
Kenan EROĞLU
Kimisi bakar güzellikleri görür, bir başkası bakar sadece çirkinlikleri görür.
** Biri bakar; güzellikleri, düzenlilikleri, iyilikleri ve her işin güzel tarafını, hatta güzel olma ihtimalini dahi görür.
** Biri bakar (çevremizdeki pek çok kimse gibi) çirkinlikleri, kötülükleri, nerede yanlış varsa onları, bozuk tarafları görür.
** Çirkinlikleri, eksiklerimizi ve yanlışlarımızı devletimizin ve milletimizin düşmanları zaten hep görüyor ve görmekle de kalmayıp o gördüklerini abartarak, büyüterek, ekleyerek olduğundan fazla topluma duyuruyor ve aktarıyorlar.
** Bir Müslüman’ın tavrı bu olmamalıdır. Hayata bakıp, çirkinlikleri ve yanlışları görmek ve onları sürekli eleştirmek yerine güzellikleri görmek millî şuur sahibi Müslüman’ın şiarı olmalıdır.
** Neden bazıları çirkinlikleri, yanlışları, çarpıklıkları, eksikleri, hataları, yanılmaları, aldanmaları, yanılsamaları, tercihleri, tavırları, hal ve gidişatı didik didik edip kendilerini üst perdede görüyorlar.
** En büyük rakip olarak görülen siyasal bir parti veya bir fikrî oluşum aleyhine olabilecek ama masa başında üretilmiş ve esası yalana dayanan bir propaganda malzemesini dahi asla kullanılmamalı.
Hatta sosyal medyada “Beğeni” butonuna dahi asla basmamalı.
**Yalan dolan ile iftira ve karalama ile ileriye dönük müphem ifadelerle insanlarda tereddütler uyandıracak yorumlamalarla bir yere varma imkânı asla yoktur.
** İnsanları yalanlarla bir süre kandırıp etkileyebilirsiniz fakat aynı yalanla insanları uzun süre etkileme imkânı yoktur. Dürüstlükten, doğruluktan ayrılmamak lazımdır.
** Görülüyor ki; kendileri millî şuur sahibi milliyetçi -ülkücü, İslâmcı vs gibi gören pek çok insan, rakipleri konusunda, kaynağı bilinmeyen yalan haber, resim ve videolarla yine rakiplerini yıpratma, alt etme yollarına tevessül etmekten geri kalmıyorlar.
** Millete kızmak yerine milleti anlamaya çalışmak belki en akıllıca yoldur fakat bu yola girenleri de pek görme imkânımız maalesef yok gibi.
** Hayatları boyu halkın temayülleri üzerinde hesap yapanlar, bu temayülün sebep ve saiklerini anlamak yerine, bu temayülleri nasıl kendi lehlerine çevirme çabası içine girmekte. Bunun hesabını yapmaktadırlar.
** İçinden çıktığı halkını aşağılayan, hor gören, onlara geri, sürü, koyun muamelesi yapan bir insan ister solcu ister sağcı ister İslamcı ster ülkücü olsun vatandaşın vurduğu tokatla her seçim karşılaştıkları hâlde, bu durumu da asla anlamak ve kabullenmek yoluna gitmiyorlar.
** Herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerinde bir iki kitap okuyan ve okuduğunu anlamaktan, yorumlamaktan aciz bu okumuşlar elbette Türk milleti ile de aynı dili konuşmuyorlar. Dolayısı ile halkımız bu, maymun gibi batıyı, doğuyu veya şurayı burayı taklit edenlerin peşinden gitmediği gibi onların siyasi oluşumlarına da destek vermiyor.
** Halkı hor görme, aşağı görme durumu sadece sol aydınlarda gelişen ve oluşan bir durum olmayıp Türkiye’de ne kadar mürekkep yalamış sayılan (veya kendilerini mürekkep yalamış sayan) sağcı, İslamcı, ülkücü, dinci vs. varsa onları da kapsamaktadır. Bunların her biri her zaman ve daima sanki muhalefet görevi yüklenmişlerdir.
** Türk milletinin millî değerlerini savunan ve bunu hayatının gayesi hâline getiren ilim ve fikir adamlarımızın ortak tesbiti, ilk önce bozulma ve çözülme “Okumuş insanımızdaki bozulma ve çözülmedir.” Bu durum karşısında bizim elbette eleştiri oklarımız bu gibi millî değer ve endişelerden yoksun yarı okumuş (ya da kendini öyle sanan) aydınlarımıza yönelecektir. (Sağcı, solcu, ülkücü fark etmiyor)
** Tamamen millî endişelerle bazı tespitler yaptığımız gibi yine tamamen millî endişelerle bizim okumuş (!) takımının, olaylara Batı penceresinden ve sol pencereden bakanların siyasi insiyaklarla yaklaşımlarını, çelişkilerini ve bakışlarını eleştiriye tabi tutuyoruz.
** Geçmişte ya da günümüzde, dünya da bugün bu büyük devletimizin ister Türk ister başka bir etnisiteden olsun. İster hangi boydan hangi soydan olursa olsun. İster kuzeyde yaşasın ister güneyde yaşasın ister bugünkü sınırlarımız içinde olsun, ister bugünkü sınırlarımız dışında kalmış olsun tamamı bizim milletimizdir, milletimizin bir parçasıdır diye düşünürüz.
** Elbette milletimizi hiçbir ayırıma tabi tutmadan onlar da bizimdir deriz.
** Geçmişte ya da günümüzde, dünya da bugün devletimizin idaresine koşulmuş bulunan herkes ister Sultan olsun ister Padişah olsun ister Başbakan ister bakan ister asker ister memur olsun, her biri bizim devletimizin idarecileridir çalışanlarıdır. Bizimdir.
** Devletimizi halkından, askerinden, memurundan, köylüsünden, yaşlısından ve gencinden ayırmamız mümkün mü? Elbette mümkün değildir.
** Halkımızı, askerimizi, memurumuzu, gencimizi, ihtiyarımızı da devletimizden ayırmamız, ayrı düşünmemiz mümkün müdür? Ne mümkün.
** Devletler halkı ile milletler de devletleri ile kaimdir. O hâlde bu iki yapı bizim temel taşımızdır. Ebedîyete kadar da öyle olmaya devam edecektir.
** Devletimiz bugün Anadolu toprakları üzerinde kurulmuş ve 780 bin km2 bir alanda olmasına rağmen bizim milletimizin sınırları Adriyatik denizinden başlayarak Çin denizine kadar uzar gider. Nerede bir Türk varsa orası resmi sınırlarımız içinde olmasa da bizim millî sınırlarımız dâhilinde sayılır.
..
Kenan Eroğlu, “Aydın Halleri”, Eğiten Matbaacılık, Herdem Yayınları Ankara 2025, sayfa:329

