Atatürk’ün “Vurulduğu” Toplantı!..
Şükrü Alnıaçık
Tarihin çığlığına göre “ordu,” devletin “orta“sıdır ve Türkiye, bir süredir “ortasından” vurulmaktadır. Son bir yıl içinde ülke, hızla “İmralı insiyatifi“ne doğru savrulmuş ve üzerimizdeki baskı artmıştır. Bu baskının düzgün bir enerjiye dönüşebilmesi için doğru bilgiye ulaşmak, meseleye doğru yaklaşmak ve doğru adımlar atmak gerekiyor. Apo’yla masaya oturulan bir Türkiye tablosunda TSK’nın politik güce katkısı ne kadardır ve ordu, bu tablonun neresindedir? Bu sorunun cevabını gelin birlikte arayalım…
2002’de AKP’yi iktidara getiren BOP dünyasındaki Türk baharı projesinde, “askerin Atatürksüzleştirilmesi” projesi, hayati bir öneme sahipti. İşte aşağıdaki toplantı, bu sürece ışık tutmaktadır.
Yer:Kara Harp Okulu…
Tarih:15 Nisan 2004… Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, “Uluslar arası Liderlik Sempozyumu“nun açılış konuşmasını yapıyor. Bilgi toplumlarında, “karizmatik liderliğin” varlığı ve geçerliliğinin giderek tartışılır hale geldiğini belirterek, ”Bundan böyle liderler, sadece uzmanlıklarıyla, otorite veya karizmalarıyla etkili olmayacaklardır. Bilgi toplumunda, entelektüel liderlere gereksinim duyulmaktadır” diyor.
“Bilgi toplumu“nun siyasi gücü ve bilgi kalitesi belli değil ama cümle içindeki siyasi hedefi doğrudan doğruya “Atatürk” gibi görünüyor.
Hiçbir askerden duymaya alışkın olmadığımız bu sözleri dinleyenler arasında çok ilginç simalar var. Bunlardan birincisi ve en ilgi çekeni, “en siyasi” patron İshak Alaton… Kendisi de bir tebliğ sunacak ve sırasını bekliyor. Bir yandan da TSK’nın “ada çocuğu” üçüncü adamını büyük bir dikkatle dinliyor.
Yalman, Atatürk’ün, “Dünya korkunç bir hızla ilerliyor, biz de bu hızın dışında kalamayız,” sözünü anımsatıyor. “Atatürk’ün, değişime öncülük etmek için, öncelikle kendi fikirlerinin değişmez hususlar olmadığını vurgulamış olduğunu” ifade ediyor.
Türkiye’de bu sözler, Hitler’in intiharından beri Siyasal İslamcıların, Lenin heykelleri yıkılmaya başladığından beri de eski Marksist Kürtçülerin, duymayı özlemle beklediği sözler…
Seminerin Amerikalı, Avrupalı bildiri sahibi konukları da var. Son 8 yılda yapılanlara ve bugün gelinen noktaya bakınca toplantının önemi biraz daha açığa çıkıyor. Bütün mesai arkadaşları 4 yıldır içerdeyken Yalman’ın Özkök’le birlikte “dışarda kalmış” olması da toplantıyı daha anlamlı hale getiriyor.
“Türklerden umudunu kestiği için” 6 yıldır TÜSİAD toplantılarına bile katılmayan Musevi asıllı İskandinav usulü Sosyal Demokrasi misyoneri İshak Alaton, böyle yarı askeri bir toplantıda ne arıyor? Alaton, belli ki Yalman’ın ne konuşacağını ve genel olarak diğer konuşmacıların neden geldiğini biliyor. Anlaşılan o ki; “Atatürk heykellerinin yıkılması ve Atatürk anayasasının tasfiyesi sürecine TSK’nın dâhil edilmesi” bu toplantıyla gerçekleşiyor. Yedi düvelin vuramadığı Atatürk, kendi askeri tarafından vuruluyor.
Gerek toplantının DPT çalışmalarına benzer gündemi, gerekse davetlilerin kimliği ve sunduğu tebliğler bu toplantının sonuç raporuna bir tür “24 Ocak Kararları” niteliği kazandırıyor.
Sırası geldiğinde kürsüye çıkan Alaton, benzer vurgular yaparken, “gücünüz ekonominiz kadardır,” diyor ve “özelleştirmede samimi olunmasını” istiyor. Alaton, özetle “liberal ekonominin tek çözüm olduğunu ve bunun için tabuları yıkmak gerektiğini” ifade ediyor
Sonuç: AKP’nin 2004’ten beri yaptıkları, TSK’daki değişim, Ergenekon ve Balyoz tutuklamaları ve İmralı canisine resmi inisiyatif verilmesi gibi ekonomi adına yapılan ne varsa o gün Alaton’un söylediklerine uygun, aynı doğrultuda gerçekleşen olaylardır.
Bu toplantı, TSK’daki Atlantikçilerin, değişen dünya değerleri karşısında “kıvrıl fakat kırılma” stratejisini benimsediğinin bir göstergesidir. Sonra yapılması gereken, aynı uzak diyarlardan yönlendirilen AKP’nin açılımlarına müdahale edebilecek Atatürkçülerin tasfiye edilmesiydi. Özkök’le Yalman, 1. Ordudaki, “icabında vatan kurtarmaya” yönelik Balyoz Plan Semineri’ni “başkomutansız bırakarak” alt kademeyi ofsayta düşürdüler. “potansiyel cuntacılık” tablosu, emniyetteki fırça darbeleriyle şekillenince “temizlik” başladı.
Sabır taşını çatlatan ve başbakana bile “beyler, bu kadarı da biraz ayıp olmuyor mu” gibisinden “timsahî” laflar ettiren bu süreç boyunca askerin nefes borusu, siyaset ve medya destekli yargı kılıcıyla kesilmiş durumdadır.
İshak Alaton’un, 28 Şubattaki Atatürkçü tutumu nedeniyle evlatlıktan reddettiği TÜSİAD’a, bu toplantıdan 6 yıl sonra “neden Referandum’da görüşünüzü açıklamadınız” diye hesap sorması ve “gerekirse mutlu olmak için bölünürüz” diyen Cem Boyner’i alnından öpmesi, tabloyu tamamlayan figürlerdir.
İşte tanklarını zaman zaman Kıbrıs’a Beşparmak dağlarının, uçaklarını Kandil’in tepesine çıkaran ve silahlı gücün siyasete olan katkısını önemseyen Türk ordusundaki aksiyoner Atatürk sevgisinin vurulduğu yer burasıdır. Atatürk ve onun ismiyle Anayasaya girmiş değerler, bir süredir bu toplantıda açığa çıkan anlayış, arayış ve açılımlarla yıkılmaktadır.
Eskiden Kara Harp Okulundaki mezuniyet törenlerindeki Atatürk’ün numarası okununca bütün Harbiyeliler ayağa kalkar ve “BURDA!..” derlerdi. Şimdi numara okunduğunda yine ayağa kalkacak ve muhtemelen elleriyle yan tarafı göstererek sessizce, “toplantıda…” diyecekler…
“Vurulduğu yerde!..”