Trenle Gitmiyorlar mı? Kağnı Verelim
Kenan Eroğlu
Odgurmuş: Hayırdır Monşerler toplanmış orada ne yapıyor neler konuşuyorsunuz?
Monşer-1: Bir konu var aramızda konuşup görüşüyoruz ama bir türlü anlaşamıyoruz.
Monşer-2: Konu çok önemli. Konuyu ciddiyetle ele alıyoruz. Konunun ciddiyetine binaen neticeye bağlamakta o kadar zor oluyor.
Monşer-3: Konu Türkiye için hayati önem taşıyor. Bu yüzden, derinlemesine, genişlemesine, yükseklik derecesine göre ele alınmalı.
Monşer-4: Biz memleketimizi severiz, bu meseleyi kökünden çözmeli ve ülkeyi refaha kavuşturmalıyız.
Odgurmuş: Pek Sayın Monşer’ler sizler neden bahsediyorsunuz. O pek de önemli olduğunu ifade ettiğiniz konu nedir?
Monşer-1: Pek çok önemli olduğunu gördüğümüz bir meselede “taşıma ve ulaşım” konusunda bir karar veremiyoruz.
Monşer-2: Benim ileri süreceğim teklifleri eğer baştan kabul etmeyecekseniz boşuna ben nefes tüketmeyeyim.
Monşer-3: Ben bu konudan önce alınması gereken bir tedbir konusunu dile getirmek istiyorum.
Monşer-4: Konuyu dağıtmadan asıl konuya gelecek olursak ben teklifimi sunuyorum.
Odgurmuş: Yahu sizlere neler oluyor, ne konusu, ne tedbiri, ne taşıması, ne ulaşımı? Toplu olarak bir yere mi gidiyorsunuz, ya da ülkeyi mi terk ediyorsunuz?
Monşer-1: Hayır bir yere gitmiyoruz, birilerini bir yere göndermek için planlar yapıyoruz da “taşıma ve nakil” işi üzerinde anlaşmaya çalışıyoruz. Benim bazen aklıma gelmiyor değil: “Şimdi bunlar çeşitli vesilelerle hastanelere, sağlık ocaklarına gidiyorlar ya. İşte orada onlara ilaç verelim ve kısırlaştıralım, yeni çocukları olmasın ve çoğalmasınlar kalanları da gönderelim” diye düşünüyorum ama arkadaşlar bu konuya pek yanaşmıyorlar, aslında benim fikrim pek yabana atılacak bir fikir değil. Öyle değil mi?
Odgurmuş: Sayın bir numara Monşer; o ne biçim söz, siz nasıl böyle bir şeyden söz edebiliyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Onların çocuk yapmasını nasıl engellersiniz, sizde hiç vicdan merhamet yok mu? Sonra siz kim oluyorsunuz da böyle bir teşebbüste bulunmayı düşünüyorsunuz?
Monşer-2: Yok, o yol iyi bir yol değil, bizler Stalin kasabı mıyız ki öyle iğne ile ilaçla insanları kısırlaştıralım.
Gelelim benim teklifime. Bakın Abd beyaz sarayda uzun süre muhabirlik yaptım hatta hâlâ bazı haberler dahi yapıyorum. O yüzden Abd hükümetinin Meksika sınırında neler yaptıklarını çoğu kez bizzat yerinde gördüm. O duvarlar, o tüneller hala gözümün önündedir. Türkiye’de bulunan bu istemsiz göçmenler için ülkenin tren olan çeşitli mahallerinde toplanma yerleri hazırlayalım, oraya tabureler koyalım, beklerken otursunlar. Bu toplanma yerlerine gelenleri ise trenlere, vagonlara bindirelim gönderelim gitsinler. Gönüllü gitmek isteyenler için işte fırsat binsinler trene varsınlar ülkelerine.
Odgurmuş: Bu karda kışda yapacaksınız öyle mi: Çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın demeden toplanma yerlerinde toplayacak ve buz gibi vagonlarla Stalin kasabının Kırım Türküne yaptığı gibi göndereceksiniz öylemi? Size söyleyecek söz bulamıyorum. Sizin insafınız pazarda satılmış ve siz insafsız kalmışsınız.
Monşer-2: Benim görüşüm bu, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Mersin, Adana, Gaziantep, Samsun, Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Sivas gibi illerimize toplanma yerlerimizi kısa sürede yapar bindiririz trenlere vagonlara göndeririz.
Monşer-3: Benim başka bir teklifim var. Bu göçmenleri Tır’larla göndersek daha iyi olmaz mı? Hem Tır turizmini de canlandırmış oluruz. Tır’cılarımız da para kazanmış olurlar. Tır’larımız dönüşte de ticaret malı getirirler dolayısı ile ticareti de geliştirmiş oluruz. Biz halkımızı işte böyle severiz.
