DÜNDAR TAŞER’İN ARDINDAN
Kenan EROĞLU
14 Haziran Dündar Taşer’in vefat yıldönümü. O’nu bir kere daha rahmetle anıyorum.
O’nu tanımak, 1970 yılının ortalarına doğru almaya başladığım “Devlet Gazetesi”ndeki yazıları ile nasip olmuştu. Gazetede yazı yazanlar arasındaydı ve benim ilk onun yazıları dikkatimi çekerdi. Gerçi gazetede yazı yazan başka isimler de vardı, onları da tamamen okuyordum ama gazeteyi elime aldığımda ilk önce son sayfayı çeviriyor ve “Mesele” başlığı altındaki yazıları gözden geçiriyor ve adeta içercesine yazıyı okuyordum. Kısa bir süre sonra O’nun yazılarının tiryakisi olmuştum.
Dündar Taşer’in yazıları çok etkiliydi ve beni çekiyordu. Kendisini şahsen tanıma imkânım olmadı, sadece bir gece münasebetiyle gittiğimiz Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda görmüştüm, O protokol bölümünde oturuyordu. O’nu uzaktan gördüm. O’nunla son görüşmemiz ise ne yazık ki Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda oldu, O tabut içindeydi, biz ise ardında yaslı. Lider mezarlıkta kısa bir konuşma yapmış ve ona “Bayrağı göndere birlikte çekecektik” demişti. Çok anlamlı gelmişti o gün o cümle bana. Çok duygulandırıcı gelmişti..
O’nun “Mesele” başlıklı yazılarında ülkenin o kadar çetrefilli “Mesele” leri ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Onun bu yazılarında; Kısa ve öz bir şekilde, vurgulanması gereken her şey vurgulanır, o günün siyasi mülahazalarının yanı sıra başkaca bazı konulara da değinilirdi. Değindiği ve eleştiriye tabi tuttuğu her konuyu mutlaka bir tarihi zemine oturtur, tarihte küçük bir gezinti yaptırır ve “Mesele” yi ortaya koyardı. Tarihi onun gibi yorumlayan, tarihimize onun bakış açısı gibi bakan sadece ondan önce Osman Turan vardı. O’nun fikir ve görüşleri bizi çepeçevre kuşatıyor, O’nu okudukça bir başka âleme geçiyor, Devlet-i Aliyye’nin haşmet ve azameti arasında kayboluyor “Cihan devletimizi” hatırlıyorduk. Kendimizi bir cihan devletinin mensubu gibi hissediyor, dünyaya öyle bakıyorduk.
O’nu okuyan insan sanki yeniden doğuyor, yıkanıyor, arınıyor ve hayata yeniden başlıyordu. O hitap ettiği okuyucusunu sanki kilometrelerce uzaktan büyülüyor, kendine çekiyor, yeniden düşünmesini, hayatı ve siyaseti yeniden anlamlandırmasını sağlıyordu. O’nu okuyanlar bir hale gibi bulutlara yükseliyor, geçmişi, geçmişteki ihtişamımızı, 5 bin yıllık tarihi maceramızı, geleceği, geleceğin Büyük Türkiye’sini görüyor, olayları ve insanlarımızı yeniden milli bir değerlendirmeye tabi tutmamıza sebep oluyor, yeni bir keşfe çıkıyordu.
O’nun lügatinde karamsarlık, mutsuzluk, olumsuzluk diye kelimeler yoktu. O geleceğe hep ümitle bakar, her olaydan, her durumdan gelecekle ilgili bir ışık ve bir ümit belirtileri yayardı. O’nu okuyunca, titrer kendinize döner, silkinir ve davranır ileriye doğru hamle hazırlığına geçerdiniz.
O’nu okuyanlar, O’nun cisminin bulunduğu yerden yüz kilometrelerce uzaktan tesirinin altında kalıyorlarken, O’nu dinleme ve tanıma bahtiyarlığına erenler acaba hangi ve nasıl bir haleti ruhiye içinde oluyorlardı onu tahmin dahi edemiyorduk.
Bu gün sizlere O’nun düşüncelerinden derlediğim görüşlerini aktarmak istiyorum:
…….
