BİZE NE OLDU BÖYLE
Kenan EROĞLU
Bizim tek ve en iyi bildiğimiz şey sadece olumsuzlukları takip etmek mi?
Bizim işimiz sadece devletin ve milletin aleyhine olacak şeyleri arayıp bulmak onları dile getirmek mi?
Biz kimiz, biz kendimiz miyiz yoksa bir başkası mıyız?
Ya da bize ne oldu da böyle olduk?
Bizi kim böyle kendi devleti ve milleti ve de hükümeti aleyhine kin ve nefretle doldurdu.
Biz hep mi böyleydik? Yoksa sonradan mı böyle olduk.
Bizi, sosyal medya yalanları mı bu hale getirdi.
Bu sosyal medya yalanlarına ne çabuk kanıyor aldanıyoruz.
Biz;
“Canım biz devletimizi ve milletimizi mi eleştiriyoruz. Biz onaylamadığımız ve kararlarına katılmadığımız hükümetleri eleştiriyoruz”.
“Gördüğümüz kadarıyla iktidarlar da sürekli yanlış yapıyor”. Diye kendimizi savunabilir miyiz?
Fakat bu durum yani sadece hükümeti eleştirmek işi burada kalmıyor ki. Durum sadece iktidar ve muhalefet konusu olarak kalmıyor.
Kimse bize/size şu partiyi sevin, bu partiyi sevmeyin diyemez, demiyor. İstediğimiz/istediğiniz lideri sevebilir, istemediğimiz lideri de sevmeyebiliriz. Bu duruma kim ne diyebilir.
Partilerin eksilerine artılarına bakılır geçmişleri, geçmişteki icraatları incelenir gözden geçirilir ona göre karar verilir.
Durum sadece böyle olmuyor, Siyaset yapacağım, filan partiye karşıyım, filan partinin taraftarıyım diye pek çok konuda lakayt davranıyoruz. Siyasi olarak kendimize rakip gördüğümüz kişilere ve icraatlara da lakayt davranıyoruz. Bu bir nebze anlaşılır durumdur. Fakat devletimizi ve geleceğimizi ilgilendiren konularda da biz lakayt davranıyoruz.
Ya konuları bir birinden ayırt edemiyoruz, ya da bunu bilerek yapıyor. Hükümetten ve devletten gelen herkese ve her icraata-karara karşı çıkıyor veya lakayt davranıyoruz.
Kötü ve yanlış icraat olarak gördükleriniz konusunda lakayt davrandığınızı belki doğrudur. Fakat yapılan iyi işler konusunda da lakayt davranıyor ülke düşmanları ile aynı paralele giriyor ve bombardımana başlıyorsunuz.
Veya yaptığınız paylaşımlarla, duvarınızda; devlete, hükümete, devlet kurumlarına, her kademedeki yöneticilere kötü sözler sarf ediyor, söylettiriyor, olmadık iddialar yapılmasına sebep oluyoruz. Ve hatta Türk Silahlı kuvvetlerimize bile söz söylettiriyoruz.
Oturduğunuz yerde, dört duvar arasında ahkâmlar kesiyor, insanları, kurumları, yapılan işleri kesiyor biçiyor, tasnif ediyor ve yer yer fitneye de sebep olabiliyoruz.
Devlet yöneticilerinin aldığı kararları, o kararların gerekçelerini bilmeden çeşitli küfürlere tabi tutuyoruz.
Dün Ecevit’in ekonomiyi dünya bankasına emanet ettiğinde ve diğer aldığı kararlarda da, bu gün her konuda gösterdiğimiz aynı hassasiyeti göstermiş miydik? Yoksa Dünya bankasında biri geldi bizi kurtardı diye o günlerde mutluluktan uçuyor muyduk?
CHP 1989 seçimlerinde İstanbul belediyesini alıp ve ardından da hem soyup soğana çevirmişler, rüşvet ve yolsuzluklar mahkemelere yansımış, hem de tepeler gibi çöp yığınları her tarafta birikmiş, salgın hastalıklara sebep olacak duruma gelmişti. Biz o günlerde ne diyor neler düşünüyor aynı hassasiyeti gösteriyor muyduk?
Bu ne iştir?
Peki, neden böyle yapıyoruz? Bu kadar bağnazlık niye? Siyasi partiler din değil mezhep değil. Bu katılık niye.
Partilerimizi din olarak görüyor olamayız.
Ülkede bulunan tüm partiler esasında bu ülkenin partileridir. Kimisi solda kimisi ise sağda. Kimisini destekleriz, kimisini desteklemeyiz. Fakat partilerimizin yine bu ülkeye ait siyasi partiler olduklarını unutup mezhep kavgası gibi düşünmek elbette çok yanlış bir hareket olur.