Kenan EROĞLU
Eksikliğini duyduğumuz pek çok konu vardır. Bu eksikleri gidermek elimizden gelmiyorsa, hayıflanmaktan başka bir şey yapmayız.
“Şöyle olsaydı böyle olsaydı” diye olmamış işlere üzülür dururuz.
“köklü bir hukukun üstünlüğü kültürü olsaydı”
“Yargı mensupları hukuku ideoloji ve siyasetten üstün tutsaydı”
“Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kökleşmiş bir kurumsallığa sahip olsaydı”
Deniliyor.
Olsaydı, bulsaydı, gelseydi vs. vs.
“Öyleyse hukukun üstünlüğünde birleşelim”
Temenniler çok güzel, bu temennilerin altına herkes imza atar.
Temenni edilmesi, söylemesi, eleştirmesi fikir yürütmesi, masa başında eleştiriler üretmesi elbette kolay.
Fakat böyle söylemekle ve konuşmakla olmuyor.
Nasıl olacak?
Cevap bekleyen soru bu; “Nasıl olacak?”
“Köklü bir hukukun üstünlüğü kültürü”, nasıl alınacak?
Kim verecek, hangi kitaplardan okunacak?.
Okullarda ders mi olacak, camilerde hutbede vaaz mı olacak.
Cevdet Paşa’mı okunacak?.
Hizmet içi eğitimlerle ve konferanslarla mı verilecek? Bu kültür.
Bu soruların cevabı ne yazık ki pek yok.
Ayrıca; Masumane bir şekilde ilave ediliyor.
“Gerçek İslam’ı anlayabilseydik,”
“İslam’ı yaşayabilseydik.”
“Batı gibi olabilseydik.”
“Hukuka saygı duysaydık,”
“Kanunlarımız iyi olsaydı,”
Vs. Vs.
Her konuda buna benzer söylemler geliştirmek ve sıralamak mümkün.
Olsaydı, bulsaydı ne olacaktı.
“Gerçek İslamı anlayabilseydik”
Ne demek?
Karşımızdaki insanın gerçek islamı anlayıp anlamadığını, yansıtıp yansıtmadığını nasıl anlayacağız, gerçek İslam ile ne kastediliyorsa onu biz nereden alacak, neleri okuyacağız ki gerçek İslam’ı anlamış olalım. Çeşme değil ki kabımızı gidip dolduralım iş bitsin.
Nedir bu işin sırrı?
“İslamı yaşayabilseydik” ne demek. Siz, İslamı yaşıyorsunuz, yaşamak istiyorsunuz da size engel olan birileri mi var?. Ayrıca “Gerçek İslam” dediğinizde neyi kastediyorsunuz, bir de “gerçek olmayan bir İslam” mı var. Biz sade vatandaşlar bu durumları nasıl ayırt edeceğiz.
Biz İslami eğitimi nereden alacağız?
Bize gerçek İslamı kim gösterecek?
Ülkede İslami doğru dürüst bir eğitim kurumu yokken insanlar islamı nasıl öğrenecek ve çocuklarına nasıl öğretecekler?
Bütün bu soruların cevabı nedir?
“Batı gibi olabilseydik” Demek ne demek. Yaşantımız, giyinişimiz, tüketim kültürümüz zaten batılılar gibi. Daha neler isteniyor. Batılı gibi düşünmemizi ve her halimizle batılı gibi mi olmalıyız. O zaman biz batıyı batılıları taklit eden maymundan öteye geçebilir miyiz?
“Hukuka saygı duysaydık”
Bu cümlede de sorular var.
Hukuka saygıyı her kes mi duyacak dediğimizde “elbette herkes duyacak” denilir fakat özel hayatta hukuka uymasını istediklerimiz hep rakiplerimizdir. Yâ da rakibi olduğumuz siyasal iktidarlardır.
Hukuka saygılı olmayı önce kendi hayatımızdan, kendi işimizden başlamayı asla kabul etmeyiz ve bize göre karşısında olduğumuz özellikle de iktidar sahipleri her zaman ve daima hukuka saygı duymazlar. Her zaman ve her durumda dışımızdakileri hukuka saygı duymaya davet ederiz. Bu gibi işler bizimle ve şahsımızla ilgili değildir.
Adam kayırır, taraf tutarız ama yine de hukuka saygıyı hep dışımızda ararız.
Bir de: “Kanunlarımız iyi olsaydı” vs. denir.
Yine soralım, kanunlarımız nasıl iyi olacak.
Biz bu kanunların tamamını iyi olduğu, çağdaş olduğu için Avrupa’dan aldık. Ve biz de zaten Avrupalılaşmak istemiyor muyduk?
Neden, İzlerinden gitmek istediğimiz veya gittiğimiz Avrupa’nın kanunları bize iyi gelmedi de her durumda yeni bir arayış içine giriyoruz. En medeni ülkelerin hem de cephede mağlup ettiğimiz ve bizi Anadolu’dan sürmek çıkarmak isteyenlerin kanunlarını tercüme ederek aldık.
Neden olmadı. Varmak istediğimiz yere neden varamadık? Nerde yanlış oldu veya biz nerede yanlış yaptık?
Bu konular üzerinde neden durmayız.
Biz işin esasını kaçırıyoruz:
İnsan yetiştiremiyoruz. İnsanımızın anaokulundan itibaren nasıl olması gerektiği konusuna eğilmiyoruz.
“Kırmızı başlıklı kız”, “Pinokyo” ile “Güliverin yolculuğu” masalı ile bu iş bu güne geldi.
O halde;
Kendimize, kendi köklerimize dönmeliyiz. Kısaca kendimiz gibi olmalıyız.
Bunun için de;
Anaokullarından itibaren her okulda her gün en az bir saat “masal” dersi olmalı. Yerine göre bu masallar çeşitli oyunlarla da işlenmelidir.
Yerli, Dini, milli ve hamasi masallar. Kendi masallarımız, çocuklardan başlamak üzere okutulup işlenmeli. Çocuklarımız sevgi, saygı, erdemlilik, güzellikler, çalışkanlık, dürüstlük, fedakârlık gibi konuları kendi kaynaklarımızdan almalıdır.
Ayrıca televizyonlarımızda görsel ve radyolarımızda da işitsel olarak “masal saatleri” konulmalı.
…………………….
Not: Bu masallar özenle seçilmeli, tarihi masallarımızın (Tamamen yerli olan; Keloğlan, Battal Gazi, Hz Ali cenkleri, Dede Korkut masalları ve Mesnevi hikayelerinden) özü korunarak, esastan ayrılmadan çocukların seviyesine göre bu masal kitapları anaokulu, ilkokul, ortaokul lise ve üniversite seviyesine göre ayrı ayrı yeniden yazılmalı gerekirse bazı yerler çıkartılmalı.
Bu masallar sadece okullara değil ebeveynlerin eline de ulaşmalı.