“Yolcuların çoğu tarafından istenilmek, insana kaptan olma niteliğini kazandırmaz”
***
“biz kimiz? Biz bir cihan devletinin kalıntısı üstünde cihan hâkimlerinin evlâtları olarak oturuyoruz. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkânlarını büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.
Binlerce yıl önceki efsaneler tutulacak yolu göstermiştir. Demiri eritinceye kadar sabır.”
***
“durum muhakemesine hasımdan başlanmaz.”
***
“himaye kabul edenin, hamisine karşı fazla dik olamayacağı bir bedahattir.”
***
“millet, binlerce sene içinde kan`ın, imân`ın, duyguların birleşmesiyle yoğrulmuş ve müşterek kıymet hükümleri halinde billurlaşmış, müşterek davranışlar halinde görünmekte olan haz ve elemi beraber tadan, biri birinden haberi yokken de biri biri gibi olan bir varlıktır.”
***
“gençlik millet geleceğinin teminatıdır… eğer gençliğe gerekli ihtimam gösterilmezse kalkınma savaşı kazanılsa bile milletin âkıbeti tehlikeli olabilir.”
***
“biz “bozkurtlar” demiştik. Halk “komandolar” dedi. İş sözde değil özdedir. Komandolar ipeğe sarılmış çeliktir.”
***
“ne hürriyet,
Ne demokrasi,
ne insan hakları……..
Hiçbir şey, hiçbir şey ülke bütünlüğünden daha aziz, istiklâlden daha değerli değildir. Türk milletinin mukaddesatı için hiç bir zaman saklamadığı gücü, kanıdır.”
***
“milleti sevmek elbette yetmez, ona hizmet için gereken şartları da haiz olmak lâzımdır. Amma sevgi astar boyadır. Onu kaldırırsanız diğerleri kendiliğinden ölür.”
***
“”his fikrin barutudur”. Romantik milliyetçiliği yayan, yaşayan ve yaşatanlar. Bütün mermileri iten kudret sizin eserinizdir.”
***
“biz büyük bir milletiz ve tarihte büyük olan milletlerin sayısı çok değildir. Büyük milletlerin zaferleri de ızdırapları da büyük olur.”
***
“bir millet, iktidarı acz ve zaaf gösterdiği için varlığının tükenmesine razı olamaz.”
***
“yetkiye talip olanın, hürriyetten vazgeçmesi, sorumluluğu yüklenip, başını rehin koyması gerekir.”
***
“Atatürk devrim yapmıştır ve devrimcidir. Fakat Atatürkçü devrimci olamaz. Atatürk`ün yaptıklarını yaşatmak istiyorsa muhafazakârdır, değiştirmek istiyorsa Atatürk düşmanıdır.”
***
“yangın yerindeki musluğu, bir bez parçası tıkarsa, nasıl herkes onunla uğraşır. Değerinden mi? gücünden mi, gereğinden mi? ne arkasındaki sudan daha güçlü, ne tıkadığı musluktan daha pahalıdır. bu alâka ve uğraşma gerekli olduğu için değil, gerekmediği yerde bulunduğundan ötürüdür.”
***
“Aklı başında bir savaşçı; kendini tehdit eden kuvvetleri, riyazî bir mantıkla tahlil etmeli; bu kuvvetlerin en tehlikelisini tayin edip, bütün kudretini onu bertaraf etmeye yöneltmelidir.”
***
“Hiçbir kanun, hiçbir nizam ve hiçbir kişi milletten üstün olamaz ve görülemez. Çünkü asıl olan millettir. Hizmet o`nadır ve her şey o`na lâyık ve yararlı olduğu nisbette muteberdir.”
***
“tarafsız profesör, tarafsız memur, tarafsız politikacı olamaz. Türkiye`de: Türkçü milliyetçi olmak şarttır, zarurettir”
***
“Osmanlı devleti, tarihin benzerini tanımadığı azamette bir devletti. Osmanlı idaresi, medeniyeti, kültürü sanatı, kıyafeti muaşereti, mutfağı, musikisi, hatta notası bile kendine mahsus bir bütündü.”