görülmektedir.
Başbakan, Taksim’e “Türk Baharı” denilmesi üzerine “2002’deki AKP iktidarının bir Türk baharı olduğunu” ağzından kaçırmış; ancak bu itiraf, Taksim gürültüsü arasında kaybolup gitmiştir.
Tüm dünyadaki “Açık Toplumcu” bahar operasyonlarının “dışardan” ve belli ana gayelere matuf olarak organize edildiği bilindiğine göre AKP iktidarıyla çiçek açan bu baharın hesabı, bir şekilde AKP’den sorulmalıdır. Siyasi tarihte “bahar” özgürlük kuşları ve azınlıklar için bol çiçekli bir nimet olabilir. Ancak çoğunluğun elinde tuttuğu haklar, anayasal statüko ve müesses nizam için “bahar” felakettir. Zaten 10 yıldan beri de bu felaketi hep birlikte yaşıyoruz.
2002 seçim sonuçları bize “iki partili model” hakkında da fikir vermektedir:
AKP karşıtı ideolojilere veya geleneklere mensup, sağdan MHP, DYP, ve GP; soldan da DSP, DEHAP ve YTP toplam % 33,7 oyla baraj altında kalıyorlar. (Ülke Barajı, % 10)
AKP, % 34,28 oyla meclisin % 66’sını teşkil eden 363 Milletvekili çıkarıyor. CHP 19,38’le 178 sandalyede kalıyor. 24 Milyon insan, “devrimin altında” kalıyor. İşte size seçim yoluyla yapılmış bir turuncu devrim!.. Ukrayna turuncu devriminin bizimkinden tek farkı Yuşçenko’nun boynundaki atkı!
AKP nin 10.848.704 oyla bu gücü elde ettiği bir coğrafyada, kullanılmayan oy oplamı, 8.623.629 geçersiz oylar ise 1.243.379’dur. Bu ikisinin toplamı olan 9.897.008 rakamıyla AKP’ye global
şöhreti getiren oy toplamı arasında sadece 951.696 oy vardır. Yani çöpe giden oylar bile, 11 yıldır yaşanan kabusu, çok rahat önleyecek güçtedir.
Baraja takılıp meclise yansımayan oy toplamı ise : 14.546.460’tır yani seçmenin birinci partisi, “baraja takılmış“tır. Meclis dışı kalan ve Kullanılmayan oy toplamı, 24.443.468’dir.
Demokrasi filan anladık da netice itibariyle 10 milyon organize seçmen, 25 milyon dağınık toplumu almış 11 senedir kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktadır. Bunun neresi demokrasi?..
TESEV’li Terakki!
Bütün bu rakamlar, AKP’nin tek başına iktidar olması için çok ince bir operasyon yapıldığını bize anlatmaktadır. Evet gerçekten de Türkiye’de birinci Turuncu devrim 2002’de yaşanmıştır. O günlerde “Kemal Derviş de dahil Sabatayistler TESEV’le tezgah peşinde Türkiye’ye yazık olacak!..” diyen Ilgaz Zorlu’yu keşke daha çok dinleseydik.
Soros’çu Açık Toplum Enstitüsü adıyla faaliyet gösteren TESEV Başkanı Can Paker’in açtığı davada Zorlu’nun verdiği savunmada geçen şu cümleler aslında neler yaşamış olduğumuzu anlamamız için yeterlidir:
“Rahşan Ecevit’in 1970’li yıllardan itibaren kurduğu ve bugün Türkiye Devleti’nin hükümetinde bulunan bu siyasi ekibin dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni bir başka ülkenin mandası altına sokma fikrinde olan bu kişiler; Can Paker, Prof. Asaf S. Akat, Kemal Derviş, Hasan Bülent Tanla , Prof. Ahmet Yücekök isimli kişilerdir.
Sayın Devlet Başkanı Kemal Derviş Türkiye’ye geldiğinde basında da yeraldığı şekilde İstanbul’da Sayın Paker’le uzun uzun görüşmeler yapmış, sayın Asaf S. Akat’ın evinde misafir olmuş ve ekte fotoğrafları verilen Şişli Terakki Vakfı Genel Kurulu üyeleriyle de muhtelif ilişkiler kurmuştur.” Zorlu’nun o yıllarda tehlikeyi yakından gördüğü anlaşlıyor.
Birinci “Turuncu Devrim” işte böyle geldi ve çoktan milli bekamızı delip geçti bile… Çoluğun çocuğun teröristin eşikıyanın maskarası olduk. Süleymaniye çuvalıyla başladı, Esad’ın şamar oğlanlığına kadar ilerledi. TSK’nın acziyyeti, Yargı, Basın, Polis, Hariciye bir yana…
En son bir gecede Türkiye’deki bütün camiler “mabed” oldu, Çeşme’de ilk mumlu cami ayinlere açıldı. Artık 65.000 tane kilisemiz var. Bir o kadar da Havramız… Toplum bütün bu garâibe nasıl da alışıyor? En kısa anlatımla… Mitinglerin vaaz, vaazların miting olmasıyla…
İkinci Turuncu – Kürtlerle Dans!..
Taksimdeki sifon sesini bir hafta önceden “duyan adam!” olarak, “Duran adam” eylemine dikkatlice baktıktan sonra bir durum tespiti yapmak zorundayım. Özelllikle geleceğimiz olan gençlerimizin verdiği tepkiyi doğru analiz etmeli ve gerektiği anda “sürece her yolla müdahale etmeli“yiz.
Çünkü bu hikayenin sonu, ister inanın, ister inanmayın engellenmezse “çifte egemenlik ve paralel hükümet“e doğru gidiyor. Türkiye’de, Gene Sharp’ın 198. Maddesini oluşturan “paralel hükümet“in sadece bir noktada altyapısı hazırdır. Orası da “Diyarbakır“dır. Bu arada TESEV Başkanı Can Paker’in “akillerin Doğu ekibinin başı” olarak bölgede bulunduğunu da hatırlatalım.
Yıllara dayanan turuncu-bahar yoğunlaşmaları neticesinde tespit edebildiğim ilk ışıtmalar şunlardır:
1 –2014 Mahalli Seçimlerinde pasif direnişçiler, “seçimlere hile karıştığını ileri sürerek” belediye hizmetlerini boykot edecekler, ortalıkta çöp tepeleri oluşacak. Amerikan tekniğinin biraz millileşmesi halinde çöp kamyonlarının lastiklerinin patlatılması ve çöplerin ateşe verilerek kentlerin iyice yaşanmaz hale getirilmesi mümkündür.
2- Sonra da 2015 Genel Seçimlerinde “oyların bir şekilde çalındığı” iddiasıyla isyan büyütülecek, seçim sonuçları tanınmayacak ve bugünkünün bir kaç katı yoğunluğunda eylemler yaşanacaktır.
Bizimkiler Güven Park’ta ayran-simitle sabahlarken, barajı geçemeyen BDP, Diyarbakır merkezli “paralel hükümeti” kurmak üzere vekil adaylarını Belediye Meclisi binasında toplayarak “çifte egemenliği” ilan edecektir.
Bu saatten sonra “Kürdistan’ı” pos bıyıklı eşkıyaların kuracağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Bizde bu “turuncu” hükümetler varken… Dansözlere kurdururlar güpegündüz; dansözlere!..
Hem de hiç kıvışlatmadan!..