Monşer-4: Sözü uzatmaya gerek yok, ne bulursak, tren, otobüs, minibüs, dolmuş, at arabası, kağnı, hatta yayan ne varsa bindirip bindirip gönderelim, hatta ve hatta elimize birer deynek alalım kovalayalım gitsin. Bu sığınmacılar da çok oldu artık. Gitsinler de gönderelim de nasıl giderlerse gitsinler. Bakın batılı ülkeler göçmen-sığınmacı kabul ediyor mu? Etmiyor, biz de Almanlar, Fransızlar, Yunanlılar gibi davranalım ve bu sığınmacıları sınırlarımızdan sokmayalım. Hatta olmazsa bundan sonra geleceklere de batılıların metodlarını olduğu gibi uygulayalım. Zaten biz de batıcı değil miyiz? Batılılaşma yolunda ilerlerken Batılılar gibi davranmakta da bence bir mahsur yok.
Odgurmuş: Sizler neler söylüyorsunuz Monşer efendiler! Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz. Burası Türkiye Cumhuriyeti ve burası yaygın kanata göre de tüm mazlumların sığınağıdır. Sizin gibi devletimizi Cumhuriyetle birlikte başlatanlar elbet bu durumu anlamaz ve kabullenemezler. Her konuya Batı gözüyle bakanlar elbette sizin gibi düşünürler, sizin gibi insanlık dışı tekliflerde bulunurlar. Efendiler kendinize geliniz. Biz ne Almanız, ne Yunanlı, ne Fransız, ne İsveçli, ne de başka bir ülkeyiz. Unutmayınız ki biz dünyanın en büyük ve en adil devletini kuran bir milletiz. Kafanızı çeviriniz de şöyle bir tarihimize bir bakınız. Tarihte kurduğumuz her devlet ve her İmparatorluk her zaman mazlumlara sığınak olmuştur Bizi başka devletlerle başka milletlerle karıştırmayınız lütfen. Unutulmasın ki biz Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliamları, İngilizlerin dünyanın her tarafını sömürdüklerini, Yunanlıların Milli Mücadele sırasında Türk halkına yaptığı katliamı, Ermeni çetelerinin Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptıkları katliamları, İtalya’nın Libya’da yaptığı katliamları. Abd’nin milyonlarca Kızılderililiyi soykırıma tabi tuttuğunu, yine tüm batılıların Afrika’dan götürdükleri insanları asırlarca köle olarak kullandıklarını biz asla yapmayız, yapamayız. Türk tarihini derinlemesine bilmeyen insanlar; “asalım, keselim, kovalım, sürelim, hatta imha edelim” gibi düşünceler taşıyabilirler. Biz Türk milletiyiz. Bizi başka milletlerle karıştırmayınız ve biraz geçmişimiz hakkında bilgi edininiz. Sömürge ülkesi aydınları gibi davranmayınız. Bizler kaybettiğimiz hazinelerimizi Batı’da, batı kaynaklarında ve başka yerlerde arayamayız.
(Ahmet Kömeçoğlu kardeşim ne kadar güzel özetlemiş) Biz ve bizim ülkemiz
“Yüzyıllardır, savaşlardan, soykırımlardan kaçan herkesin sığınağı, Türkiye’de kurulu Türk Otağı.
1376 yılından itibaren Macaristan’dan, Fransa’dan, İtalya’dan, İspanya’dan Bohemya’dan, Rusya’dan ve Almanya’dan zulmün şiddetinden kaçan Museviler;
İki dünya savaşı sürecinde Kafkasya’da, Balkanlarda türlü soykırımlara uğrayan, Boşnaklar, Lehler, Çeçenler, Abhazlar, Çerkezler, Gürcüler;
Tatarlar, Nogaylar gibi Türk soylular;
Soğuk savaş döneminin tiranlarından kaçan, Balkanlardan, İran ve Afganistan’a kadar uzanan şiddet ve soykırım mağduru Türk toplulukları;
İç savaşlar döneminin tüm acizleri, İran ve Irak’ı terk edenler, parçalanan Yugoslavya’dan, ikiye bölünen Sudan’dan, Somali, Suriye ve Libya’dan kaçarak canlarını zor kurtaranlar; saymakla bitmeyecek denli çok insan, insan kalabilme onurunu, yaşama hakkını, yalnızca Türkiye’de bulabildiler.
Türklere bu ev sahipliğinin onuru bile yeter.
Ne Mutlu Türküm Diyene!”
Bize sığınan insan hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, insan kasabı Stalin ve Alman diktatörü Hitler gibi davranamayız. Öyle davranacak olursak bizim onlardan farkımız ne olur?
Monşerler: (…….)
Bu sözler üzerine pek bir söz söyleyemezler.