
Kenan EROĞLU
Bazıları cümlelerine “Ama” ile başlarlar. Bu durum; karşısındaki kişinin fikirlerini kabul etmemiş olmanın ve o fikirlerin makul bulmaması manasına gelir.
Siz bir konuda bir şey söylersiniz, bir öngörüde bulunursunuz. O sizin öngörünüzü elbette kabul etmek zorunda değil. Onun da başka fikirleri vardır. Karşılıklı fikir teatileri nezaket sınırlarını aşmadığı sürece olumlu bir neticeye de ulaşabilir.
Elbette insanlar aynı tornadan çıkmış gibi aynı fikirleri taşımak mecburiyetinde olamayabilir.
Ülke meselelerinde ve diğer milli meselelerde ülke insanı aynı düşünmediği takdirde o zaman ülkede zıtlaşmalar olur. Bu zıtlaşmalar siyasi kavgalara dönüşebilir. Tıpkı bugün siyasi partilerimiz arasında olduğu gibi.
O yüzden milli meselelerde, ülke menfaatini ilgilendiren konularda, “Ama” diye cümleye başlamamak ve “Ama” diye cümle kurmamak gerekir.
Siz dersiniz ki; bugün ortaya saçılan itiraflar, balya balya para kuleleri, ihbar edenler, ihbar edilenler aynı görüşte olduklarını ifade edersiniz. Neden çünkü bu güncel soygun manzaralarını gerek sosyal medyada gerekse Tv ekranlarında izliyoruz. Hal böyle olmasına rağmen hemen “Ama” ile başlayan cümleler kuruyorlar. Geçmişten tarihten örnekler vererek “Ama” kelimesinin altını doldurma gayreti içine giriyorlar.
Sanırsınız ki “Ama” kelimesinin arkasından sıraladıkları ve daha önce yapıldığı iddia edilen yolsuzluk-rüşvet-soygun konularından bahsedince yeni soygun ve soyguncular meşrulaşmış, aklanmış olacak.
Bu “Ama” ile başlayan cümleler kuranlar, televizyonlara, sosyal medyaya yansıyan para kulelerini, müşteki itiraflarını, rüşvet verdiğini söyleyenleri, rüşvet aldığını açıklayanları bir sürü itirafçıyı ve en son eski Chp genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun isyanını ya görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar.
Muhalefet duygusu insanın gözünü kör etmemeli fakat görülüyor ki, insanlar ya “Ama” diyerek söze başlayıp birtakım hayali senaryolarla adeta savunma durumuna geçiyorlar. Ya da aslında bu yaklaşım bile bu insanların da İbb’deki soygun düzenini kabul ediyorlar fakat ölüp gittikleri halde kuyruğu dik tutma gibi bir yaklaşım sergiliyorlar.
Yalnız “Ama” demekle kalmazlar onların karşı görüş ileri sürmek için ve içlerinde bulunan olumsuzlukları sıralamak için başka kelimeleri de vardır: “Lakin” gibi “Fakat” gibi, “Öyle diyorsun ama” gibi. Bunları da kullanırlar.
Bunlar her şeye, her konuya her iyi şeye ve her duruma mutlaka bir kulp taktıkları için bu kelimeleri sık kullanırlar. “Ama” diye başlarlar söze. Anlatırlar, kurgularlar. Hayalhanelerinde genişletirler, oluştururlar. Neredeyse Türkiye’yi batırırlar. Hiç kurtuluş yolu yoktur. Sonra devam ederler: “Bu kez “Lakin” ile başlarlar. Şimdi; “Lakin” ile başladılar ya mutlaka bir karşı tez ileri süreceklerdir. Aklınıza hayalinize gelmeyen, normal bir Türk insanının bilmediği görmediği konular bulur, derelerden tepelerden, ovalardan bayırlardan, kurtlardan kuşlardan misaller getirirler o hayali senaryoları ispata çalışırlar.
Tabi bir de “Fakat” ları vardır. “Fakat” demeden edemezler. “Fakat” sız konuşamazlar. “Fakat” sız cümle mi olurmuş. Zaten “Fakat” kelimesi de olumsuzluk bakışın bir anahtarı gibidir. “Fakat” kelimesi sanki anahtar kelimedir. “Fakat” sız olmaz. Hatta olmazsa olmazdır. Vazgeçilmez olmazdır.
İşte böyle; “Ama”, “Fakat”, “Lakin” vs diyerek kendi aykırı düşüncelerini size de kabul ettirmeye çalışırlar.
Mümkün olsa da “Ama”, “Fakat”, “Lakin” kelimelerini kullanmadan cümleler kurabilsek.

