Kenan EROĞLU
Odgurmuş: Geçen hafta Ankara’da çok önemli birkaç kültür etkinliği oldu.
Monşer: Manda yoğurdu!
Odgurmuş: Geçen 17-28 Mart tarihleri arası ATO’da büyük bir “Kitap Fuarı” düzenlendi. Salgın sonrasında yapılan bu “Kitap Fuarı” hem çok iyi oldu, hem de kitap satışlarına bir yoğunluk gözlendi.
Monşer: Manda yoğurdu nasıl yapılır?
Odgurmuş: Kitap Fuarı Cumartesi-Pazar günlerine rast gelen günlerde çok yoğun oldu. Sanki tüm Ankara oradaydı ve çılgın gibi kitap alıyorlardı. Demek ki kitap okuyan insanlarımız var.
Monşer: Süt bulamıyoruz süt. Manda sütünü nereden bulacağız. Bizim buralarda satılmıyor.
Odgurmuş: Kitap fuarında çok renkli görüntüler vardı. Hafta içi her gün sabah saat 10.00’dan itibaren Ankara’nın çeşitli yerlerinden okul öğrencileri fuara geldiler, cıvıl cıvıl çocuk sesleri kitapların arasına sindi. Kitapların kokusu da genç insanlarımızın ruhunu okşadı.
Hatta İlkokul öğrencileri bile vardı. Başlarında öğretmenleri, sıra olmuşlar peş peşe fuarın çeşitli bölümlerini geziyorlardı. Küçükler kitaplardan ne anlar, ne beğenir, ne alırlar dememek lazım. Kitapların konusunu almaları dahi bir faydadır. O kadar çok kitabı bir arada görmek bile faydadır. Büyüklerin ve ağabeylerinin kitap alıyor olmaları kitapları karıştırıyor olmaları, bazılarının ellerinde de poşet poşet kitaplar görmeleri bile kâfidir. 3-5-10 çocuğumuzun bu sebeple kitaba merak salmaları bile bence her şeye değer.
Monşer: Manda yoğurdu bulgur pilavı ile birlikte yenir mi merak ettim.
Odgurmuş:17. Ankara Kitap Fuarı’na bizde naçizane katıldık. Hem kitaplarımı imzaladım, hem de tablolarını sanatseverlere takdim ettim. Gördüm ki; Kitaplarımı bilerek ve arayarak geliyorlar, kısa bir sohbetimizin ardından kitaplarımızı okuyucuya takdim ediyorduk.
Monşer: 3-5-7-10 Yerden maaş alanlar da mı camız yoğurdu yiyorlar acaba. Bu manda yoğurdu nerede bulunuyor bilen var mı, yoksa sadece şahsa özel ithalat-imalat mı yapılıyor. Bu yoğurttan biz de nemalansak olmaz mı?
Odgurmuş: Kitap Fuarı’nda şunları gördüm. Hani bizim arkadaşlar, oturdukları yerden ve masa başında “bizde kitap okunmuyor, kitaba ilgi zayıf, hele gençler hiç kitap okumuyor” gibi aslı astarı test edilmemiş, nerede üretildiği bilinmeyen afakî sözler sarf ederler ya! Evet; bu sözleri sarf eden arkadaşlar gelselerdi de Kitap Fuarı’nda şöyle kısa bir gezinti yapıp, bir yayınevinin önünde 10-15 dakika durabilselerdi bu kanatlarını boş olduğunu göreceklerdi. Bu arkadaşlar veya bu sözleri sarf edenler belki kendilerinin kitaba vs. merakları olmadığındandır ki böyle olumsuz cümleleri peş peşe sıralayabiliyorlar.
Hatta arada bir de nerede yapıldığı-üretildiği bilinmeyen istatistikler yayınlayarak dolaylı yollardan ülkemizi gözen düşürme yolunu seçiyorlar. Bu kişilere sorsanız “biz de milliyetçiyiz, biz de memleketimizi seviyoruz vs.” derler. Gel gör ki ülke aleyhine ne söylense azlına ve esasına bakmadan hemen paylaşmaktan da geri durmuyorlar.
Monşer: Manda yoğurdunun yanı sıra yulaf da mı yenecekmiş. Yahu şimdi işte bunu anlamadım. Bizim köyde hiç yulaf yenmezdi. Bizim oralarda buğday türevleri tüketilirdi.
Odgurmuş: Kitap Fuarı’nın bir diğer güzelliği de şöyle gelişiyor. Tanıtım yerimize gelen, kitaplarımı tablolarımı almak isteyen veya merakla bakan insanlarla küçük cümle ve yorumlarla kurduğumuz diyalog da çok büyük önem arz ediyor. Kitabımı merak edenlere sıraladığım cümleler ilgi ile dinleniyor ve netice itibariyle az çok tanımış oldukları kitabım ellerinde, çantalarında okunmak üzere evlerine doğru yollanıyor.
“Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi” kitabım zaten sahasında tekdir. Kitabın nasıl yazıldığını, Türkiye genelinde seçilmiş özel bir guruba Ankara Mithat Paşa semtinde bulunan Türk Ziraat Mühendisleri Birliği binasında 20 gün sokağa çıkmadan gördüğümüz eğitimden. Başbuğ’un 6 kez yaklaşık 4 saatten oluşan ders-eğitim verdiğini, Başbuğ’un yanı sıra Sadi Somuncuoğlu, Gün Sazak, Agâh Oktay Güner, Ahmet Bican Ercilasun, Sadık Kemal Tural, Esat Güçhan, Ali Güngör, Namık Kemal Zeybek, Lokman Abbasoğlu, Türkmen Onur gibi isimlerden de eğitim aldıklarımızdan söz ettiğim her kimse kitabıma bir merak saiki ile edinme yolunu seçiyorlardı.
Monşer: Ben de bir kaşık da olsa manda yoğurdu, yarım kaşık, kestane balı, 2 tane de hurma yemek istiyorum. Bu benim de hakkım değil mi?
Odgurmuş: 17. Ankara Kitap Fuarı benim için çok başarılı geçti. Kitaplarımdan edinmek isteyenlere kitaplarım hakkında bilgiler verdiğimi söylemiştim. Diğer taraftan “Bizi Biz Yapan HAYALLERİMİZ VARDI” kitabımdan da söz ederken. Kitabımı; “2014 yılında yazıp bitirdiğimi ve ardından bastırma yolları aradığımı, fakat hem kitabımı hazırlarken ve tamamladıktan sonra aynı türden 25 kadar hatırat kitabı okuduğumu, soldan ve bizlerden okuduğum bu kitaplarda bazı ortak noktalar gördüğümü, bu ortak noktalardan ise “çeşitli durumlardan bir övünme çıkarttıklarını müşahede ettiğimi” söz ediyordum. Buna karşılık “gerçekleri ve sadece gerçekleri yazdığımı”, Yaptığımız faaliyetleri yazdım ama hemen yanı başında ise “üstesinden gelemediklerimizi, neden başarısız olduğumuzu, neden kitlemizi kontrol altına alamadığımızı, nerelerde hatalar yaptığımızı, neden iktidara gelemediğimiz” gibi konular üzerinde de durdum
Monşer: Bilimsel açıdan konuya yaklaşacak olursak ben manda yoğurdu karışımını ilk defa duydum. Bu konu batı kaynaklarında var mı bakmak lazım? Ben öyle her şeye kolayca inanmam.
Fuar boyunca pek çok ziyaretçim oldu. Araştırmacı yazar Metin Turhan ve Hakkı Öznur, Yüzde İki kitabevi yetkilisi Dr. İsmail Yıldız, Yozgat MHP eski Milletvekili Dr. Mesut Türker, Ülkücü ses sanatçısı Hasan Sağındık, Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, Lokman Abbasoğlu, Türk Ocakları’ndan Ayşe Filiz Yavuz, Yusuf Sarınay, Türkav’ yazarlık okulu öğrencilerim Asena Kınacı Moral, Teslime Duman’la birlikte diğer öğrencilerim gibi isimler beni yalnız bırakmadı.
Genç arkadaşlar ise ayrı bir konu. İşin en sevindirici yanı zaten burası. Ankara’nın önemli bir Üniversitesi’nin Reisliğine atanan bir genç Ülkücü, kitap meraklıları, kitap arayanlar hep oradaydı. Her biri ile çok güzel ve özel sohbetlerimiz oldu.
“Gençler okumuyor” gibi bir algı yerleşmiş ama ben bu Kitap Fuarı’nda bunun tamamen aksini gördüm. Tanıtım yerimize gelen genç arkadaşları çoğunun elinde 2-3-4 poşet kitaplar olduğunu gördüm. Kitap alınıyor ve kitap okunuyor.
Toplumumuzda “kitap okunmuyor” düşüncesini; Kendileri kitap dergi vs. okumayan insanların sığındıkları olumsuz bir yaklaşım olarak görüyorum. Kitap okumayan, dergi takip etmeyen insanlar ne yazık ki herkesi de kitap okumuyor, dergi takip etmiyor olarak görüyorlar. Kendi iç dünyalarındaki olumsuzlukları dışa vuruyorlar.
“Kitap Fuarı” benim için çok olumlu geçti. O kadar çok kişi ile sohbet etme imkanı bulum ki anlatamam.
Yeni bir kitap Fuarlarında buluşmak üzere.